Bundan önceki iki yazıda modern iktisadın ana faaliyetlerinden birinin biriktirme (sermaye terakümü) olduğunu, bizim de bu olguyu Kur’ani bir terim olan “kenz”le ifade ettiğimizi belirtmiştik. Klasik veya modern olsun, iktisadi faaliyete ilişkin başka anahtar terimler de var ve bunlardan biri, Kur’an’da bir sureye ad verilen “tekasür”dür.
Genel olarak tekasüre “çokluk tutkusu” demek mümkün, bu tutkunun yıkıcı etkileri söz konusudur. Bununla ilgili “ekseri’n-nâs” (insanların çoğu) ifadesinin eleştirel kullanımını ve modern toplumlar üzerindeki etkilerini, özellikle maddi çoğalma yarışı, övünme ve hazineler biriktirme kavramlarının Kur’an’daki bağlamları önemlidir. Tekasür toplumsal hayatın nitelik yerine niceliğe odaklanmasına yol açar, bu da insani varoluş amacına aykırıdır. Varoluşsal amaç kaybına uğrayan toplumun mukadder akibeti helâktır.
İnsan ekonomi ilişkisini derinden etkileyen böyle bir durum söz konusuysa, tekasürün ne olduğuna yakından bakma zarureti ortaya çıkar. Modern ekonomistlerin kaale almadığı hatta literatürlerinde bile kendine yer bulmadığı tekasür nedir?
Kur’an-ı Kerim, genellikle kendini tefsir eder. Bir terim, anahtar konumda ele alınacaksa onun etrafında dolanan terimlere bakmak gerekir ki anahtar terimin bizi nerelere ve nelere yönlendirdiğini anlayabilelim.
“Tekâsür”ü, yardımcı üç terim eşliğinde ele alabiliriz. Bunlar da tefahur, kenz ve çoğunluktur. Belki çoğunluğu doğrudan tekâsür içinde ele alabiliriz ama bağlamı göz önünde bulundurduğumuzda çoğunluk ile çokluk arasında semantik farklar var.
Önce anahtar terimimiz “tekâsür”e bakalım:
“Çoklukla övünmek, sizi tutkuyla oyalayıp kendinizden geçirdi. Öyle ki(bu)mezarı ziyaretinize(kabre gidişinize, ölümünüze)kadar sürdü.” (102/Tekâsür, 1-2.)
Tefaul formunda “tekâsür”; çoğaltma tutkusu, çokluk, çoklukla övünme, çokluğu açığa vurma, gösterme, gösteriş gibi anlamlara gelir. Bir şeyin çokluğu ve onunla övünmek, içinde kaybolmak da tekâsürdür. Tefaul vezni bir eylemin birden fazla kişiyle ve karşılıklı olarak yapıldığını ima eder. Genellikle sûrenin indiği beşerî tarihsel-toplumsal vasat göz önüne alınarak bunun maddi zenginlik, servet, mal mülk, insan sayısı, taraftar-yandaş, hizmetçi çokluğunu ifade ettiği düşünülmüştür ki bu doğrudur.
Ayetin iniş sebebi olarak bunu doğrulayan bir olay zikredilir: Mekke’de Abdimenafoğullarıyla rakipleri Sehmoğulları, adamlarının çokluğuyla övünme yarışına girmişler. Matematiksel sayımda Abdimenafoğulları fazla çıkınca Sehmoğulları, “Hayatta olanlarımız yanında ölülerimizi de sayalım” deyip mezarlığa gitmiş ve eskiden ölen akraba ve hısımlarını da saymaya başlamışlardır.
Denilecek ki ayet, nüzul sebebinden dolayı sadece maddi çokluğu mu eleştirir? Hayır, gayet zengin semantiğe sahip tekâsürün dört bağlamda kullanıldığını söyleyebiliriz:
- A) Mal mülk çokluğu, servet ve sınırsız sermaye biriktirme. Servet tutkusunun zihni ve ruhu istila etmesiyle kişi veya kişiler sınırsız mal mülk sahibi olmak ister, yığdıkça yığar. “Uhud dağı kadar serveti olsa bir o kadar daha olmasını ister.” Sonra bu yığdığını cesameti iri, büyük, göz kamaştırıcı yapılarla; saraylar ve köşklerle; havalimanları, otoyolları, gökdelenler, stadyumlar ve alışveriş merkezleriyle sergiler. Başkalarını kıskandırır, gücünün doruğunda olduğu mesajını verir.
Başlangıçta servet haciyattandır yani temel ihtiyaçların karşılanmasını amaçlar ama tamamlayıcı unsur (tekmiliyat) ve tezyinat (tahsiniyat) menzilini geçip de yasaklar (tahrimiyat) menziline girince amacı zıttına inkılab olur, güç ve tahakküm aracına dönüşür.
Peki, bugün iktisadi hayata hükmeden piyasa kapitalizminde bu güdü veya eğilim herkeste mi var yoksa belli dönemlerde ve toplumsal şartlarda mı ortaya çıkar?
Tarihin her döneminde bu meşgale içinde olanlar olmuştur, çağımızda bunun tam karşılığı maddi uygarlık ve sosyo-ekonomik sistemi kapitalizmdir. İşte bir sermaye rejimi olarak kapitalizm “sınırsız sermaye biriktirme (kenz)” sistemidir. Ülkelerin, hükümetlerin bütün toplumsal hayatı –bir bütün olarak beşeri faaliyeti- “iktisadi büyüme” endeksli seferber etmelerinin Kur’ani ifadesi tekâsürdür. Tekâsür sağlandığında yani büyüme arzu edilen seviyeye geldiğinde “tefahur“, başka deyişle gösteriş, başarıyla övünme seremonileri başlayacaktır.
Fert başına düşen milli geliri arttırmanın, durmaksızın üretip tüketmenin ve sonra bir daha, bir daha üretip biriktirmenin bir övünme, temel başarı olarak kabul edilmesi tefahürdür. Böylelikle insanlar, toplumlar veya yöneticiler salt maddi ve ekonomik büyüme ve cesametle övünüp dururlar (bkz. 31/Lokman, 18 ve 59/Hadid, 20); bu maddi güç ve başarılarla övündükçe birbirilerini ezerler, güçlerinin yenilmezliğini kanıtlama hırsıyla meydan okurlar. Ad ve Semud kavimlerinin koca yapıları, firavunların piramitleri birer güç gösterisi ve meydan okumaydı.
Kaynak: turkishpost.net