Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Halil ÇİFTÇİ


Geçmişin Haçlıları, Bugünün Dijital Güçleri: Toplumsal Direnişin Önemi

Halil Çİftçi'nin "yeni" yazısı...


27 Kasım 1095 tarihinde Fransa'nın Clermont kentinde, Avrupa'nın Orta Çağ karanlığına teslim olduğu, sefalet ve kaostan bunaldığı bir dönemde yankılanan o dehşet verici nida: "Deus Vult!" (Tanrı İstiyor!) Bu çığlık, sadece dini bir heves değil, Endülüs'ün fethiyle başlayan yüzlerce yıllık bir düşmanlığın kurumsal hale gelmesiydi. Reconquista ile Endülüs'de başlayan Haçlı zihniyeti, 1095 yılında Papa II. Urbanus’un çağrısıyla kurumsal ve örgütlü bir çabaya evrildi. O güne kadar Hristiyanlığı Hz. İsa'nın “Sevgi” teması üzerine oturttuğu dini mesajından tamamen sıyrılan Haçlı zihniyeti, yeni ve agresif bir doktrin inşa etti. Hz. İsa'nın “Sana tokat atana diğer yanağını da çevir" anlayışından kopan bu yeni söylem, Hristiyanlık tarihindeki en önemli dönüm noktalarından biridir. Urbanus’un savaş ve sefer çağrısıyla Hristiyanlık, kendi özünde var olan sevgi söylevinden çıkarak şiddet dilini benimsedi. Bu süreçte Haçlılar, sadece Doğulu farklı inançlara değil, aynı zamanda kendi dindaşlarına karşı da katliamlar yaptılar. Bu durumu en iyi özetleyen olaylardan biri, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethinde yaşanmıştır: Ortodoks Bizanslılar, "Şehirde Kardinal külahı görmektense, Müslüman sarığı görmeyi tercih ederiz!" diyerek Haçlı Batı'ya duydukları derin nefreti ve güvensizliği dile getirmişlerdir.

Haçlı Seferleri ile başlayan ve yüzyıllardır "Öteki" (Doğu milletleri) olarak konumlanan İslam dünyasına karşı Batı'nın asıl korkusu, yakın dönemde net bir dille ifade edilmiştir. Uluslararası bir forumda Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Müslüman bir devlet adamına söylediği söz bu tarihsel gerçeği çok manidar bir şekilde özetlemektedir: “Kur'an'dan Cihat ayetlerini kaldırsanız, İslam toplumu ile ne güzel geçinirdik.” Bu söz, Batı'nın yüzyıllardır İslam'a karşı sergilediği politikaların özünü ifşa etmektedir. Onların korktuğu yegâne İslami duruş, Cihad'dır. Ancak onların korktuğu Cihat, terör veya şiddet eylemi değil; bütüncül İslami dirilişin, üretmenin, öğrenmenin, çoğalmanın ve kâmil insan olmanın gerektirdiği kesintisiz bir çabadır. Batı, İslam toplumlarının köle, kendine bağımlı ve her türlü zenginliği alınmış milletler olmasını kendi hegemonyası için daha faydalı addetmektedir.

Dün, 1095’de başlayan ve 1291’e kadar devam eden Haçlı Seferlerinin işgali ecdadımızın onurlu mücadelesiyle püskürtülmüştü. Fakat bugünkü Haçlı zihniyeti, artık sadece tankların ve tüfeklerin gücünü öncelemiyor; bambaşka bir cepheden, Dijital Haçlı Seferi ile saldırıyor. Bu sinsi işgal, toplumları içten içe çürüterek, zamanla kendine köle ve bağımlı uluslar haline getiriyor. Bu yeni zihniyet, artık sadece Doğu'nun coğrafyasını ve maddi kaynaklarını sömürmekle yetinmiyor; daha etkili bir araç olan ahlaki ve insani değerleri yozlaştırma çabasına giriyor. Bu sessiz seferin silahları; Sosyal Medya, Yapay Zeka uluslararası kartel şirketleri ve Batı merkezli kültürel üretimdir. Her türlü çarpık örüntü, aile yapısının çözülmesi, tüketim çılgınlığı, gayri ahlaki bir yaşam modelini zihinlere birer dogma gibi ilmek ilmek işlemektedirler…

Ne yazık ki, 21. yüzyılın ilk çeyreğinde içinde bulunduğumuz durum, karşı karşıya kaldığımız tehdit, sınır ihlalinden öte bir fıtrat gaspıdır. Medya ve popüler kültürün beslediği, insanlığın en büyük sorunlarından biri haline getirilen eşcinsellik dayatmasıyla nesiller, sistematik olarak yok edilmeye çalışılmaktadır. Diziler, dijital yayın platformları ve uluslararası organizasyonlar eliyle, insan olmanın ve yaratılışın gerektirdiği kadim ölçüler hiçe sayılarak, cinsiyet ve kimlik üzerinden kapsamlı bir operasyon hayata geçirilmektedir. Bu planlı toplum mühendisliği sadece kültürel bir adım değil, aynı zamanda fiziksel boyutu olan sinsi bir savaştır. Tükettiğimiz gıdaların genetiği değiştirilerek insanın hormonal yapısı kasıtlı olarak bozulurken, medya araçları ile zihinlere cinsiyet değiştirme algısı, sanki sıradan bir moda veya kişisel tercihmiş gibi yerleştirilmektedir. Batı'nın ürettiği hedonist yaşam modeli ve sınırsız tüketim yönelimleri, genç nesillere dayatılarak, onları kendi değerlerinden ve manevi ideallerinden kopuk, Batı’ya bağımlı ve köleleşmiş bir insan popülasyonu haline getirmek amaçlanmaktadır. Bu saldırının en stratejik hedefi ise, bizi bir arada tutan ve toplumun en küçük, en mukaddes birimi olan aile yapısıdır. Haçlı zihniyetine karşı duracak en sağlam maddi ve manevi bariyer olan aile, bireysellik söylemi arkasına gizlenerek yıkılmaya gayret edilmektedir. Aşırı bireysellik pompalayarak, dayanışma ruhunu yok ederek ve bireyin aile olma çabasını anlamsızlaştırarak, toplumun direnç kalesi çökertilmek istenmektedir. Zira kökleri kurumuş, fıtratı bozulmuş ve aile bağı kalmamış bir neslin esareti, ekonomik işgalden çok daha kalıcı ve derin olacaktır.

Unutmamalıyız ki, tarih tekerrür ederken, ilahi adalet de sessiz kalmaz. Tıpkı tarihte Sodom ve Gomore örneğinde olduğu gibi, Lût kavminin yaşadığı çarpık ve fıtrata aykırı ilişkilerin ardından gelen ilahi gazabın yakın olduğu gerçeği, bugün de insanlığı tehdit etmektedir. Batının gizli toplum mühendisleri ve çok uluslu şirketlerin el ele vererek başlattığı savaşları, salgınları ve anarşiyi yine Batı'nın acımasız başkentlerinin karanlık koridorlarında dizayn etmesi, dünya, güçlünün zayıfı ezdiği bir tabloyu sıradanlaştırmıştır. Bu tablonun en acı çıktısı ise, bu sürecin kanıksanmasıdır. Oysa insanlığın tek ve yegane kurtuluş reçetesi, yeniden Allah’ın koyduğu o ilahi nizamı merkeze almaktan, Kur'an'ın emrettiği Cihat ruhunu (üretmek, öğrenmek, adaletle hükmetmek) kuşanmaktan ve barış, adalet ve rahmet iklimini yeniden inşa etme çabasından geçmektedir. Sınırlarımız fiziken güvende görünse de, zihinlerimiz ve ruhlarımız ağır bir bombardıman altındadır. Uyanış, dışarıda değil, kendi değerlerimizde gizlidir.

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR