“Bizler davayı Ağrı Dağı’nın zirvesine çıkaracaktık. Bin zahmet ve acılar çekerek tırmandık. Zirvede sevincimiz sonsuzdu. Ama bir noksanımız olduğunu fark ettik. Davayı dağın eteklerinde unutmuştuk. Meğer biz davayı değil kendimizi dağın zirvesine çıkartmıştık.”
Galip Erdem’in bu ifadeleri, kutsal bir dava için samimi duygularla yola çıkanların çoğunlukla geldiği acı sonu anlatıyor. Var olan sorunlu gerçekliğe itiraz eden, onu değiştirip dönüştürmek isteyen, yeni bir dünyanın hayalini kuran her mücadele insanı, ihanetlerle ve kişisel ikbal arayışlarıyla karşılaştığında derin bir yalnızlık duygusuna kapılır. Yola çıktığı, uğruna canını ortaya koyarak mücadele ettiği idealin, tıpkı bir yağmur damlasının buluttan çıktığı saf halinin toprağa düşme sürecinde, çeşitli etkenlerin karışmasıyla kirlenmesine tanıklık etmek, devrimci için trajik bir sondur.
Sistemi değiştirmek idealiyle yola çıkanların, bir süre sonra sistemi tahkim eden bürokratik oligarşiyi yeniden inşa etmesi; değişim idealiyle yola çıkan siyasal iktidarların, ideallerinden uzaklaşarak, milliyetçi ve muhafazakar bir noktaya savrulması, her defasında beslenen umutların yok olmasıyla sonuçlanıyor. Siyasal iktidar deneyimlerinin, idealleri öğütücü bir yönü var.
Bu yazıya yukarıdaki başlıklardan hangisi uygun düşer? Bunu bilmek kolay değil. Çünkü bu duruş, varılan sonuç ile istenen idealin arasında kurulan denge ile ilgili bir tercihi yansıtacak. Öte yandan her devrimci ve değişimci söylemin realiteye karşı bir noktada teslim olması kaçınılmaz görülüyor. Çünkü mevcut şartlarda bir hikayenin sürdürülemez hale gelmesi, başka bir hikayeye ihtiyaç olduğunu gösteriyor. Tarihsel ve sosyal şartları dikkate alan yeni hikaye beklentilere göre farklı karşılıklar bulacak.
PKK hareketinin son tercihinin Kürt milliyetçi seçmende derin bir hayal kırıklığı yarattığını da görmek gerekiyor. Uzun yıllar “Bağımsız Birleşik Kürdistan” ütopyası ile mücadele edip, zaman içinde değişik kırılmalar yaşandıktan sonra bu noktaya gelmek ve kabullenmek, devrimci için kolay bir sonuç değil. Yıllardır mücadele ettiği yolda yakın arkadaşı olan silahı, ateşe vermek kolay olmasa gerek. İster istemez şu soru akla geliyor? “ Biz neden bu kadar mücadele ettik.” “Bu sonuç için çektiğimiz sıkıntılara değer miydi?” Kaldı ki, bu soru salt PKK için geçerli değil. Mücadeleye başladığı andaki devrimci coşkunun yerini muhafazakar bir pragmatik realizme bıraktığı, kitleye istenmeyen durumlarla karşılaşıldığında ” Bu iş sizin bildiğiniz gibi değil, bilmediğiniz şeyler var”, ” Bekara karı boşamak kolaydır” şeklinde açıklanamaya çalışılan, ideal ile realite arasındaki dengenin ideali tamamen unutturduğu bütün iktidar deneyimlerinin geldiği hayal kırıklığını tüm çıplaklığı ile gösteren bir serüven bu.
İran devriminin geldiği noktada bazı İslamcı entelektüellerin sorduğu soru da böyle bir hayal kırıklığını ifade ediyor: ” Biz bu sonuç için mi mücadele ettik?”
Tüm ömrünü verdiği mücadelenin finali, devrim ateşi ile tutuşanlar için hayal kırıklığıdır çoğu kez. Aynı soru, halen deneyimlemekte olduğumuz, Ak Parti deneyimi için de sorulabilir hiç kuşkusuz.
Kim bilebilir, belki de çıktıkları yolun onları götürebileceğini başka bir son yoktu. İdeallerine ulaşabilecek entelektüel ve ahlaki donanımdan yoksun olmanın bedelidir yaşananlar. Ahmet Kaya’nın dediği gibi: ” Olmasaydı sonumuz böyle. ” Dünyayı değiştirmek için yola çıkan devrimcinin yaşadığı kaçınılmaz hayal kırıklığıdır bu. Tarih boyunca devrimcilerin kaderidir bir anlamda yaşananlar. Geride zaman zaman acı bir gülümseme ile hatırlanan eski günlerin anıları kalır. Bazen kelimeler tükenir yaşananları anlatmak için. Türkülerin derin dünyasına sığınmak gerekir.
” Karanlık yollardan geçtik
Zehir gibi sular içtik
Bir yanımızda ölüm
Bir yanımızda yar sevdik
Bir değil bin bir kere sırat köprüsünden geçtik
Cehennem denen illetin ta göğsünü deldik geçtik
Bu yolda dönenler oldu
Mum gibi sönenler oldu
Yar göğsüne baş koymadan
Vurulup düşenler oldu
Bir sen kaldın geride
Ah akıp gidiyor hayat
Yüreğim anlıyor seni
Artık susma yorgun demokrat
Şarkılar küsmüş dudağa
Ömründe gecikmiş hasat
Karışmış çoluk çocuğa
Geçim derdinde demokrat
İçlenir hatırladıkça
İzlerini o günlerin
Düşe kalka bata çıka
Yaşadığı o depremin
Bu yolda dönenler oldu
Mum gibi sönenler oldu
Yar göğsüne baş koymadan
Vurulup düşenler oldu
Bir sen kaldın geride
Ah akıp gidiyor hayat
Yüreğim anlıyor seni
Artık susma yorgun demokrat”
Kuşkusuz her tarihsel olayın anlatılabilecek başka bir hikayesi de vardır. Bakalım bu hikaye tarihteki yerini nasıl alacak? Hakkında hangi komplo teorileri üretilecek? Kuşku yok ki, herkesin olayları anlamlandıracak farklı hikayeleri olacak.
Ancak sığınacağımız hakikat, tarihin her döneminde barış arayışının değerli bir arayış olduğu gerçeğidir. Tarafların bir noktada, belirli riskler alarak, sağlayabildiği barış her zaman ve her haliyle güzeldir. Nihayetinde militanın da, normal insanlar gibi aile kurup, çocuklarıyla parka gidip eğlenmeye hakkı var. Sanıyorum yazı karışık duygularla dolu oldu. Hepimiz bir parça öyle değil miyiz? Nihayetinde bizler fenomenlerin ötesinin bilgisine sahip değiliz. Varlığın ve olayların özünü bilemiyoruz çoğu kez.
Kolektif iradenin, şeffaflığın açıklığın olmadığı süreçlerde soru işaretleri çoğalır. Çalışmaların gizlilikle yürütüldüğü her sorun, etrafında bir sürü soru işareti oluşturur. Bu durumlarda sığınılacak en değerli duygu, arayışın samimi olduğu, altında başka hesapların yatmadığı duygusudur. Şunu ifade etmek gerekir ki, yıllardır süren çatışma ortamı toplumu iyice yordu. Bu durumu sona erdirecek en küçük arayış büyük bir beklenti oluşturuyor. Beklentimiz barış sürecinin beklentileri karşılayacak bir noktaya evrilmesidir.
Kutsal kitap, şer bildiklerinizde hayır, hayır bildiklerinizde şer vardır demiyor mu?
İlahi hikmete sığınmanın vaktidir.
” Allah’ım hakkımızda hayırlı olanı nasip eyle.”
Kaynak: farklı bakış