GÖNÜL ÇINARIMIZA VEDA EDERKEN

Sevgili Amcam,
Hayatının yaklaşık elli yılına yakından tanıklık ettim. Üç amcamın ikincisiydin; babamın bir büyüğü, ailemizin vakur ve sessiz çınarıydın. Gölgen hep huzur verdi. Suskunluğunla bile konuşur, sükûnetinle çevreni teskin ederdin.
Geçimini tuhafiye ticaretiyle sağlardın. Samsun İstasyon Pazarı’nda sergi açtığın o bereketli günleri dün gibi hatırlarım. O sergilerde sadece kumaş değil, alın teriyle yoğrulmuş bir ömür sergilenirdi adeta. Selamdan sonra hâl hatır sormayı ihmal etmezdin. Ve senin cevabın yıllarca hiç değişmedi, hep aynıydı: “Allah’a şükürler olsun. Bize çok verdi, biz bunları hak etmedik.” Bu söz, senin şükür ve kanaatle bezeli hayatının özeti gibiydi. Varlıklıydın ama hiçbir zaman gösterişe meyletmedin. Sadelik senin süsün, tevazu senin şanındı.
Namaza olan bağlılığın bir hayat disipliniydi. Beş vakti camide kılma konusunda neredeyse tavizsizdin. Bir defasında yengeme sormuştum:
“Amcamı evde namaz kılarken hiç gördün mü?” Cevabı hâlâ kulaklarımda: “Bir kere, ağır bir üşütme geçirdiği için camiye gidememişti de evde kıldığını görmüştüm.” Hele hafta sonları Samsun Büyük Cami’de öğle ya da ikindi namazına gitmeyi hiç ihmal etmezdin. Büyük Cami senin gönlünde Kâbe gibiydi ve Kâbe’yi boş bırakmayın derdin. O büyük mabede doğru yürüyüşün, adeta bir randevuya, bir huzura çağrılış gibiydi.
Seninle ilgili içimde en çok yer eden ve beni derinden etkileyen başka bir yön ise babamla aranızdaki eşsiz kardeşlik bağıydı. Babam Naci Yılmaz sana çok hatır ederdi. İsmail Amcam kadar sevilen bir ağabey ve abisini böylesine seven bir kardeş ne gördüm ne de duydum. Aranızdaki o derin sevgi ve hürmet, sadece bir kardeşlik ilişkisi değil; adeta bir dua köprüsü, bir gönül ahengiydi. O, sana her zaman büyük bir sevgiyle bağlıydı; sen ise onun vefasını sükûtunla yüceltirdin. Bu ilişki, bizim ailemizde bir miras gibi kaldı: Her biri diğerinin eksikliğini hisseden, birbirine dua eden iki güzel yürek…
Bu bağı en çarpıcı şekilde 1993 Temmuz’unda babamın yaşadığı ağır rahatsızlık döneminde bir kez daha yaşadık. Ankara Yüksek İhtisas Hastanesi’ne yatırmamız gerekiyordu; fakat ne yaptıysak bir türlü yer bulamıyorduk. Babamı hastaneye kabul ettirebilmek için birkaç kez Ankara’ya gidip geldik. Üçüncü gidişimizde, adeta hastanenin önüne çadır kurmuş gibi bekliyorduk. Herkesin gözleri nemliydi.
Bir büyüğümüz aracılığıyla başhekim yardımcılarından bir hocamızla görüşme fırsatı buldum. Hocamızın ağzından çıkan şu cümle hâlâ içimi ısıtır: “Evladım, rahat olun. Bugün yatış yapacağız inşallah.”
O an dünyalar benim olmuştu. Koşa koşa dışarı çıktım. Üç kardeş, yani amcalarım ve halamızın beyi Aydın Ekinci Eniştemiz bir bankta oturmuş, çaresizlik içinde konuşuyorlardı. (Hacı İsmail Amcamın “Mahmut Ağa” dediği küçük amcam Mustafa Yılmaz ve ağabeyim Kenan, tarım ve ticari faaliyetleri yürütmek için Tekkeköy’de kalmıştı.)
Müjdeyi verdim: “Bugün yatış yapıyoruz!” Amcalarım sevinçten ağladı. Babama sarıldılar: “Kurtulacaksın inşallah!” diye seslendiler.
O an, sadece bir hastaneye kabul değil; bir umudun yeniden doğuşuydu. Büyük Amcam Hacı Hasan Yılmaz’ın gözyaşlarıyla birlikte söylediği şu söz ise o günün en dramatik, en insanî özetiydi: “Eğer Naci’yi bugün de yatıramasaydık, bıçaklayacaktım, kollarını kesecektim. Böylece acilden giriş yapacaktık... Çok şükür, buna gerek kalmadı.”
İşte bu, kardeşliğin en sahici, en içli hâliydi. Ömür boyu unutulmayacak bir vefanın yansımasıydı.
İki kıymetli evladın vardı: Aydın Yılmaz ve Muhammet Yılmaz. Senin bu zorlu hastalık sürecin, aslında ne büyük bir evlat yetiştirdiğini bizlere bir kez daha gösterdi. Muhammet, babasına hizmette hep en öndeydi. Yorgunluk nedir bilmeden, sabırla, sevgiyle ve büyük bir vefayla yanında oldu. Kimseye bırakmadı. Onun bu hizmeti, bir evladın cenneti kazanma yolundaki en büyük adımlarından biriydi belki de. Rabbim, bu gayretini kat kat mükâfatlandırsın.
Torunların İbrahim, İsmil ve Mehmet de sana yakın olmakta, seni anlamakta, senin kalbine dokunmakta çok başarılıydılar. Dedelerine olan sevgi ve sadakatleriyle gönlünü hoş ettiler, dualarını aldılar. Bu dua, belki de onların yolunu aydınlatan en kıymetli rehber olacak.
Tedavi süreçlerimde elinden geleni esirgememiştin. Tütün Yaprağı kitabımda “Bamya’da Çare Aramak” başlıklı yazımdaki kahraman sendin. Sessiz bir kahraman, dua ile yol açan ulu bir çınardın. Hayatımın pek çok durağında hem gözeten hem yön gösteren bir büyük oldun.
Büyük Amcam Hacı Hasan Yılmaz’ın ardından babam Naci Yılmaz… Ve şimdi, Hacı İsmail Yılmaz Amcamız da emaneti sahibine teslim etti. Şükürle geçen bir ömrün ardından Rabbine yürüdün.
Mekânın cennet, makamın âli olsun.
Rabbim seni sevdiklerine kavuştursun.
Şükürle, sabırla, tevekkülle geçen hayatının karşılığını sonsuz rahmetiyle taçlandırsın.
Ve bizleri de seninle ve diğer sevdiklerimizle birlikte cennetinde buluştursun.