Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Engin GÜLTEKİN


HAKKA TAPAN MİLLETTEN ŞAHSA TAPAN MİLLETE...

Engin Gültekin'in "yeni" yazısı...


Tarihten ders almayan ve tarih şuuru ile beslenmeyen toplumlar ile bireyler, hadiseleri kaderi yazan Allah’tan bağımsız şekilde değerlendirme hatasına düşerler. Bu ise kişilerin kutsallaştırılmasını, hatta putlaştırılmasını beraberinde getirir. Oysa Müslüman, tarihe bir şahsın ya da resmî ideolojinin penceresinden değil; hakikatin perspektifinden bakar. Bu nedenle tarih okuması da tevhid merkezli, adalet terazisiyle yapılmalıdır. Gerçek bir tarih şuuru, bir şahsı putlaştırmadan; hem yaptığı iyilikleri hem de sebep olduğu yıkımları hakkaniyetle tartar.

Bu anlamda bazı günler ne bir yas günüdür ne de bir kutlama veya bayram günüdür. Aksine, Müslüman için bu dönemler muhasebe günleridir.

Bu topraklarda İslam’ın yeri ne idi, ne oldu? Halkın dini, dili ve değerleri hangi yönde dönüştürüldü? Kurulan sistemler, yönetimler ya da hükümetler İslami değerlerle ne kadar uyumlu bir çizgi izledi? Bu sorular Müslümanın tarih muhasebesinde cevaplanması gereken temel sorulardır.

Müslüman için tarih, Allah’ın insanlıkla kurduğu imtihan sahnesidir. Bu bakışla iyiliği, adaleti ve hakkı temsil edenler hayırla anılır; zulmü, inkârı veya Allah’ın dinine karşı mücadeleyi temsil edenler ise tenkit edilir. Sahih din anlayışına sahip bir Müslüman için eleştirilmesi gereken şahıslar değil; onların temsil ettiği yanlış anlayışlardır.

Bazı kişilerin yaptığı yeniliklerin teknik faydaları olabilir; ancak İslam’a ve tevhid anlayışına yapılan müdahaleler asla tasvip edilemez. Hiçbir Müslüman, Allah ve Resulü’nün çizgisinden uzak bir kimseye övgüler düzemez. Kur’an’da, “Zalimlere meyletmeyin, yoksa size ateş dokunur.” (Hûd, 11/113) buyrularak, zulme kalben meyletmek dahi yasaklanmıştır.

Dolayısıyla Müslüman, herhangi bir kişi ya da lider için ölçüsüz bağlılık ve putlaştırma derecesinde saygı gösteremez. Aynı şekilde hakaret veya lanetleme üslubundan da uzak durmalı; adil bir tenkit ve tarihsel muhasebe tutumu benimsemelidir.

Bu topraklarda İslam’ın yaşadığı kırılmayı hatırlamak, tevhid ekseninde yeniden diriliş azmini tazelemek zorundayız. Müminin görevi kişilere methiye düzmek değil; hakikatin yanında durmaktır. Tarih, Müslüman için yalnızca geçmişin hikâyesi değil, hakikatin, adaletin ve tevhidin yeryüzündeki imtihan alanıdır. Bu yüzden Müslüman, tarih değerlendirmesinde “kimin kazandığına” değil, “kimin Allah’ın yanında yer aldığına” bakar.

Gerçek tarih şuuru, bazı şahısları yüceltme veya bazı dönemleri kutsama değil; ümmet bilinciyle ibret alma bilincidir. Kur’an, “Geçmiş kavimlerin başına gelenlerden ibret alın.” (Haşr, 59/2) buyurarak tarihi bir ibret aynası olarak sunar. Bu aynada hak ile batıl, iman ile küfür ve adalet ile zulüm arasındaki çatışma her zaman görülebilir.

Bir şahsın, bir dönemin ya da bir hareketin değeri; Allah’ın hükmüne, Kur’an’ın ölçüsüne ve Resûlullah’ın (s.a.s.) sünnetine sadakatiyle ölçülür. Dolayısıyla Müslümanın tarih anlayışı ideolojik değil; tevhidi olmalıdır.

Batı merkezli modernleşme adına dinî değerlerin dışlanması gibi uygulamalar, bu milletin İslami kimliğinde derin yaralar açmıştır. Bu nedenle Müslümanın tarih şuuru, ne bir dönemi “altın çağ” diye yüceltir ne de şahıslar üzerinden kin üretir. Yapılan yanlışların tevhid ekseninden sapma olduğunu görür ve onlardan ders çıkarır.

Son yıllarda bazı çevrelerde, birtakım kişilere yaranma kaygısıyla övgüler düzülmekte; fani şahsiyetlere “kurtarıcı” sıfatları atfedilmektedir. Bu yaklaşım, tevhid akidesiyle bağdaşmaz. Kur’an’ın, “Zalimlere meyletmeyin…” uyarısı, Allah’ın hükmünü dışlayan anlayışlara yönelmeyi kesin olarak yasaklar. Bu yüzden Müslümanın, İslam’a mesafeli bir sistemi yücelten şahsiyetleri ölçüsüzce övmesi imanın safiyetine zarar verir.

Müslüman ne kinle konuşur ne de kör hayranlıkla. Onun sözü adaletin sesi, hakikatin şahitliği olmalıdır. Bazı günleri kutsama ve bazı şahısları yüceltme tavrı, tevhid akidesinden uzaklaşmanın göstergesidir. Bu topraklarda İslam’ın nasıl geri plana itildiğini, ümmet bilincinin nasıl zedelendiğini yeniden düşünme zamanıdır.

Tevhid bilinciyle yürüyen Müslüman için tarihî günler, bir uyanış ve diriliş vesilesidir.

Çünkü hakikatin ölçüsü şahıslarda değil; Allah’ın hükmündedir.

Hüküm Allah’ındır; O diler, O takdir eder.

Gerçek tarih şuuru, putlaştırılmış liderleri değil; tevhidi hakikatleri merkeze alır.

Selam ve dua ile,

Engin GÜLTEKİN

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR