Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Mahmut Olgun


Gerçeklik, Yanılgı, İslam Dünyasının Çıkmazı, Gazze’nin Trajedisi Veyahut İki Kere İki Beş Eder mi?

Mahmut Olgun'un "yeni" yazısı...


İki kere iki dört eder. Bu basit matematiksel gerçek, aklın rehberliğinde değişmez bir doğruluk taşır. Hatta şimdi var mı bilemiyorum, eskiden İlkokul defterlerimizin arkasında bulunan çarpım tablosundaki iki kere iki dört ederi ezberlemiştik.

Değişmeyen kural2×2=4

Peki 2×2=5 eder mi?

Hayır.

Ancak muhayile, yani hayal gücü, ya da Kufe’den gelen devenin Şamlılar tarafından el konulması misali, dişiyi erkek, erkeği dişi yapan milyon kitleler "iki kere ikiyi dört ederi beş eder" diyerek gerçeği manipüle edebilir. Tarih boyunca ideolojik söylemler, siyasi, sosyal ve kültürel istismarcıların sistematik çalışmaları toplumları acı hakikatlerden uzaklaştırmış ve yanıltıcı zafer anlatılarına sürüklemiştir. Bugün İsrail-Filistin meselesinde de benzer bir yanılgı yaşanıyor. Peki, gerçeklerle yüzleşmek mi daha erdemlidir, yoksa yanıltıcı söylemlerin konforuna sığınmak mı? 

Sizce hangisi daha yapıcı hangisi daha yıkıcı?

Gazze, tarihinin en büyük yıkımlarından birini yaşadı. Kadınlar, çocuklar ve yaşlılar enkazlar altında kaldı, evlatlarının cesetlerini kedi ve köpekler yerken çaresizce seyretti anneler. 

Bütün evlatlarını kaybetmiş Gazzeli hangi annenin duygularına tercüman olabilecek zafer naralarınız.

Dünyadan ve İslam aleminden sadece sembolik kınama sesleri yükseldi. İnsanlık ailesi ve özellikle İslam dünyası, Gazze’nin trajedisine karşı ne yaptı? Binlerce can kaybı yaşanırken, daha hala binlerce çocuk cesedi enkazlar altındayken bunu bir "zafer" olarak nitelendirip pay çıkarmaya kalkışmak nasıl bir ahlaki anlayıştır doğrusu anlam veremiyorum.

Bu nasıl bir ahlaki çelişki ki başkasının kanı, canı ve malı üzerinden kendi hegemonyalarını sürdürme adına kitlelerini konsolide edebiliyorlar.

Bu bir kara lekedir, hem de alınlarımızın ta orta yerine yapışmış bir kara leke.

Hiçbir şeyin yıkayıp kaldıramayacağı kara bir leke.

Gazze’nin trajedisi, yalnızca bir halkın çektiği acıları değil, aynı zamanda İslam dünyasının derin zayıflıklarını, çıkmazlarını da gün yüzüne çıkardı. Beş milyon nüfusa sahip İsrail, bir buçuk milyar Müslümanın gözleri önünde bir halkı kıyımdan geçirdi ve hâlâ meydan okumaya devam ediyor. Ancak İslam dünyası, sloganik söylemler ve yanıltıcı retoriklerle bu gerçeği örtmeye çalışıyor.

Peki, bu zafiyetin kökleri nerede? İslam dünyası neden kınamaktan, slogan atmaktan öteye geçemiyor? Bu sorunun yanıtı, ahlaki ve zihinsel çıkmazlar ile bilime ve akla sırt çevrilmiş olmasında saklıdır diye düşünmekteyim.

21. yüzyıl bilimin ve teknolojinin yüzyılıdır.

Yenilenmenin, çağın ruhunu okuyarak adalet eksenli yeni bir paradigma ya geçişin yüzyılıdır.

21. yüzyıl, bilgi çağıdır. 

Güç, artık toprak veya fiziksel büyüklükten değil; bilgi, teknoloji, bilimsel, bilişsel ve yapay zeka gibi yeniliklerden kaynaklanmaktadır. İsrail’in "Demir Kubbe" hava savunma sistemi, bu bilimsel başarıya örnek teşkil eder. Geleneksel füze saldırılarını etkisiz hale getiren bu teknoloji, bilimsel düşüncenin ve stratejik planlamanın bir sonucudur. Buna karşılık, İslam dünyası hurafelerle dolu bir düşünce yapısına sıkışmış, Peygamberin önem verdiği akılsal olana ket vurmuş, bilimsel ve teknolojik ilerlemelerde geride kalmıştır.

Yakın zamanda konuşulan, insan beynini uydular aracılığıyla manipüle edebilecek teknolojiler, bilimin geldiği noktayı gösteriyor. İsrail ve diğer gelişmiş ülkeler, bu teknolojileri geliştirirken, İslam dünyası hâlâ eski paradigmalarla uğraşıyor. Bu durum, yalnızca savunma alanında değil, ekonomik, kültürel ve sosyal alanlarda da zayıflıklara yol açıyor.

Mücadelenin yeni alanı, bilim, eğitim ve teknolojidir.

Günümüz dünyasında mücadele, artık silahlarla değil, bilgiyle veriliyor. Bilişimle, yapay zeka ile veriliyor.

Ancak İslam dünyası gençlerine bilimsel düşünceyi, eleştirel aklı ve yenilikçi teknolojileri öğretmek yerine, geçmişin sloganlarını aktarıyor. Ellerine bıçak ya da eski silahlar verilen gençlerin, teknolojik bir savaşta başarılı olması mümkün mü? Bu nedenle, laboratuvarlar, üniversiteler ve düşünce merkezleri öncelikli hale getirilmeli; gençler, bilimsel projeler ve teknolojik inovasyonlarla donatılmalıdır.

Örneğin, yapay zeka, bilgi teknolojileri ve biyoteknoloji gibi alanlarda yetişmiş bir nesil, sadece İsrail’e değil, aynı zamanda küresel tehditlere karşı da İslam dünyasını güçlü kılabilir. Ancak bu, ciddi bir zihniyet değişikliği gerektirir. Hurafelerle değil, bilimsel akılla ilerlemek zorundayız.

Acaba gerçek zafer nedir?

Bugün “Gazze zaferi” söylemiyle kitleler konsolide edilmeye çalışılıyor. Ancak bu, etik değerler açısından büyük bir çöküş anlamına gelir. Gerçek zafer, fiziksel bir kazanımdan ziyade zihinsel ve bilimsel bir diriliştir. Gerçek zafer, insanca bir yaşam inşa etmek, hak ve adalet temelinde bir düzen kurmaktır.

İsrail’in vahşetini durduracak teknolojik ve bilişsel gelişmelerden güçlenerek çıkmak mazlumlar adına zafer o zaman konuşulur.

Bu kısır döngüden, derin çıkmazlardan çıkışın yolu acilen aranmalıdır.

İslam dünyası peygamberin düşünce yapısındaki temel prensiplere dönmesi gerekir: Akıl, bilim ve ilim.

"Bugün İslam dünyası, tarihsel süreçteki temel ilkelerinden uzaklaşarak, geçmişin hurafelerle beslenmiş ve katı geleneklere dayalı yapılarının etkisi altında sıkışmış bir retorik içerisinde varlık göstermektedir. Bu durum, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde dinamizmi ve eleştirel düşünceyi engelleyen bir yapıya zemin hazırlamaktadır. Halbuki İslam'ın temelinde, adalet, özgür düşünce ve yenilik arayışına dayalı bir anlayış yatmaktadır. Ancak zamanla bu değerlerin yerini, değişime kapalı, dogmatik ve çoğu zaman tarihsel bağlamından koparılmış uygulamalar almıştır.

Bu gerileme, yalnızca dini alanda değil, siyasal, ekonomik ve kültürel alanlarda da kendini göstermekte ve toplumların küresel gelişim süreçlerine entegre olmasını zorlaştırmaktadır. Oysaki bir yenilik ve reform ruhuyla, İslam'ın ilkelerinin yeniden yorumlanması, çağın ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir medeniyet tasavvuru oluşturabilir. Bunun için eleştirel düşüncenin teşvik edilmesi, tarihsel ve kültürel birikimin doğru analiz edilmesi ve hurafelerden arınmış bir yaklaşımın benimsenmesi büyük önem taşımaktadır.

"Batı'nın aydınlanma aklını, kendi tarihsel ve kültürel birikimimizle, kendi tecrübemiz içerisinde, kendimize özgün bir özgünlükte harmanlayarak, bize özgü bir düşünce sistemi ve özgün bir epistemolojik çerçeve içinde yeniden inşa edebiliriz. Bu süreç, Batı’nın bireysel özgürlük, insan hakları ve akılcı düşünce gibi temel ilkelerini almakla kalmayıp, aynı zamanda yerel değerlerimizi ve toplumların sosyal yapısını göz önünde bulundurarak, bilimsel yöntem ve eleştirel düşünceyi de temel almalıdır. Böylece, hem geleneksel bilgi birikimimizi hem de modern bilimin evrensel ilkelerini birleştirerek, çağın ihtiyaçlarına uygun ve sürdürülebilir bir entelektüel altyapı oluşturmak mümkün olacaktır."

"Yeni Bir Uyanışın Gerekliliği Kaçınılmazdır. Silkelenmenin vakti çoktan geçmiş bile. Gazzelilerin kanı uyandıracaksa eğer bizi, bu konuda bilim ve teknoloji esas alınmalıdır.

Bugün İslam dünyası, yalnızca Gazze’nin enkazları altında değil, aynı zamanda kendi zihinsel enkazı altında da sıkışmış durumdadır. Bu durumdan kurtulmanın yolu, bilimi ve aklı rehber edinmekten geçiyor. Eğitim sistemlerinde yapılacak reformlar, bilimsel araştırmalara yapılacak yatırımlar ve gençlere teknoloji odaklı bir vizyon sunmak, bu uyanışın başlangıç noktasıdır.

Artık sloganların zamanı geçti. Somut adımlar atılmadıkça, gerçek zafer mümkün olmayacaktır. Gerçek zafer, insanca bir yaşamı mümkün kılacak adımları atmaktır. Bu nedenle, İslam dünyası bilimi, aklı ve ilerlemeyi rehber edinerek bu uykudan uyanmak zorundadır.
Bundan başka çıkış yolu gözükmüyor.

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR