Necip CENGİL

Tarih: 21.02.2023 14:22

Deprem Felaket mi Ders mi?

Facebook Twitter Linked-in

Mihail Nuayme “Kendini Arayan Adam” adlı kitabında “Allah musibet vermez ders verir” der. Yaşadığımız “depremi” felaket olarak değil ders olarak görmek gerekir. Her insanın Mushaf’ta iki kapak arasındaki ayetleri de, Allah’ın iki kapak arasında yer almayan kevni ayetlerini de iyi anlaması, alınan deprem dersinden sonra daha da elzem hale gelmiştir. Yanlışa yanlış, doğruya doğru, yanlışın niye yanlış olduğu ve nasıl düzeltileceğine dair görüşleri cesaretle, hakkaniyetle dile getirebilmeliyiz.

Allah yeri ve gökleri, her şeyi bir kader yani ölçüyle yarattığını bildirir. Bize düşen o kadere yani ölçüye uygun hareket etmektir. Deprem de yer kürenin hakikatlerinden, haliyle yerleşim yerlerini tasarlarken de buna dikkat etmeliyiz. Şehir, billboardlara (ilan ekranları) ve ekranlara, gazete sayfaların poz verip, şu kadar ayda şu kadar yıllık iş yaptık gibi hamaset yüklü laflarla şehir olmaz. Şu ana kadar gözlemlediğim; her şeyi bilen, kimseyi dinlemeyen, iş üretecek değil “emredersiniz” diyecek kişi arayışlarıyla şehirler şehir olmaktan çıkarıldı. Deprem hakikati bile sadece göstermelik tatbikatlarla ele alındı.

Geçmişte yaşadığım ve dinlediğim bazı üzücü anıları da paylaşmak istiyorum.

Yıllar önce, 2000 den sonraydı, bulunduğum çalışma grubunda, şehrin bazı bölgelerinde, o günün şehir yöneticilerinin bir karar aldığı ve uygulayacağı bilgisini almıştım. Mesele şu idi; projesiz yapılan, üstüne üstlük üzerlerine iki veya üç kaçak kat da ilave edilen binalara ruhsat verilecek deniyordu. Kalktım konuyu gündeme getirdim. Bu meseleye el atılması gerektiğini, şehri yönetenlere, eğer doğruysa yapacakları “kaçak ruhsat” uygulamasından vazgeçmelerinin söylenmesinin elzem olduğunu, deprem bölgesinde bulunduğumuzdan, tehlikeli yapılaşmalara müsaade eden herkesin mesul olduğunu ifade etmeye çalıştım. Bir arkadaş kalktı “tabi siz proje alamadığınız için karşı çıkıyorsunuz” dedi ve susturuldum. Orada bulunan hiç kimse sözlerime sahip çıkmadı, desteklemedi.

Bir gün arkadaşlar arasında dertleşiyorduk. Arkadaşın biri kontrol ettiği bir binada, sıkıntılar tespit ettiğini, ruhsat için kendisine düşen imzayı atmadığını söyledi. Sonra binayı yaptıran şahsın, elinde bir tepsi tatlıyla ilgili birime gelip kendisini şikâyet ettiğini, ruhsat işini de halledip gittiğini ifade ederek, üzüntüsünü hatta öfkesini dile getirdi. Ne diyeceğimizi bilemedik. Bir arkadaş benzer hikâyeleri kendisinin de dinlediğini söyledi. Diğer arkadaş “hikâyede kurgu olabilir ama ben birebir yaşadım” diye konuyu tekrar dile getirdi. Ve ekledi: İşin ahlakı konusunda sınıfta kaldık, bir kesim sadece para kazanmak istiyor, başka bir kesim de, ne pahasına bilmiyorum göz yumuyor yanlışlara!

Sonra Karakavak, Tecde, Bostanbaşı gibi yerlerin kaysı bahçeleri kesildi ve imara açıldı. Yer sahipleri de bildiğim kadarıyla itiraz etmedi. Aklımda kaldığı kadarıyla deprem konusunda hassas bir iki arkadaş “buralarda zemin iyi değil, zemine uygun yapılar inşa edilmezse felaket olur” dedi ama dediğiyle kaldı. İmara açılan alanlarla ilgili uzman raporlarının olmadığını, parmak sayısıyla imar müsaadelerinin alındığını söyleyip çırpınanlar oldu ama nafile… Bir arkadaşın ifadesiyle söyleyecek olursam “Bostanbaşı gibi bir bataklık zemine imar izni veren kim varsa hesap vermelidir, Fahri Kayahan ve diğer “pahalı konut” bölgelerinde inşaat kontrollerinde parmağı olanlar rahat uyumamalıdır!”

Sonuç: Rant kaos getirdi! Allah’ın toprağı yarattığı kadere yani ölçüye uyulmadığı için yaşadıklarımıza kimse felaket diyemez. Allah ölçüye uymayan bizlere, unutmamamız gereken bir ders verdi. Milyonlar verip “süslü tabutlar” edindiğimizi deprem bize öğretti.

Yapmamız gereken ders almaktır. Umutsuzluğa düşmeden, mücadele ederek, Allah’ın yeri yarattığı kadere yani ölçüye uyarak bina yapmak, şehirler inşa etmek, tarım alanlarını işgal etmeden yola yeniden çıkmaktır. Çünkü işgalciler eninde sonunda yaptıkları zulmün karşılığını alır. Biz toprağa, tarım alanlarına, bataklık zeminlere zulmettik, adil davranamadık, kadere yani yerin yaratılış ölçüsüne, kurallarına karşı çıktık.

Depremden sonra, depremin daha on yedinci saniyesinde yerle bir olan “Hakimbey Apartmanı” ile ilgili olarak bilgiler paylaşıldı mesela… 6,8 lik Elazığ merkezli depremde binanın ağır hasarlı olduğu, itirazla orta hasarlıya çevrildiği, orta hasarlı binalarda mutlaka güçlendirme yapılması gerektiği ama güçlendirme yapılmadan orada yaşama müsaade edildiği ve onlarca insanımıza mezar olduğu ifade edildi. Eğer doğruysa bu ölçüsüzlüğe müsaade eden zincirin etkin halkalarının hepsinin hesap vermesi gerekmez mi?

Trend Garden rezidans yıkılan ilk binalardan idi. Onlarca kişiye mezar oldu. Konuştuğum bazı arkadaşlar, bu binanın uzun süre karkasıyla beklediğini ve sonra birilerinin burayı alıp rezidans olarak düzenlediğini söyledi. Eğer bu bilgi doğruysa, sorumlu/yetkili kişiler hesap vermek zorunda değil mi? Ve eğer ders almazsak daha kaç defa vurulacağız, kaç defa düşüp kalkmayı deneyeceğiz?

İş hayatıyla ilgili önerilerim de var.

Malatya merkez, iş hayatı açısından yoğun bir bölge idi. Onlarca işçi çalıştıran tekstil atölyeleri bulunuyordu ve önemli bir kısmı yıkıldı veya ağır hasar aldı. Olağanüstü hal şartları göz önüne alınarak, Malatya’da üç Organize Sanayi Bölgesinde, fabrikaların kullanmadığı boş hangarlar mesela 500 m2, 1000 m2 gibi bölünerek bu iş sahiplerine tahsis edilebilir. Normalde OSB lerde bu tür boş alanlar kiraya verilemiyor ancak 1 veya 2 yıllığına bu tür olağanüstü hal kararları alınabilir.

Ayrıca yine OSB lerde mevcut boş alanlarda 500 ve 1000 m2 şeklinde kuluçka alanları çoğaltılabilir. Neticede olağanüstü bir durumdan geçiyoruz ve Malatya ancak imalat sektörünü canlandırarak, ayakta tutarak toparlanma sürecine girebilir.

Yapılması düşünülen konteyner yaşam alanları OSB ler için fabrikaların kendi boş alanlarına kurularak, işçiler ve aileleri için yaşam alanları oluşturulabilir.

Şu an hasta yatağımda bunları yazıyorum, umarım “bu adam ne diyor” diyen birileri çıkar ve meseleler zaman geçirmeden uygulanır veya daha pratik ve verimli başka öneriler de düşünülebilir.

Unutmayalım deprem bir felaket değil, Allah’ın yere koyduğu kadere, ölçüye uymayan insanoğluna verilen bir derstir.

 

Kaynak: Farklı Bakış


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —