Hindistanlı âlim Muhammed Yusuf Kandehlevi şöyle der: "İnsanlar ve eşyalar Allah katında bir terazinin iki kefesi gibidir. Eğer Allah katında insanın değeri artarsa, eşyanın değeri düşer ve fiyatlar ucuzlar. Şayet insanın değeri düşerse, eşyanın değeri artar ve pahalılık olur."
Öncelikle bir hususun altını çizmemiz gerekiyor… Şu an ki niyetim; eşyanın felsefi, tasavvufi, kelami boyutunu ele almak, tanım tartışmalarını nazarlarınıza sunmak değil…
Yaşadığımız hayatın gerçekliği içinde eşya ile ilişkimizi irdelemek, eşya sınavımızın seyri içinde doğru bir duruşu yakalayabilmek amacına yöneliktir…
Üstad Cemil Meriç şöyle diyor:
"Eşyalar kullanılmak için, insanlar sevilmek için yaratıldı. Şimdi eşyalar sevildi, insanlar kullanıldı..."
Evet, eşya yüceltildi, insan küçüldü...
Diyebiliriz ki; günümüz insanının yaşam felsefesi; eşya odaklı…
Kapitalizm eşya ile meşgul ederek insanı işgal ediyor... Doğrusu eşyanın işgali altındayız... Modern yaşam tarzında eşya etkili, insan edilgen... İnsan eşyaya hayran...
Öyle ki eşya bizi büyülüyor, zamanla bozuyor… Eşyanın boyunduruğu altında bunalıyoruz...
Hazza ayarlanmış hayatlar, mutluluğu eşyada arıyor...
Eşya edinmede alabildiğine hırslı, hevesli ve doyumsuz bir gidişat var…
Eşya, meta ve madde de izzet arayanlar arttıkça artıyor... İkbal ve istikbalin güvencesi olarak; emval, emlak ve emtia görülüyor...
Eşyanın çekim gücü oldukça yüksek... Yaşamın cazibe merkezinde eşya var... Her yeni ürüne anında gereksinim duyuluyor...
Sürekli uyarılıyoruz, ayartılıyoruz, kışkırtılıyoruz daha fazla eşya edinmek için... Eşya araç olmaktan çıktı, amaçlaştı...
Eşyayı üreten biz, ölümüne âşık olan yine biz...
Metafizikten metaverse evrilen insan bakiyesi, bekasını eşyada arıyor...
Meadı unutan madde de karar kıldı...
Mabedden uzaklaşan kitleler marketlere sığındı...
"Esma’’ dan kopan insan ‘’eşya’’ ya mahkûm…
Şahitliği ıskalayan âdemoğlu sahip olma güdüsü ile habire çırpınıyor…
Eğri oturup doğru konuşmak lazım, modern insan eşyanın egemenliği altında... Kesintisiz bir eşya edinme yarışı, kıyasıya devam ediyor.
Pagan kültürünün kuşatması kuşakları sarmalıyor…
Her teknoloji kendi felsefesini beraberinde getiriyor… Dolayısıyla teknoloji tarafsız ve masum değil…
Bugün insanlaşmanın önündeki bariyer, insanın robotlaşması, makinalaşması diğer bir ifade ile eşyalaşmasıdır… Ve sonuç hiçleşmek...
İnsan eşyanın kullanıcısı mı, kulu mu ayırt etmek çok zor…
Bu kısır döngüyü asırlar önce Abdullah İskenderi şöyle özetlemiş:
"Bir eşyadan diğer eşyaya seyahat edip durma! Aksi halde daha önce dönüp geldiği yere tekrar tekrar gelen değirmen eşeği gibi olursun."
Bu durumda eşya ile ilişkimiz, bakışımız, tavrımız nasıl olacak?
Biz eşya için yaratılmadık… Tam aksine Allah (c.c) tüm evreni ve içindekileri emrimize amade kıldı, bize hizmet etmesi için... Nasıl eşyaya takılı kalabiliriz?
Eşya bize emanettir...
Eşyaya takılı kalan dahası tapınanlardan olamayız…
Samiri'nin altın buzağısını unutmayalım... Eşyayı kutsayan, kendi yaptığına, kendisi tapan sefihlerden beri olduğumuzu unutmamak durumundayız...
Belki de bugün en çetin sınavımız…
Eşya bizi refaha erdirse de felaha erdirmez...
İnsanın dili, kalbi, zihni sürekli eşyayı zikrediyorsa, hayalindeki eşyayı sayıklıyorsa zillete düçar olmuş demektir…
Peki, bu açmazı nasıl aşabiliriz?
“ Eşya bakışlı’’ bir yaşamdan, "Esma bakışlı’’ bir hayata hicret etmekle mümkündür...
Bu işin ayarı, miyarı, mizanı nebevi sünnette saklı...
Eşyanın metafiziğine kafa yormak lazım...
Her şey kendi lisanı hali ile Allah'ı tesbih ediyor... Tek dünyalı olmaktan kurtulursak işi çözeriz...
Kaynak: milat gazetesi