Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Ali BULAÇ


“İçerde Nutuk, dışarda Kur’an!”

Ali Bulaç'ın "yeni" yazısı...


Resmi selefiliğin günümüzün en muktedir temsilcisi Suudi Arabistan’dır, her ne kadar Muhammed bin Selman, Çar Deli Petro ve Kemalist reformlardan mülhem Suudi Arabistan’ı modernleştirmek istiyorsa da, Türkiye örneğini takip ederek “içeride modernizm, dışarıda Selefilik” modelini kullanmaktadır. Prens Selman kendini İslam hukukunda içtihat yapabilecek formasyonda görüyor, ona göre İslam ülkelerini yöneten mütedeyyin liderler ortaokul seviyesinde din bilgisine sahiptirler, hiçbiri karşılaştıkları sosyo politik, ekonomik ve devletler arası ilişkilerle ilgili sorunları İslam hukuku içinde kalarak çözebilecek formasyonda değildirler, iddiasına göre kendisi İslam hukukunu okumuş, ülkesini bu zeminde modernleştirecek fikir ve modellere sahip bulunmaktadır. (Selman ve modernleşme projesi hakkında daha geniş bilgi için bkz. Ali Bulaç, Müçtehit Kral, https://www.haberdurus.com/kose-yazilari/muctehid_kral-4272.html)

Her ne kadar Suudi Arabistan, şeriatla yönetilen bir devlet olarak kurulduysa da (23 Eylül 1932) gerçekte hiçbir zaman İslam şeriatının kamu ve devletler arası hukuku uygulama alanı ve imkânı bulmadı. Türkiye, İran ve Afganistan gibi hiç sömürge olmayan Suudi Arabistan, diğerleri gibi modern bir ulus/milli devlet olarak kuruldu, kuruluşunda ve süren dış politikasında önce İngilizler, sonra Amerikalılar etkin rol sahibi oldu.

Modern zamanlarda ilk kurulan ulus devlet 1923’te –ilk kurucu ideolojisi İslam olan- Türkiye Cumhuriyeti idi, bunu 1932’de Suudi Arabistan ve 1947 Pakistan İslam Cumhuriyeti takip etti. Hilafetin ilgası konusunda çok ısrarlı olan İngilizler, hiçbir yerde ulus devlet dışında bir politik ve idari yapının kurulmasına izin vermediler.

Kuruluş amacına aykırı olarak, ülkeyi bir tür rayından çıkarma teşebbüsünde bulunan tek bir kral geldi, o da Kral Faysal’dı. İyi eğitim almış bulunan Kral Faysal, bir ulus devletin tek başına kurtarıcı bir güce sahip olamayacağını düşünüyordu. Emperyalizmin İslam dünyasını askeri ve siyasi tahakkümü altına alıp yağmaladığını söylüyordu. Ona göre emperyalist tahakkümün en kullanışlı aparatı tabii ki siyonist ideoloji ve dini gerekçelerle kurulmuş bulunan İsrail’dir, fakat bölgede emperyalist tahakküm ve siyonist işgale karşı sosyalizm veya milliyetçilikle karşı çıkılamazdı, bu açıdan Cemal Abdülnasır’ın Araplığa dayalı milliyetçiliği ve sosyalizmi sadra şifa olamazdı.

Ciddi bir reforma ihtiyaç vardı. Kral, Vehhabi kesimleri kızdıracak adımlar attı, dini ilimlerin müfredattaki oranlarını azaltıp –aslında tabii sınırlarına çekip- matematik, pozitif bilimler, tarih ve beşeri-sosyal bilimlere ağırlık verdi. Suudi Arabistan bir krallık olarak kurulmuştu ama anayasal monarşiyle de yönetilebilirdi, bunun için bir anayasaya ve bir şura meclisine ihtiyaç vardı, bunları yapmayı planlıyordu, ömrü vefa etmedi. Kral Faysal, reform yaparken batılılardan veya kör bir taklid olan batıcılıktan hareket etmiyor, tarihimizin kaynaklarını kullanıyordu.

Kral Faysal, usuli diyabileceğimiz selefi bir fikre sahipti ama selefiliği yozlaştıran Vehhabilere pek hoş gözle bakmıyordu, selefilik Selef-i salihinin anlama biçimine sahip olmaktı, İslam alemi ise perperişan vaziyette, bunun da sorumlusu Müslümanların kendileriydi.

Kral Faysal’ın dış politikası tamamiyle İttihad-ı Anasır-ı İslam’a dayalıydı, Sultan Abdülhamit gibi bu ideale ağırlık verdi, sadece Araplardan müteşekkil bir birlik (Arap Birliği) yetmezdi, daha kapsamlı bir birlik sağlamak amacıyla Türkiye, İran, Pakistan’ı ziyaret etti, bu amaçla Türkiye’ye de geldi. 1970’de Cidde’de İslam Ülkeleri Dışişleri Bakanları toplantısı düzenledi, bu toplantıda İslam Konferansı örgütünün kurulması kararı alındı, diğer kurumlar ve kuruluşlar bunu takip etti. Daha sonraları Necmettin Erbakan’ın D-8’ler teşebbüsünün ilham kaynaklarından biri buydu.

Kral Faysal, Seyyid Kutup, Ebu’l A’la Mevdudi, Muhammed Kutup, Abdülkadir Udeh vb. İslamcı fikir adamlarının kitaplarının basım ve dağıtımına önem verdi, Fizilal el Kur’an’ı radyodan yayınlattı, ona göre Müslümanları yeniden ayağa kaldıracak reformun içerdeki ayağı temelleri sağlam atılmış İslamcılık, dış ayağı ise İslam Birliği’dir.

Kral Faysal’a kadar İngiliz baskısı dolayısıyla Suudi Arabistan Filistin meselesine aldırışsız duruyordu, krallar bunu itiraf ediyorlardı, Kral Faysal Filistin konusunu gündeminin merkezine aldı, 1973 savaşından sonra da cesur bir adım atarak petrol ambargosu kararı aldı. Bu onun öldürülmesinin sebebiydi. 25 Mart 1975’te Amerika’da okuyan, Amerikalı bir kadınla yaşayan yeğeni Prens Faysal bin Musa tarafından öldürüldü, suikasttan önce prens yeterince alkol almıştı.

Kral Faysal’ın ölüm kararını verenin Henri Kissenger olduğu yönünde kuvvetli şüpheler var. Ambargoyu görüşmek üzere Suudi Arabistan’ı ziyaret eden Kissenger’i Kral çölün ortasında bir çadırda kabul etmişti. Yorucu bir yolculuktan sonra su-ter içinde Kralın huzuruna çıkan Kissenger

-Ekselans, beni niye burada kabul ettiniz, diye sorunca Kral Faysal, şu cevabı vermişti:

-Biz bu çadırlardan şehirlere geldik, gerekirse tekrar çöle ve çadırlarımıza döneriz, ama siz petrolsüz yapamazsınız, bunu size anlatmak istedim.

Denir ki, o zaman Yahudi asıllı siyonist Kissenger, Kral Faysal’ın biletini kesmişti.

Kral Faysal’dan günümüze gelirsek, Prens Selman Çar Petro ve Mustafa Kemal’i takip ederek hem Vehhabilik’ten hem Selefilik’ten vazgeçmek istiyor. Yaptığı içtihada (!) göre Suudilerin milli çıkarı eğlence, bale, plaj, futbol veya alkol serbestisi gerekiyorsa, bunlara izin verilir ve teşvik edilir. Hatta

“-İleri gitmiyor muyuz?” diye soranlara

 “-Mustafa Kemal’in yaptıkları yanında benimki bir hiç sayılır” der.

Gelgör ki, Vehhabilikten sarf-ı nazar etse de Selman Selefilikten vazgeçemez, çünkü bölgede kendisiyle rekabet halinde saydığı Türkiye, içeride laik olsa bile, dışarıda laikliği değil, din temelli söylem geliştirmektedir, üstelik çeyrek asırdır dindar muhafazakârlar iktidardadır. Selman da biliyor ki Afrika, Balkanlar, Orta Asya ve Kafkaslar’da laikliğin piyasa değeri pek yüksek değil; Selman şimdilik Suriye ve başka yerlerde Selefiler aracılığıyla Amerika ve İsrail’i hoşnut edecek politikalar takip etmekte, Gazze diye bir meselesinin olmadığını söylemekte ama yine de Müslüman dünya ile batı (ABD-Avrupa) arasında giderek şiddetlenmekte olan çatışmada İran’ın taraf olarak kalmasından endişe duymaktadır. Çünkü Amerika ve İsrail’e karşı sadece İran fiili savaş halindedir.

 (Haşiye: 1, 28 Şubat’ın en bunaltıcı günlerinde Arnavutça’ya çevrilmiş iki kitabımın (Çağdaş Kavramlar ve Düzenler ile Tarih, Toplum ve Gelenek) tanıtımı için Kosova’ya, Priştine’ye yaklaşık 90 km, uzaklıkta Prizren’e gitmiştim. Perslerin ismini (Fiyruze) verdiği şehrin belki yüzde 90’ı Türk, her yerde Türkçe konuşulmaktadır, Osmanlı’nın baskın karakterini yansıtıyor, gayet güzel. Türkiye’nin dışında yaşama tercihiyle baş başa bırakılsaydım Mekke ve Medine hariç herhalde gezip gördüğüm 36 ülke içinde Semerkant veya Prizren’i seçerdim. Zannedersem şimdilerde Engin Noyan, Prizren’de yaşamaktadır.

Bir otel salonunda yapılacak tanıtımdan önce köfte yemek üzere bir lokantaya giderken –ki kebabın ana yurdu Halep, köftenin ana yurdu Üsküp ve Balkanlardır-, bir Türk yüzbaşı ve arkasından dört askere rastladık. Yüzbaşı beni tanıdı, selam verip nereye gittiğimizi, Prizren’de ne aradığımızı sordu. Ben de kitabımın tanıtımı için burada olduğumuzu, köfte yemeğe gittiğimizi söyleyince, “Bize de köfte ısmarlayın” deyince, memnuniyetle kabul ettik. O günlerde Prizren’in iç güvenliğini Türk birliği, civar güvenliği Almanlar sağlıyordu. Yemek sırasında Manisalı olduğunu öğrendiğim Yüzbaşı, Amerikalılara ve Almanlara ağız dolusu küfrederek, Hıristiyanlıktan kalma ne kadar tarihi kalıntı varsa ortaya çıkarıp restore ettiklerini, kendisinin de buna mukabil Osmanlılardan kalma ne kadar medrese, çeşme, mescit, köprü vs. varsa bulup restore edilmeleri için çalıştığını söyleyince, ona “Bu yaptığın, laikliğe aykırı değil mi, başına iş açmayasın” diye sorunca, bana biraz da çıkışarak şöyle dedi:

“Hoca, ben de seni akıllı sanıyordum. Evet biz laik bir ülkeyiz ama bilmiyor musun, bizim politikamız ‘içeride Nutuk, dışarıda Kur’an’dır!”

Bu mottoyu ilk defa duyuyordum.  Biraz düşününce Türkiye olgusunun tam da bu olduğu anladım. Yüzbaşıyla tanışıklığımız köftecide kalmadı. Akşam kitap tanıtımını yaptıktan sonra programımıza göre saat 10.00 konvoyuyla Priştine’ye dönecek, sabah namazından sonra Kosova meydan muharebesinde şehit düşen Sultan Murat Hüdavendigar’ın mezarını ziyaret edecektik. O günlerde Prizren’den Priştine’ye iki saatte bir konvoy kalkıyordu. Tam gitmeye hazırlanırken Prizren’deki Kızılay görevlisi, saat 12.00 konvoyuna kalmamızı, bunu özellikle kendisine ve dört askere köfte ısmarladığımız Yüzbaşı’nın istediğini söyledi. Beni gezdiren Selaheddin’le biraz istişare ettikten sonra gidişimizi 12.00 konvoyuna erteledik, son konvoyla gidince yolda gördük ki, Çetnikler pusu kurmuş, 10.00 konvoyuna kanlı baskın düzenlemişlermiş. Sağolsun, Türkiye içinde laiklik ilkesini ihlal etmekten habire mahkemelere çağrılan ben, dışarıda takip edilen Kur’an ilkesince Yüzbaşı tarafından korunmuştum.

Bugün Suud Prensi Muhammed Selman’ın da takip ettiği tutum budur, içeride Vehhabi ve Selefi alimleri hapishanelere tıkarken, dışarıda Şii İran ve Laik Türkiye’ye karşı Selefileri cömertçe finanse etmekte, Suriye iç savaşında olduğu gibi yerine göre hem askeri hem mali olarak desteklemektedir.

Bu bize resmi selefiliğin dışındaki Selefi akımların da kendi içlerinde ikiye ayrıldığını göstermektedir: Biri sahiden şu veya bu devletle ilişkisi olmayan, akide (doktrin) ve dine hizmet anlayışıyla tebliğ yapan davetçi/ameli selefiler, ki bunlara gönüllü, özerk ve hükümet dışı olmaları hasebiyle sivil toplum kuruluşları manasında Selefi STK’lar diyebiliriz; diğerleri ve elbette ağırlıkta olanları Suudiler, Mısır veya başka hükümetler ve devletlerle eşgüdüm halde faaliyet gösteren SDK’lar yani sivil devlet kuruluşları selefiler.)

 

Kaynak: serbestiyet.com

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR