Duygularla gerçekler arasındaki mesafe bazen dağlar kadar büyüktür. Hamâsî nutukların sıcaklığına kapılıp hakikati gözden kaçırmak kolaydır. Hele ki muhatap Siyonist işgalcilerse, her kelimeyi iki kez tartmak gerekir. Çünkü herkes, neyi yapıp neyi yapamayacağını gayet iyi bilir.
ABD savaş gemileri, 9 Ekim 2023’ten beri Gazze açıklarında bulunuyor. Aynı bölgede Birleşik Krallık ve Fransa’ya ait savaş gemileri de vardı ancak bunlar, Yemen’den gelen top atışlarını engellemek için Kızıldeniz’e kaydırıldı. ABD, Birleşik Krallık, Fransa ve onların uzantısı olan devletler ile istihbaratlar, işgalci Siyonistlerin daima yanında olmuş ve olmaya devam edecektir. Menfaatleri bunu gerektiriyor; bu gerçeği asla göz ardı edemeyiz.
Hamâset bizi kurtarmaz. Aksine, akılsızca söylenen hamâsî sözler bana İkinci Dünya Savaşı’ndaki Japonya ve Almanya’nın âkıbetini hatırlatıyor. O günün şartlarında Almanya ve Japonya kışkırtıldı; özellikle Almanya, sağa sola saldırarak kendi felaketini hızlandırdı. İçeride hamaset üreten figürler ve bunlara destek veren dış güçler, sonunda bu ülkeleri ABD ve Batı’nın hışmına uğrattı. Ülkeleri paramparça oldu, milyonlarca insanı yok oldu. Japonya’ya iki kez atom bombası atıldı ve susturuldu; Almanya ikiye bölündü. Her iki ülke de bağımsızlığını kaybetmiş ve 80 yıldır ABD'nin güdümünde devlet olarak varlıklarını sürdürüyorlar Bugün hem Japonya hem Almanya, 80 yıldır ABD’ye boyun eğen, ABD’nin ve işgalci Siyonistlerin çıkarlarına hizmet eden ülkeler hâline gelmiş durumdadır.
Türkiye’yi de bu duruma düşürmek isteyenler var. İçerideki kışkırtılmaya müsait insanlar ile onları destekleyen üst düzey güçler, Türkiye’nin hata yapmasını bekliyor. Bu yüzden Türkiye’ye sürekli provokasyon yapılıyor. Ancak Türkiye, bu provokasyonlara genellikle kapılmıyor; kapılsa bile tepkiler sınırlı oluyor ve büyük zarara yol açmıyor. Türkiye’nin izlediği doğru dış politika, zamanla daha iyi anlaşılacaktır. Elbette, Türkiye’nin hataları da zamanla daha net görülecektir.
ABD, Birleşik Krallık, Fransa, onların arkasındaki küçük-büyük tüm güçler ve işgalci Siyonistler varken, dikkatimizi ve enerjimizi birbirimiz üzerinde tüketmek de idraksizliktir.
Bu nedenle bütün enerjimizi, dünyada işgalci Siyonistlere destek veren ülkelere –özellikle ABD, Birleşik Krallık ve Fransa’ya– yoğunlaştırmalıyız. Yürüyüşlerimizde, eylemlerimizde, etkinliklerimizde bu vurguyu devamlı dile getirmeli, sürekli ön planda tutmalıyız.
ABD, İngiltere, Fransa ve onların uzantısı konumundaki ülkelere odaklanmak gerekir. Teknolojik imkânı olmayan, elinde yeterli silahı bulunmayan, hudutlarını Birleşik Krallık ve Fransa’nın belirlediği, gücü zayıf ülkelere yüklenmek ise akıllıca bir iş değildir. Peyk ülkelerin yapacakları ancak sınırlı ve müsaadeli olur. Bunun için hedefe koyacağımız ülkeler, uydu ülkelerin ağa babalarına olmalıdır.
Bununla birlikte, Türkiye’nin de içinde bulunduğu bazı ülkeler, işgalci Siyonistlere karşı yalnızca sert söylemlerle yetinmemiş; Gazze halkına doğrudan yardım eli uzatmıştır. Yaklaşık iki yıldır, savaş malulü olan —kolu, bacağı kopmuş; sakat kalmış; kanserli veya hasta— Gazzeliler, başta İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Kocaeli olmak üzere birçok şehirde misafir edilmektedir.
Dolayısıyla Türkiye’ye ya da gücü, teknolojisi ve silahı kısıtlı ülkelere yüklenmek yerine; büyük ve etkili ülkelere yönelmek daha anlamlıdır. Böylece bu ülkeler prestij kaybına uğrayacaklarını bilirler ve belki de işgalci Siyonistleri te'dip ederler veya dizginleme yoluna giderler.
Unutulmamalıdır ki, mücadele sadece sözlerle, hamâsî nutuklarla kazanılmaz. Gayretimizi, gücümüzü ve dikkatimizi doğru hedefe odaklamak, hem uluslararası sahada hem de iç politikada gerçek kazanımlar sağlar. Yanlış adrese yönelen tepkiler, ne yazık ki asıl düşmanımızı değil, kendi iç birliğimizi zedeler ve güçsüzleri daha da zayıflatır. Bu yüzden, aklıselimle, stratejik hamlelerle ilerlemek; güçlüye karşı güçlü durmak ve mazlumun yanında yer almak zaferin anahtarıdır. Çünkü yanlış hedefe atılan taş, düşmanı değil, dostu yaralar.