Faysal Mahmutoğlu

Tarih: 04.12.2021 16:14

Helalleşme mi, Yüzleşme mi?

Facebook Twitter Linked-in

C.HP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “helalleşme” çağrısı, toplumun tüm katmanlarında karşılık buldu. Doğal olarak eleştirenler, itiraz edenler, yanlış bulanlar olduğu gibi olumlu karşılayanlar da hayli fazla.

Helalleşme dinsel içerikli bir kavramdır. Üzerinde kul hakkı kalmasın diye, rızalık almak ve rızalık vermek için gösterilen bir hassasiyettir, bağlayıcılığı bulunmayan ve özrü içermeyen bir kavramdır. Hesaplaşma ve yüzleşmeyi kapsamamaktadır. Karşı taraftan bağışlamayı talep eden bir beyandır. Bir devlet memurunun rüşvet aldıktan sonra “helal et” demesi de ruhsat arayışının ötesine geçmeyen bir helalleşme türüdür.

Kılıçdaroğlu “helalleşme” listesini şöyle açıkladı: “28 Şubatçıların açtığı yaraları kapatıp helalleşeceğiz. İkna odalarına sokulan başı kapalı kızlarımızla helalleşeceğiz. Roboski ile helalleşeceğiz. Sivas, Kahramanmaraş mağdurlarıyla helalleşeceğiz. Diyarbakır hapishanesi mahkûmlarıyla helalleşeceğiz. Varlık Vergisi altında inim inim inleyen azınlıklar, 6-7 Eylül olaylarının mağdurlarıyla helalleşeceğiz.” Liste uzayıp gidiyor.

Listeye bakıldığında 78 yıl önceki Varlık Vergisi ile Dersim katliamı hariç, zikredilen diğer olaylar sağ partilerin iktidarları döneminde yaşanmıştır. Zaten bu da CHP camiasında ciddi bir eleştiri konusu oldu. CHP içinde de bu konuda bir uzlaşma söz konusu değildir.

Adı “helalleşme” konulmuş olsa da bunun bir yüzleşme niyeti içerdiği gayet açık. Bu, aynı zamanda Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı adaylığının zımni ilanı şeklinde de okunabilir.

İsmi kurucu devlet statükosunun en katı savunuculuğuyla anılan, Cumhuriyet’i kuran partinin (CHP) geleneksel çizgisinden ayrılıp hem Kürtlerle hem de muhafazakâr kesimle tarihsel kopuklukları gidermeye yönelik bir adımdır. Alevilerle de kucaklaşmayı amaç edinmektedir.

Kılıçdaroğlu’na bu adımları attıran önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçimidir. Türkiye siyaseti açısından da fevkalade değerlidir.

Yine, Kılıçdaroğlu bu söylemiyle, partisinin ve devletin yaklaşımında değişim ihtiyacına vurgu yaparak ezber bozmuştur.

Kılıçdaroğlu, partisini seküler kesimden aldığı yüzde 20- 25’lik oy bandından daha ileriye taşımak istiyor. Bu da ancak muhafazakâr kesim ve Kürtlerle barışmakla, kucaklaşmakla mümkündür.

Bu kadar gündemi meşgul etmesi ve tartışılmasının nedeni yüzleşmeyi çağrıştırdığı içindir. Yüzleşme bir partiyi aşan bir meseledir. Nitekim Kılıçdaroğlu da partisinin ötesinde bir iktidar, devlet ve toplum vurgusu yapmaktadır.

Yüzleşmek, bizzat fail olduğunuz ve başkalarına karşı suç işlemiş olduğunuz eylem ve uygulamaları itiraf ve kabul etmenin ilk adımıdır. Nitekim Erdoğan, Başbakanlığı döneminde (23 Kasım 2011) Dersim katliamı ile ilgili olarak katliam kelimesini kullanmadan “Eğer devlet adına özür dilenecekse, böyle bir literatür varsa, ben özür dilerim, diliyorum” diyerek cumhuriyet tarihinde bir ilke imza attı. Bu özür devlet adına bir yüzleşme adımıydı. O zaman buna en büyük tepkiyi CHP göstermişti.

Yüzleşme örnekleri dünyada çok… 1970 yılında Almanya’nın o dönemki Başbakanı sosyal demokrat Willy Brandt, İkinci Dünya Savaşı sırasında Varşova gettosundaki Yahudilerin Nazilere başkaldırısını sembolize eden anıtın önünde diz çöktü. Sadece 30 saniye sürdü ama o otuz saniye ile Willy Brandt tarih yazdı. Ki, o dönemde Almanların çoğu, Naziler döneminde işlenen suçlar nedeniyle af dilemeye hazır değildi.

Ruanda’yı 800 bin kişinin öldüğü soykırımdan 27 yıl sonra ziyaret eden Macron, dönemin Fransız hükümetinin rolünü ve sorumluluğunu kabul ederek af diledi.

Hollanda, Endonezya’nın bağımsızlık mücadelesi sırasında, 1947’de, Endonezyalıların Hollanda askerleri tarafından öldürülmesi nedeniyle özür diledi.

ABD, Kızılderililerden Obama döneminde resmen özür diledi.

Güney Afrika’da yüzleşme ve helalleşme adına “Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu” kurulmuştu. Buralarda işkence yapanlar, cinayet işleyenler itirafta bulundu ve kurbanlarından ve toplumdan af diledi.

Açık yaraların sarılması için özür yetmiyor, bunların bir daha yaşanmayacağını garantileyen mekanizmaların oluşması gerekiyor.

Millet ittifakının, güçlendirilmiş parlamenter sistem dışında bir iddiası ve böyle bir niyet belirtisi yok.

Türkiye gibi, devlet ile özdeşleşmiş toplumlar geçmişlerine, sadece resmi tarihin ve otoritenin söylemleri doğrultusunda bakarlar, eleştirel ve objektif bir yaklaşım geliştiremezler. Ötekileri suçlama kolaycılığına kaçarlar. Komplo teorileriyle tezlerini ispata çalışırlar.

Helalleşme geçmişi değiştirmez ama yüzleşmeye dönüşürse geleceğimizi kurtarır.

Demokratik bir gelecek inşa etme iddiası, hakikatle yüzleşmeyi zorunlu kılıyor. Ancak böylece rejimin mağdurlarının hakları belli bir hukuka kavuşturulabilir ve böylece ‘helalleşme’ de gerçekleşmiş olur.

Kılıçdaroğlu’nun çıktığı bu ‘helalleşme’ yolculuğunun, iktidarın bilerek yarattığı kutuplaştırmayı azaltıcı bir etkisi olacağı gibi Türkiye’nin normalleşmesine de katkı sunacak yeni ve özgün bir hamle olduğu söylenebilir.

Toplumun barışa, dostluğa, sevgiye ve dayanışmaya ihtiyacı var. Helalleşmeyi, bu toplumsal ihtiyacın karşılanmasına yönelik bir çaba ve girişim olarak yorumlamak ve değerlendirmek gerekir.

Aksi halde, geçmişinin karanlık taraflarıyla yüzleşmeyen toplumlar için, geçmiş hiç geçmeyecektir.

 

Kaynak: Farklı Bakış


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —