Yıl dönümü gibi tekrar eden Kurban Bayramları, takvimdeki sıradan bir zaman diliminden ibaret değildir. O, zamanın üstüne kurulan bir kıyam hareketidir. Yeryüzünün en sarsılmaz iman örnekliğidir. Ne var ki, her yıl Kurban geldiğinde, o kutlu kıyamın ruhu yerine; görüntülerin, gösterişlerin, etin ve kanın konuştuğu bir ibadetle karşılaşıyoruz. Şuursuz bir bayram, takvasız bir sunum, anlamsız bir kutlama… Geriye sadece boğazlanan hayvanlar, paylaşılan etler ve sosyal medyada servis edilen görüntüler kalıyor. Oysa Allah şöyle buyuruyor:
> “Onların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır; Allah’a ulaşan yalnızca sizin takvanızdır...”
(Hac Suresi, 37. Ayet)
Tevhid Unutulunca Kurban Et’e Dönüşür...
Kurban, sadece hayvan kesmek değildir. Kurban, Hz. İbrahim’in teslimiyetidir. Hz. İsmail’in sadakatidir. Hacer annemizin tevekkülüdür. Kurban, bir inancın kıyama dönüşmesidir. Ama bu hakikati göz ardı eden ümmet, ramazan bayramını şeker ve tatlı ikramına çevirdiği gibi kurban bayramını da ne yazık ki yemek, piknik ve bir et şölenine çevirdi.
Oysa Kurban; dünyaya karşı Allah’ı tercih edebilmektir. Bütün ilahları tekbirle devirmek ve Allah'ı yüceltmektir. Elde tutulanı, çok sevdiğini, en kıymetli olanı, canın yongası olan malı, canı, cananı, bütün her şeyini Allah için terk edebilmektir. Bir hayvan değil, nefsin bizzat kendisidir kurban edilmesi gereken.
Kurban Bayramı Gösteri Değil, Bir İman Şöleni Olmalıdır.
Bugün kurban kesmek, Batı'nın sömürdüğü, elinden ekmeği alındığı yerlere et dağıtma görüntüsü sunmakla eş değer hale getirildi. Müslümanlar Afrika’ya, Asya’ya et gönderirken; o halkların yeraltı kaynaklarını emperyalist Batı çalmaya devam ediyor. Bir yanda “yardım” gösterisi, diğer yanda emperyalist sömürü düzenine sessizlik. Hatta farkına varmadan sömürüye alet olmak… Bu çelişki nasıl açıklanabilir? Ne gariptir ki, medeniyet inşa etmesi gereken müminler, emperyal projelere taşeronluk yaparak kandırılıyorlar. Oysa Kurban düşmanı tanıma ve ona karşı kıyam yapmak olmalıydı. Allah Resülüne soruluyor: İman kimdedir? Ey Allah'ın Resülü..
Resül şöyle cevap veriyor:
İman dininin düşmanını bilendedir.
Müslümanlar olarak sormalıyız: Biz Allah’a kurban mı sunuyoruz, yoksa Batı’ya vicdan pazarlaması mı yapıyoruz?
Kurbanın Ruhu Kayıp!
Bugün kurbanın özünden, manasından koparılmış bir ibadet yaşanıyor. Eğer biz Hz. İbrahim’in kıyamını, Hz. İsmail’in teslimiyetini, Hacer annemizin tevekkülünü anlayabilseydik; kurban, sadece et kesimi değil, ümmetin dirilişine vesile olan kıyam olurdu. Her kurban yeniden iman, yeniden diriliş ve yeniden meydan okuma olurdu.
Dört gün boyunca her farz namazından sonra getirilen teşrik tekbirleri, sadece bir ses değil, düşmana korku salan bir iman ilanı olmalıydı. Kestiğimiz kurbanlar, gönül coğrafyamızdaki zulümlere karşı direnişi, Filistin’de, Gazze’de, Keşmir’de, Doğu Türkistan’da yükselen özgürlük kıyamlarını desteklemeliydi.
Ama eğer kurbanlarımız gönül coğrafyamızın acılarına merhem olmuyorsa; ki olmuyor...
Eğer ümmetin vahdetini pekiştirmiyorsa; ki pekiştirmiyor...
Eğer zalimleri korkutmuyorsa; ki korkutmuyor...
O zaman yeniden sormalıyız: Biz Müslümanlar olarak Allah’a kurban mı sunuyoruz, yoksa sadece hayvan mı boğazlıyoruz?
Ama ne yazık ki bu şuursuzluk yalnız Kurban’da değil, Kurbanla ilişkili muhteşem ibadet olan Tevhid'in baş şehri Hac’da da kendini gösteriyor. Her yıl milyonlarca Müslüman Mekke’ye akıyor; ancak bu büyük buluşma, bir ümmet kongresi ruhundan uzak, turistik bir yığın görüntüsüne dönüşüyor. Milyarlarca dolar, emperyalist kapitalist sistemin turizm adı altında kurduğu tuzağa dökülürken; kalabalıklar sembolik taşlarla şeytanı taşladıklarını sanıyor ama şeytanı değil, sadece ritüeli taşlıyorlar. O sembolün arkasındaki imanî direnişi, şeytani sistemleri reddedişi anlamadıkça, bu ibadet, farkında olunmadan şeytanın sistemine hizmet eden bir hale geliyor. Malesef gelmiş durumda...
Bedenler Kâbe’nin etrafında dönüyor ama ruhlar darmadağın. Hac, dirilişe değil, bir seyahatin anılarına dönüşüyor. Oysa Hac da, Kurban gibi bir kıyamdır, bir bilinç inşasıdır.
Canlı Canlı Kurban Edilenler Varken...
Gazze’de, Doğu Türkistan’da, Suriye’de, Yemen’de, Afrika’da her gün canlı canlı kurban edilen kardeşlerimiz varken, bizim sevinçli bayram görüntülerimiz ne kadar sahici olabilir? Allah yolunda ölen, yakılan, yok edilen masumların dramı hâlâ sürerken; gösterişli kurban organizasyonları, sadece bir riya perdesi değil mi?
Kurban: Bir Direnişin Adıdır.
Kurban Bayramı, sıradan bir dini merasim değil, bir direniş bayramıdır. Bireyin nefsine karşı direnişi, toplumun zulme karşı kıyamı, ümmetin şeytanî sistemlere karşı sarsılmaz iman duruşudur.
Kurban; modern çağın putlarına karşı, “Ben yalnızca Rabbime teslim olurum” diyen müminin çağrısıdır.
Şuurlu Bir Kurban İçin;
Bugün ümmetin en büyük ihtiyacı; sembollerin ruhunu kavramak, ibadetlerin özünü yaşamak, imanımızı sadece dilde değil hayatın merkezinde ilan etmektir. Kurban, bunu başlatacak bir kıvılcım olmalıdır.
Eğer biz bu Kurban Bayramı’nda;
İbrahimce bir kıyamla kalkamıyorsak,
İsmailce bir teslimiyetle teslim olamıyorsak,
Hacerce bir ümitle Allah’a güvenemiyorsak,
Kurbanlarımız, birliğimize, dirliğimize ve adalet davamıza hizmet etmiyorsa,
O zaman bir hayvan kesmiş oluruz ama Allah’a kurban sunmuş olmayız.
Vesselam.
Engin GÜLTEKİN
Eğitimci-Yazar-Sosyolog