Bir toplumun vicdan terazisi bozuldu mu, hak yerini bulmaz; iftira, hakikatin yerini alır. Ne yazık ki bugün ülkemizde her kesimin kendine göre bir “doğru”sunun, her partinin kendine göre bir “temiz” insanının olduğu bir çağdayız. Belediyelerdeki yolsuzluklar ayyuka çıkmış, siyasi aidiyete göre günahlar temize çekilmiştir. Oysa yolsuzluk, hangi partiden, hangi ideolojiden, hangi meşrepten gelirse gelsin; adı hırsızlıktır, ismi talandır. Rüşvetin makbulü, adam kayırmanın meşrusu, ihalenin “bizden olan”ı olmaz. Helal olan bellidir, haram olan da.
Bu ahlaki çöküntünün gölgesinde, iftira da yaygın bir silaha dönüşmüştür. Rakip düşürmek için, muhalif sindirmek için, toplum mühendisliği yapmak için her gün yeni yalanlar, yeni karalamalar, yeni çamurlar atılmaktadır. Ve ne acıdır ki bugün iftiraya uğradığını haykıran birçok kişi ve zümrenin ağa babaları, bir zamanlar Türkiye’nin halkın oyuyla seçilmiş ilk Başvekili Adnan Menderes’e çok daha ağır, çok daha alçakça iftiralar atmışlardır.

Menderes’e Atılan İftiralar: Bir Karalama Klasiği
Adnan Menderes, Anadolu irfanını temsil eden, ezanı aslına döndüren, köylünün tarlasına traktör sokan, şehrin sokaklarına elektrik ulaştıran bir halk adamıydı. İşte bu yüzden statüko onu asla affetmedi. Atatürk’ün ölümünden sonra şekillenen bürokratik oligarşi, halkla buluşan bir liderin bu denli sevilmesini hazmedemedi. 27 Mayıs 1960 darbesi sadece bir hükümetin değil, bir milletin haysiyetinin de idam fermanıydı.
Kendisine atılan iftiraların bazıları akıllara ziyan, bazıları da iç burkucuydu:
- Diktatörlükle suçlandı, oysa her seçime halkın huzuruna çıkmış ve kazanmıştı.
- Basını susturmakla itham edildi, ama gazeteler onun aleyhinde manşet atmaktan geri durmadı.
- Üniversiteleri bastırdığı söylendi, halbuki öğrenciler meydanlarda özgürce eylem yapıyordu.
- Hazineyi boşalttı dendi, oysa Türkiye’yi üretime ve sanayiye yöneltmişti.
- Örtülü ödenekleri şahsi çıkarı için kullandığı uyduruldu, belgelenemedi.
- Ahlaki zafiyetle suçlandı, özel hayatı mahkeme konusu yapıldı, toplum önünde itibarsızlaştırılmaya çalışıldı.
Ama bunların en vahimi; toplumu zehirleyen, kamuoyunu kandıran, siyaseti kirleten organize iftira kampanyalarıydı.
Ali Naili Erdem’in Anlattığı Bir İftira:
Merhum Millî Eğitim Bakanlarından Ali Naili Erdem’in şahsen bana anlattığı şu olay, iftiranın nasıl organize edildiğini ve nasıl kör bir düşmanlıkla yayıldığını ortaya koymaktadır:
“Öyle iftiralar attılar ki… Ankara'nın batısı Celal Bayar'ınmış, doğusu Adnan Menderes'inmiş, kuzeyi Fatin Rüştü Zorlu'nun, güneyi Hasan Polatkan'ınmış! Sanki Ankara'yı dörde bölüp pay etmişler gibi… Ve bu uydurma iddialar muhalif çevrelerde yıllarca doğruymuş gibi konuşuldu, yazıldı, yayıldı. Yetmedi; Menderes idam edildiğinde, o iğrenç yağlı urganın parası bile eşi Berin Hanım’dan istenmiş!”
Bu örnek, sadece bir siyasi linç değil; bir ahlak ve vicdan iflasıdır. Hakikatin üstüne beton dökülmüş, insaf ve edep mezara gömülmüştür.
İftiranın Dini ve Ahlaki Boyutu
İftira, İslam ahlakında en büyük günahlardan biri kabul edilir. Zira sadece bir kişiyi değil, bir aileyi, bir camiayı, hatta bir milleti zehirleyebilir. Kur’an-ı Kerim’de Nur Suresi’nde iftiraya uğrayan Hz. Aişe validemiz hakkında yapılan iftira olayı “İfk Hadisesi” olarak geçer. Bu olayda Yüce Allah şöyle buyurur:
“O iftirayı ortaya atanlar, içinizden bir topluluktur. Bunu kendiniz için kötü zannetmeyin; bilakis o, sizin için bir hayırdır. Her biri kazandığı günahın cezasını çekecektir...” (Nur, 24/11)
Efendimiz (s.a.v) ise şöyle buyurur:
“Bir kul, bir sözü araştırmadan söyler de o söz, kendisini cehennemin dibine kadar götürür.” (Buhari, Edeb 57)
Bugün sosyal medya aracılığıyla veya kürsülerde ulu orta söylenen her iftira, sadece siyasi bir tartışma konusu değil; ahirete yazılan bir vebaldir. Kimin hakkında ne söylüyorsak, elimizdeki belge ve bilgiyle konuşmalı, hakikatin dili olmalıyız. Aksi hâlde; Menderes’e atılan iftiraları doğruymuş gibi yayanların akıbeti, bizim de önümüzde durmaktadır.
Sonuç: İftira Eden Kaybeder
Adnan Menderes öldü, ama halkın gönlünde yaşıyor. Onu asanlar ise ya lanetle anılıyor ya da tarihin utanç sayfalarında yerlerini almış durumda. Bu da gösteriyor ki iftira eden, günü kurtarabilir ama ebediyen kaybeder.
Bugün kim olursa olsun ister siyasetçi ister gazeteci ister akademisyen… İftira eden, hakikati eğip büken, gerçeği bilerek çarpıtan herkes hem tarih önünde hem de Allah katında bunun hesabını verecektir.
Ey halk! Hakikati savunmak, sadece dostlarımız için değil, düşmanlarımız için de adil olmaktan geçer. Menderes’e yapılanları unutmadan, bugün atılan her çamurda geçmişin izlerini görmek gerekir.
Çünkü bir gün herkes susar, hakikat konuşur.