Ferhat Özbadem

Tarih: 14.03.2018 11:37

Divanı Olan Bir Şair Olarak; İmam Şafii

Facebook Twitter Linked-in

Düşünce eylemini icra eden güzel insanların bir şekilde yolu edebiyat bahçesine çıkıyor. Kimisi iyi bir şair olurken, kimisi iyi bir hikayeci olabiliyor. Tanınmaları noktasında farklı özellikleri ile ön plana çıkan düşünce adamlarının şiir ile olan diyalogları sürekli geri planda kalmıştır. Bu güzel insanlardan biri de, fıkıh ve fıkıh usulü yönü ile tanınan, hadis ilminde otorite olan, Şafii fıkıh ekolünün kurucusu olan; İmam Muhammed Bin İdris El Şafii´dir.

Rivayetlerin çoğuna göre İmam-ı Şafii Gazze´de doğmuştur. Fukaha tarihçilerinin ve Tabakat yazarlarının büyük bir çoğunluğunun görüşleri bu konuda birleşiktir. Bütün rivayetler onun 150 yılında doğduğunda ittifak eder. Aynı senede İmam-ı Azam Ebu Hanife vefat etmiştir. Şafii Kureyş´tendir. Kendisi Filistin´e sığınmış fakir bir ailede yetişti. Yemenlilerin yaşadıkları semtte oturdu. Şafii´den naklolunan müteaddit rivayetler gösteriyor ki, babası, o henüz küçükken vefat etmiştir. Şerefli nesebi zayi´ olmasın diye annesi onu alıp Mekke´ye götürmüştür. Şafii, küçük yaşta Kur´an´ı Kerim´i ezberledi. Kur´an-ı Kerim´i çabucak ezberlemesiyle kuvvetli zekası meydana çıktı. Kur´an-ı Kerim´i ezberledikten sonra Hz. Peygamber´in hadislerini ezberlemeğe koyuldu. Bunları ezberlemeğe çok meraklı idi. Muhaddisleri dinler ve bir işitmede hadisi ezberlerdi. Sonra bu hadisleri yazmaya başladı. Kendi döneminin büyük fıkıh alimlerinden oldu. Matbu olarak günümüze ulaşan en eski fıkıh usulü kitabı İmam Şafii´nin ´Er Risale´ adlı eseridir.

İmam Şafii gençlik yıllarında şiire ilgi duymaya başlamıştır. Gramer bilgisini arttırmak için 10 sene kadar Arapçanın en güzel kullanıldığı Beni Huzeyl kabilesinin olduğu çöl bölgesinde kaldı. Bu çöl hayatı, İmam Şafii´nin şiirin bütün inceliklerine vakıf olduğu, şiirde zirve olmasını sağlamıştır. Bugüne kadar İmam Şafii´nin şairlik yönü ile ilgili derinlemesine bir araştırma yapılmamıştır. Son dönem araştırmacılar tarafından derlenen şiirleri divan olarak basılmıştır. Şiirlerin kaleme alınışı ise daha çok İmam Şafii´nin herhangi bir mesele ile ilgili söylediği beyitlerin talebeleri tarafından not edilmesi şeklinde günümüze ulaşmıştır.

İmam Şafii divanı olarak basılan birçok Arapça eser mevcuttur. Türkçeye tercüme edilen Şafii Divanı ise; Muhammed Afif ez Zu´bi, Abdulmecid el Hemmu ve Muhammed Abdurrahim´in hazırladığı divanların Ali Ural tarafından derlenip yayın dünyasına kazandırılmıştır. Ali Ural´ın hazırladığı eserden edindiğimiz bilgiye göre, İmam Şafii´nin şiirleri genel olarak ahlak içerikli şiirler olduğundan, kendisinden önceki bir kısım meşhur alim şairlerin şiirleri ile karıştırılabiliyor. Ali bin Ebu Talib, Abdullah bin Mübarek gibi şahsiyetlerin şiirleri bazen İmam Şafii´ye atfedilebilmiş bazı eserlerde. İmam Şafii´nin şiirlerini diğer şiirlerden ayırt etmek için şu unsurlara dikkat edilebilir. İmam Şafii´nin şiirleri dini şiir denebilecek şiirlerdir, dolayısı ile ayet ve hadislere ters olan şiirler onun şiirleri olamaz. İmam Şafii, Abbasi dönemi şairlerindendir, dolayısı ile asrı saadet veya cahiliye dönemi izlerini taşıyan şiirler onun şiirleri olamaz. İmam Şafii´nin şiirleri yalın ve anlaşılması kolay şiirlerdir. Şiirlerinde süsleme sanatı pek gözlenmez. Şiirlerinde edebi sanatlara pek rastlanmaz. İmam Şafii, Arap şiirinde önemli bir yer tutan ?Medih´ ve ?Hiciv´ türünden uzak durmuştur.

İmam Şafii´nin şiir yazdığı dönemlerde şiire başlık ekleme gibi bir durum yoktu. Daha sonra yapılan derleme çalışmalarında ele aldığı konuya göre şiirlere başlıklar eklenmiştir. Şiirlerde Arap dilinin incelikleri göze çarpmak ile birlikte kullandığı bir kısım deyimler kendisinden sonraki dönemlerde de şairler tarafından kullanılan deyimler olarak gözümüze çarpıyor.

İmam Şafii´nin şiirlerinden bir demet.

 

GURBET

Akıllı kimse için oturmakta rahat yok

Vatanını gel bırak, düş gurbete yerler çok.

 

Çık yola, ayrıldığın kimselerin yerini

Boş bırakmaz, doldurur orada başka dadı.

 

Yorgunluğa aldırma, çekme işten elini

Yoruldukça anlarsın, yaşamaktaki tadı.

 

Gördüm ki, durgunluktur bozan suyun tadını

Aktıkça hoş oluyor, boş ver duranın adını.

 

Yerinde duran aslan avını asla bulmaz.

Yayından fırlamayan ok hedefe ulaşmaz.

 

Güneş bile sürekli göz önünde dursaydı,

İnsanlar bıkacaktı, parlak bile olsaydı.

 

Yerindeki altının topraktan bir farkı yok.

Ud yerde odun gibi, sesi sedası da yok

 

Bu gurbete düşünce müşterisi bol olur,

O gurbeti seçince görenler altın bulur.

 

Garip isen kulak ver Şafii´nin sözüne

Oku üfür şiirini, sür yüzüne gözüne

 

(Çeviri NİYAZİ BEKİ)



BAKIŞIN KARANLIĞI

Ey uykudan kalkıp,

Uykusuzlukla gözlerini sürmeleyen

Sürmen bakışı anlatmaya yeter mi?

Gözlerim bütün bir ömür seni seyretse

Bakmaya doyar mı?

Karşılarken ecelimi

Geçen zamana hamdolsun, zira

Düşünemem iyisini

Ah yolculuktaki ayrılık

Ve olmasaydı yarım kalmışlık

Yağmur getirmeyen bulut gibi

Eli boş gelen elçi

Bırak zevk alsın gözlerim sana bakarken

Yüzünün nuru, siler bakıştaki karanlığı

 

(Çeviri: Ali Ural)

 

ZAMAN EĞİTTİ BENİ

Zaman eğittikçe görürüm aklımın eksikliğini

İlmim arttıkça bilirim, bir şey bilmediğimi.

 

(Çeviri: Ali Ural)

 

TALİHSİZ SEVGİ

Talihsizlik, sevdiğinin başkasını sevmesi,

Ya da iyilik düşündüğün insanın,

Sana zarar vermesi.

 

(Çeviri: Ali Ural)

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —