Hasan POSTACI

Tarih: 17.04.2023 13:08

Günışığı Körlüğü

Facebook Twitter Linked-in

Modernizm ile aklın özneleşmesi insanın hakikat arayış çabalarında ontolojik bir kırılmaya yol açmıştır. Yaklaşık son üç asırlık dönem bu kırılmanın, savrulmanın sancılı iniş çıkışları ile beraber her geçen gün gittikçe büyüyen bir insanlık krizini beslediği görülür.

Bilimsel gerçekliğin Newton fiziğinin sınırları ile belirlendiği, şekillendiği bu sürecin eleştirisi ancak yirminci yüzyılın başlarında yapılabildi. Bu eşleştirişlerin güçlü bir paradigmal alternatif ortaya koyamadığını da belirtmek gerekir. Katı pozitivizmin ürettiği seküler kültür hala çağdaş dünyanın yaşam tarzını şekillendirmeye hız kesmeden devam ettiğini bir başka tespit olarak belirtmek gerekir.

Deney, gözlem, aklın özneleşmesi üzerine kurulu mantıksal ve matematiksel modellemeler ile ilerleyen bilimin yön verdiği teknolojik buluş ve gelişmeler, eşya üzerinde hâkimiyet, biçimlendirme ve yaşama dair yoğun şekillendirmeleri ivmeli bir tempoda devem ettirmekte olduğu görülür.

İnsan merkezli üretilen bilimden alınan yanıltıcı güç, insan kibrini ve azgınlığını tetiklediği ve insanın sınırlılığını, aciziyet ve zafiyetlerini görünmez kıldığını, fıtratın kaçınılmaz kıldığı ilahi vahiy rehberliğinin reddi ile gelen bir ‘üst bakışı’ kaybetmesini kaçınılmaz kılar. Bu durum gören gözlerin körlüğü, işiten kulakların sağırlığı, kalplerin mutmainliğini sağlayan vicdan duyarlılığının örtülmesini, öldürülmesini beraberinde getirir.

Oysa Newton fiziğinin sınırlılığında bile insan gözünün 3800 Angstörm (metrenin on milyarda biri olarak tanımlanan uzunluk) kırmızı renk ile 7000 Angstörm mor ışık dalga boyunda bulunan çok dar bir aralıkta ancak görme becerisine sahiptir. Yani insan gözü elektromanyetik spektrumun yaklaşık %0.0035’lik bir kısmını ancak görebilmektedir.

Benzer bir durum insan kulağı içinde geçerlidir.  Normal bir insan için işitme aralığı 20 – 20.000 Hertz frekans bandındadır.  Oysa bir yunus veya yarasa 15 – 200.000 Hertz ses aralığında işitme sınırına sahiptir.

İnsana dair bu sınırlılık ve aciziyet durumu biyolojik yaşam sürecinin ilk anından başlar. İnsan yavrusu doğadaki canlı türlerinin aksine ilk doğduğu anda tek başına hayatta kalması, yaşaması mümkün olmayan tek canlı türüdür. Yılları alan bir süre boyunca bakıma, gözetilip, kollanmaya, yaşamsal ihtiyaçları başkası tarafından karşılanmaya muhtaçtır.

İnsan sınırlılığının farkındalığını ıskalamak hakikat arayışlarında metodolojik yanılsamayı kaçınılmaz kılar. Kitabı Kerim gözler vardır görmezler, kulaklar vardır işitmezler anlamına gelen ayetler bu durumu tanımlar. Bu eksik insanın gün ışığı körlüğüdür. Aklın gerçeklik tanımlamasında mutlak özne kabul edilmesi, kaçınılmaz olarak duyu organlarının verilerinden hakikata dair sağlıklı sonuçlar çıkarılmasını engeller. Akılın, ancak duyular üzerinden elde ettiği verileri işlemekle ürettiği korelasyonlar, ilişkilendirmeler üzerinden bir sonuç üretebilme kapasitesi olduğunu unutmamak gerekir.

Bu durum eşya üzerinden gelişen maddi gerçeklikler bağlamında böyle olduğu dikkate alınırsa, aklın soyut boyuttaki, duygu ve düşünce zeminindeki, psikolojik ve sosyolojik alanlardaki yanılsamalarının çok daha kaçınılmaz ve sarsıcı sonuçlar üretme potansiyeli taşıdığı sonucuna ulaşmak çok zor olmaz.

Sosyal bir varlık olan insanın toplumsal ıslahı bu bağlamda daha kompleks bir sorunsal olarak karşımıza çıkar. İnsanını kendi dışındaki tek bir insan düzeyinde bile olsa geliştirdiği sosyallik, ilk andan itibaren bir ‘üst bakışın’ terbiye ediciliğine, rehberliğine ihtiyaç duyar. Bu rehberliğin reddedilmesi, aklın manipülatif serkeşliği, insan fizyolojisinin endokrinal ajitasyonu, nefsin müstekbir tatminsizliği ürettiği kaçınılmaz çatışmanın savaş alanına döner yaşamın her alanı. Habil’in mütevekkil teslimiyeti karşısına Kabil’in kan dökücülüğü çıkar. Firavun-Haman-Karun örgütlü fesadı sömürü ve zulmün çarklarını kurar ta ki karşılarına bir Musa çıkana kadar. Modern paradigmanın kurucu zihinlerinden olan Thomas Hobbes, insan insanın kurdudur mottosu ile bir düşünsel kodlama üzerinden bunu meşrulaştırmaya, hakikatın kaçınılmaz gerçekliği olarak sunmaya çalışır bu ontolojik sapmayı.

Modern dünyanın küresel sömürü düzeni aklın manipülatif zaafları üzerinden hakimyetini kurar. Modern paradigma, hakikat arayışlarının ulaşılan en gelişmiş menzili üzerinden kendini tartışılmaz kılmaya çalışır. Bakan gözler körleşir, işiten kulaklar sağırlaşır. Neo liberalizmin değerleri her türlü yalanı, duygu ve yanılsamayı, korku ve güvensizliği, güç ve otoriteyi insan aklının bu zaafları üzerinden bir gerçeklik olarak pazarlar. Köleliğin kuşatılmışlığını bir özgürlük sarhoşluğu olarak sunar. Mutlak adaletsizliğin ütopikliği üzerinden fıtri adalet arayışlarını, çaba ve duygudaşlığını, inanç ve adayışlığını anlamsızlaştırmaya çalışır.

Ölüm ve sonrası gerçeklik bir zihinsel aldanma, akıl dışılık olarak mahkûm edilir. Aklın bir ilişkilendirme, buluşturma fonksiyonelliğinin üstünde özneleştirilerek, mutlak bilgi ve hakikatin tek ölçüsü olarak sunulması ile madde ötesi ontolojik hakikat dışlanır.

Bu ontolojik kopuşun sonucu olan üst bakış yoksunluğu günümüz insanını küresel sistem karşısında nesneleştirir. Süfli olanın tatminsizliği, umursamaz, kontrolsüz, sınır, değer ve erdem tanımaz bir vicdan körleşmesini kaçınılmaz kılar. Aldatanın ve aldananın acizliği ancak ölüm ve ötesi gerçeklikler üzerinden deşifre edilebilir.

Günışığı körlükleri aşmanın, hakikate dair arayışların adresi ancak korunmuş vahyin rehberliği ile elde edilebilir. Bu rehberlik insanın bireysel ve toplumsal yaşam kodlarına doğru dokunuşlar, mutmain inşalar gerçekleştirebilir.

 

Kaynak Farklı Bakış


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —