Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Ümit AKTAŞ


Gazze ve Dost Bildiklerin Sessizliği

Ümit Aktaş'ın "yeni" yazısı...


Küresel kapitalizmin yeryüzüne egemenlik savaşı olan İkinci Dünya Savaşı, faşist ve sosyalist cepheleri yenilgiye uğratsa da, kimi noktalarda direniş hâlâ sürmekte. Filistin halkının yüz yılı aşan mücadelesi bu direnişin en trajik misallerinden birisi. Öyle ki küresel kapitalizmin bölgedeki vekâletçisi olan İsrail, bütün bölge halklarını sustursa da Gazze halkı hâlâ direnmekte.

Arap dünyası ise adeta soluğunu tutmuş, kardeşleri olan Filistin’in ölümünü bekliyor. Sessiz ama bilinçli bir bekleyiş bu. Belki bir kardeş olarak da görülmüyor. Zira Yahudilerin Samiliğine karşı onlar, bölgeye Batı’dan gelen, süreç içerisinde Araplaşmış Filistî bir toplum: Barbar ve yabancı. Esasında ise daha kültürlü ve daha duyarlı bir halk. Asla boyun eğmediği Siyonistlere, bu modern ırkçılara ve onların barbarlığına karşı dirençli tutumuyla bölgedeki küresel statükoyu sarsan ve buna boyun eğmiş olan Arapların huzurunu kaçıran bir oyunbozan.

Aslına bakılırsa günümüzün İsrail halkı da yerli bir halk olmayıp, o da Batı’dan gelen eski bir akraba. Ve üstelik geriye, anayurduna dönerken, Batılı dünyayı temsil eden bir vekillik edasıyla çıkagelen, yerlileri ezen üsttenci bakışıyla, gelir gelmez misafir olduğu topraklara nizam vermeye çalışan kapitalist barbarlığın bir sözcüsü.

Filistin halkı ise Batılılar kadar Araplar tarafından da İsrail’in önüne atılan bir kurban, adeta bir kurtulmalık. Her iki taraf da İsrail’in fanatizmi karşısında, bizim başımızdan git de ne yaparsan yap edasındalar. Bu tutumun sonuçları, getirisi ve götürüsü üzerinde yeterince düşündüklerini söylemek ise güç. Herkes ânı kurtarma peşinde. Onca tarihsel derse ve tecrübeye rağmen, hiçbir adaletsizliğin karşılıksız kalmadığı bir dünyada yaşadıklarının farkında değiller.

Filistin halkı, tarihsel kökeni konusunda bir açıklık sağlanamamışsa da dirençli, boyun eğdirilemeyen ve teslim olmayan bir halk. Belki de üzerlerine etiketlenmiş o Filistenlik tanımı, onun bu boyun eğmezliğinden mülhem ve bu anlamda hiç de olumsuz bir tanım değil. Ama şimdilerde oldukça güç durumda. Bölgedeki yurtlanmasını bir güvenceye kavuşturmak isteyen İsrail’in ise Batının tüm desteği arkasında ve Doğulular tarafından da yapıp ettikleri sadece sessizce izlenmekte. Ve hatta Araplar, Filistin halkı yerine tercihlerini, karşılarına Abraham’a dayanan soylarını çıkaran Yahudilerden yana kullanmaya meyyal.

Filistin halkının bu direncini takdir eden dünya halkları ona ellerini uzatsalar da bu eller sadece iyi niyetlerini göstermek için uzanmakta. Yardım çabalarının ve silahlı güçten yoksun destek gemilerinin önü ise daha yolda iken kesilmekte. Barışçıl çabalar ise dün olduğu gibi bugün de onurlu olanı takdir etmekten öteye gidemiyor.

Bu kadarı da olmaz denilen çok şeyleri gördük maalesef ve bunların içerisinde en yürek burkanlar ise sözüm ona kardeşlerin, dost bilinenlerin sessizlikleridir. Dileriz ki daha da korkuncu olmaz ve kazanan Gazzelilerin direnci olur. Ama şayet bu da olmaz ve bir mucize gerçekleşmez ise kardeşlerinin sessiz kaldığı ve hatta belki de cinayete ortak olduğu bu trajik günlerde, korkarım ki bizler, çaresiz bir Antigone gibi ancak ağıtlarımızla anılacağız; yas tutmak için kopardığımız feryatlarımızla. Kuşkusuz ki bu tanıklıklar da tutulacaktır akılda ve günün birinde belki şükranla anımsanırken, ötekiler ise alçaklıklarıyla hatırlanacaktır.

Hemen yakındaki kardeşler, Körfez ülkeleri ise petrol musluklarına dayanan hak edilmemiş gelirlerini harcayacak yer bulamadıklarından, kardeşleri Filistinlilerden esirgedikleri paralarını Trump’a ve bankalarına bağışlamayı yeğliyorlar. Ona güveniyor yani iman ediyorlar. O küçücük ülkelerinin bütün hizmetleri ise yabancı şirketler ve çağdaş köleler tarafından ifa ediliyor. Dünya’dakinin dörtte biri kadar devletten oluşan İslam İşbirliği Teşkilatı ise meseleye uzaktan bakarak, bir devletleri olmayan kuyuya atılmış bu kardeşleri için -bu karar İsrail’in çok da umurunda olmasa bile- bir kınama kararı dahi çıkaramıyor.

Peki, onlar öyle de bizler masum muyuz? Sessizliklerimiz, gözden ırak tutuşumuz, yetersiz tepkilerimiz, meseleye uzaktan bakışımız ya da sorunu sadece siyasal bakış açımıza göre değerlendirişimiz, bunu bir ötekinin sorunu olarak addedişimiz… Bütün bunlar bağışlanabilir şeyler mi? Öyle ki, ne Filistinlilere yönelik ablukayı kırmak üzere yola çıkan son sivil toplum çabası olan Sumud Filosuna katılmak üzere hazırlanan teknelere izin verildi, ne de bu teknelerin Türkiye limanlarına uğramasına. Oysa aynı limanlardan ve aynı günlerde İsrail’e yük taşıyan gemilerin hareketine ve yine sessizce göz yumuldu.

Evet ve maalesef: Masum değiliz, hiçbirimiz! Nice Hüseyinler gözlerimizin önünde katledilirken bu trajediyi bastırılmış öfkelerimizle sessizce izlemekteyiz. Ve Aliya’nın da bir zaman içerisine düştüğü o trajik durumda söylediği gibi, her şey bittiğinde hatırlanılacak olan, düşmanların sözleri değil, dostların sessizliğidir. Bizi bu sessizlikten kurtaracak olan nedir? Çığlıklarımız yeterince güçlü değilse, Gazze’ye kadar ulaşmıyorsa, gündelik hayatın yahut da siyasi bağlarımızın baskılarından kurtulup meseleye bir insan olmanın haysiyetiyle bakamıyorsak, bizi bağışlanabilir kılacak olan nedir?

Umarız ki hikâyenin sonu hiç değilse bu sefer öyle bitmez. Bu kez olsun iklim değişir ve Akdeniz, barış için yola çıkan gemileri menziline ulaştırarak insanlığa dair umudu yayar tüm kıyılarına. Ve de tüm zorba(lık)lara inat barışın bayrakları bir kez daha dalgalanır bu kıyılarda. Yemen’de, Filistin’de, Kürdistan’da ve tüm ezilen halkların gönderlerinde.

 

Kaynak: farklı bakış

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR