Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Halil ÇİFTÇİ


İki Deniz, Bir Nehir ve Küresel Vicdan

Halil Çİftçi'nin "yeni" yazısı...


7 Ekim ile başlayan ve tarihe "onurlu intifada" olarak geçen direniş sürecinde, ikinci yıla yaklaşırken Gazze'de yaşananlar artık sadece bir coğrafyanın değil, tüm insanlığın vicdan sınavı haline gelmiştir. İsrail'in, İslam aleminin tam ortasına adeta bir hançer gibi saplanmış varlığı ve sistematik soykırım politikaları hız kesmeden sürüyor. Bu süreçte Batı dünyasının liderleri, neredeyse refleks hâline gelmiş bir tutumla İsrail’e koşulsuz desteklerini sürdürüyor. Ne bir ama ne bir şüphe... Sanki insanlık ellerindeki diplomasiyi değil, vicdanlarını yitirmiş durumda. Fakat bu destek sadece siyasi değil; ekonomik cephede de Yahudi sermayedarlar ve finans baronları, adeta birer çağdaş Firavun misali, ellerindeki güçle Filistin halkına zulmetmek için yarış içinde. Küresel ticaret ağları, İsrail’in işgal ve katliam makinesine can suyu sağlarken, insanlık Siyonist hedeflere boyun eğmeye zorlanıyor. Ne yazık ki bu karanlık düzenin çarkları, Gazze'de masum çocukların, kadınların ve yaşlıların kanı üzerine dönüyor.

Bugün Gazze'de yaşananlar, 21. yüzyılın utanç resmi olarak tarihe kazınıyor. Bir halk, göz göre göre yok ediliyor. Bu tablo, ileride kitaplara bir soykırım örneği olarak geçecek ve insanlığın ortak hafızasında silinmez bir iz bırakacaktır. İsrail, ABD’nin desteğini de arkasına alarak Ortadoğu’yu yeniden dizayn etme projesine 7 Ekim süreciyle birlikte hız vermiş durumda. Lübnan’da çağrı cihazlarına yerleştirilen patlayıcılarla Hizbullah’a darbe vurulması, Suriye’de rejim değişikliği sırasında askeri tesislerin bombalanması, İran’da Hamas lideri Haniye’ye düzenlenen suikast... Tüm bu eylemler, sadece bir stratejinin değil, aynı zamanda bir tehdit mesajının parçalarıdır: “İslam dünyasının neresinde olursanız olun, sizi izliyoruz.” Bu vahşi saldırı politikalarının karşısında, ne yazık ki İslam ülkelerinden gelen tepki, birkaç yetersiz kınama mesajından öteye geçemiyor. Bu tepkisizlik, zalimin cesaretini artırıyor; İsrail'in azgınlığını adeta ödüllendiriyor. Öyle ki son dönemde İran’la yaşanan 12 günlük karşılıklı füze saldırıları, çatışmaları yeni ve daha tehlikeli bir aşamaya taşıdı. Bu süreçte İsrail, utanmadan İslam ülkelerinin hava sahasını kullandı, tanker uçaklarla savaş jetlerine yakıt ikmali yaptı. Evet, İsrail uçaklarının mazotu, Filistinli çocukların üzerine ölüm yağdıran yakıt, Müslüman coğrafyaların göğsünden çekildi! Bu nasıl bir çelişki? Bu nasıl bir zillet?

Ortadoğu’daki kukla rejimlerin derin sessizliği, aslında bu saldırıların ardındaki küresel gücün sessiz bir onayı gibidir. ABD, bu rejimlere gayet net bir mesaj veriyor: “Eğer iktidarda kalmak, saraylarınızda saltanat sürmek istiyorsanız, İsrail’in Siyonist planlarına dokunmayacaksınız.” Bu tehdit açık, doğrudan ve sonuç alıcı. Çünkü o sarayların içinden yükselen ses değil; suskunluk... Ve neticede bu suskunluk, Gazze'de her gün toprağa verilen çocukların çığlıklarını bastırıyor. Koltuklarını, vicdanlarının önüne koyan liderler, Filistinli yetimlerin gözyaşlarını görmemeyi tercih ediyor. Kulaklarını bombaların sesine değil, Beyaz Saray’dan gelen talimatlara açmış durumdalar. Kalpleri Kudüs’le değil, Washington’la atıyor.

Tüm bu vahşet tablosu karşısında, küresel vicdanı temsil eden küçük, ama yürekli bir topluluk ortaya çıkıyor. Avrupa'nın farklı köşelerinden yola çıkan "Küresel Sumud Filosu", insanlığın içine düştüğü bu karanlık tabloya karşı onurlu bir duruş sergilemek adına Gazze'ye doğru yelken açıyor. Bu gemiler yalnızca yardım taşımıyor; onlar birer vicdan manifestosu, birer direniş sembolü. Bu metaforu Hz. Nuh’un gemisiyle okumak mümkün. Tufanın ortasında, inancın ve kararlılığın nişanesi olmuştu o gemi. Bugün de çağımızın Firavunlarına, Hamanlarına, Nemrutlarına karşı insanlığın ortak vicdanı, aynı inançla suya indiriliyor. Hz. Musa’nın Nil Nehri’ne bırakıldığı o çaresizlik anı, bir dönüşümün de başlangıcı olmuştu. Bugün ise o nehir, Akdeniz ve Kızıldeniz’le birlikte, çağımızın zalimlerini yutacak birer sembol haline geliyor. Sumud Filosu’nda yer alan her bir vicdan sahibi insan, modern çağın Musalarıdır. Ellerinde kalkanları, sırtlarında zırhları yok belki, ama kalplerinde adalet, vicdan ve merhamet taşıyorlar. Her türlü engellemeye, sabotaja rağmen Gazze’ye doğru ilerliyorlar. Bu gayret, yalnızca bir yardım faaliyeti değil; bir inanç ve insanlık mücadelesidir. Bizler de bu çağın tanıkları olarak, zulme karşı sessiz kalmamalıyız. Gemilerimiz belki fiziki olarak yola çıkmaz ama dualarımızla, söylemlerimizle, duruşumuzla insanlığın onuruna sahip çıkabiliriz. Unutmamalıyız ki, hakka dayanan bir adım, binlerce haksızlıktan daha güçlüdür. Allah’a tevekkül ederek, her türlü fedakârlığı göze almalı ve Siyonist projelere karşı insanlık onurunu savunmalıyız. Kudüs’ü unutmayacağız. Gazze’yi unutmayacağız. Şeyh Ahmed Yasin’i, Şehit Rantisi’yi, Hanzala’nın kararlılığını unutmayacağız. Çünkü bu sadece bir coğrafyanın değil, ümmetin namus meselesidir. Tıpkı Musa'nın Nil’e bırakılıp Firavun’un sarayında büyütülmesi gibi; bugün de biz gemilerimizi Allah’a tevekkül ederek yola çıkarıyoruz. Bilerek ki bu yol zorlu bir yoldur ama şerefli bir yoldur. Ve biz şerefi, zilletten üstün biliriz. Bugün Akdeniz ve Kızıldeniz, yeniden bir imtihanın şahidi olacak. Tıpkı geçmişte firavunları yuttukları gibi, bugünün Siyonist düzenini de yutacaklar inşallah. Çünkü Allah adildir. Çünkü Allah zalimleri sevmez. Ve çünkü Allah, sabredenlerle beraberdir.

Sumud filosundaki o az ama kararlı insanlar, sadece Gazze’ye değil, insanlığın kararan ufkuna umut taşımaktadır. Onlar, çağın karanlığına karşı yakılan birer meşale; suskun dünyaya karşı haykıran birer vicdandır. Rabbim, onların bu gayretini, çağın acziyeti karşısında bir kefaret olarak kabul buyursun.

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR