Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


İsmail Hakkı Güleç


DEĞİŞİMİN ŞARTLARI

İsmail Hakkı Güleç'in "yeni" yazısı...


Tüm kainat, yaratılmış olan canlı cansız herşey, sürekli bir değişim ve dönüşüm yaşamaktadır... 

Değişim ve dönüşüm Rabbimizin (cc) yarattıkları üzerinde, kararlaştırmış olduğu değişmez bir yasadır... 

Mesela; bir insan küçücük bir bebek olarak olarak doğuyor, sonra yavaş yavaş bir değişim sonucu çocuk oluyor büyüyor ve sonunda da ölüyor... 

Tabiat'ta her şeyin bir başlangıcı ve sonu vardır. 

Hiç bir şey, olduğu yerde sabit olarak durmuyor...

Zaman içinde her şey, belli bir süre sonunda değişip, dönüşüp ve başkalaşıyor... 

Değişip, dönüşmeyen tek ve Hak varlık, eşi ve benzeri olmayan, zaman ve mekandan münezzeh olan Alemlerin Rabbi Allah(cc)tır...

O'nun dışındaki, yaratılmış olan tüm varlıklar, akıp giden zamana yenik düşmekte ve değişim ve dönüşüm hiç. durmadan sürekli devam etmektedir... 

Kayalar bile, yavaş yavaş eriyip küçülüyor, bölüm bölüm yok oluyorlar. 

Gece ile gündüz, sürekli yer değiştiriyor, yeni nesiller eski nesillerin yerini alıyor ve bu şekilde tüm kainat'ta sürekli bir değişim ve dönüşüm  yaşanıyor...

İnsanlar hem zikri, fikri pilanda, hemde ruhi, kalbi ve de bedeni anlamda sürekli bir değişim, dönüşüm ve gelişim halindedirler... 

İnsan, sürekli daha iyi, doğru ve güzele, hayırlı ve faydalı olana doğru ya da en azından bu niyetle, bir takım fikir, düşünce, görüş ve anlayışlarını gözden geçiriyor ve sürekli bir değişime ihtiyaç duyuyor... 

Tüm kainat ve yaratılmış olan her şey, istisnasız bu Sünnetullah'a uymakta, değişim evrende  tüm hızıyla devam etmektedir... 

Dünyanın kendisi bile, sürekli bir değişim ve dönüşüm halindedir. 

Fert ve toplumlar, sürekli daha iyi, güzel ve faydalı olana odaklanmakta ve bunun gerçekleşmesi için de, geçmişten geleceğe tecrübe transferi yaparak, tecrübelerini değişimi olumlu yönde etkileyecek bir şekilde, kullanmak istemekdediler... 

İki tür değişim vardır: 

1.Pozitif, müspet, olumlu değişim...

Tevhide, hakikata, doğruya, imana, kitaba ve de Rabbimize doğru bir yürüyüş, bir adım bu olumlu ve müsbet bir değişimdir. 

Yani, karanlıklardan aydınlığa, küfürden imana, şirkten tevhide doğru bir geçiş. Bu olumlu ve müsbet bir değişimdir...

2.Negatif (olumsuz) değişim; Tevhidden şirke, imandan küfre, islam'dan zulümata, haktan batıla, kitaptan kitapsızlığa ve Rabbimizin hidayetinden zulümata ve şeytanı düzen, güç, inanç ve anlayış, fikir ve düşüncelere doğru bir değişim ve de yöneliş... 

Bu da menfi bir değişimdir ki; insanın aleyhine bir değişimdir... 

Allah iman edenlerin velisidir, onları zulümattan nura çıkarır, küfüredenlerin dostu ise tağuttur. O da onları nurdan zulümata götürür...(Bakara 257)

Her değişim, olumlu ve doğru değildir. Değişimin hakikat ifade edebilmesi için hak, hukuk ve adaleti (kitap, mizan) doğruyu ve gerçeği merkeze koyması, insanın tüm hayatını, sahte görüntü, düşünce, inanç ve yaşantılardan arındırıp temiz, güzel, özel ve nitelikli hale getirmesi gerekir... 

Değişim; Bir insanın ilke, inanç, prensip ve değerler anlamında bir sabitesi ve de kendine has bir duruşu olmaması anlamında da değildir...

Değişim; Dinin temel meseleleri ve sabitelerinde sözkonusu değildir...

Bunlar, tüm Peygamberler'de ve Rabbimiz'in göndermiş olduğu tüm kitaplar'da sabit olan konulardır...

"Tevhid, Ahiret, Nübüvvet" gibi konular.... 

Bunlar sabit olan, hiçbir zaman değişmeyen konu ve kavramlardır....

İslam'da, değişime tecdit ya da ihya diyoruz... 

Tecdit (yenileme) dini düşüncenin yeniden yorumlanması...

Şart, ortam ve olaylara, gelişen dünya şart ve konjöktürüne göre, dini "kitap ve sünnetten" yola çıkarak, dünyayı yeniden okumaktır... 

Ayrıca, olayları, eşyayı ve tabiatı yeniden değerlendirmek, yapılacak çalışmalarda, yol haritalarını, mücadelenin gidişatını değerlendirmek,  yeniden dini düşünceyi ki; bu insani bir düşüncedir! değerlendirmektir...

Daha makul, işlevsel, iyi ve müslümanların menfaat ve maslahatına uygun ve güzel olanını tercih etmektir...

Bu noktada, İslami ilimlerin ihya ve tecdid edilmesi, yeni yol, usül ve metodların takip edilerek, müfredatın güncellenmesi gerekir... 

Her şeyin yeniden gözden geçirilip, onların ilahi birer metin olmadığını ve insani birer düşünce, metin  ve çıkarım olduğu gerçeğini kabul edip, onları gözden geçirip ve de yeniden yorumlamak gerekiyor... 

İslam açısından düşünecek olursak, bir Mü'minin akide,  iman ve tevhid, nübüvvet ve ahirete iman bazında değişimi söz konusu olamaz...Bunlar sabittir. 

Ama sosyal, kişisel, ekonomik, ticari, siyasi hayat veya yönetim ve idare ile ilgili meselelerde değişim kaçınılmazdır...

Mü'minler için, her değişim ve  dönüşümde esas alınıp, başvurulması gereken "onay makamı ve merci" Allah (cc)tır... 

Değişim ve dönüşümleri, Rabbimiz' in ortaya koymuş olduğu temel ilke, inanç, değer, kıstas, ölçü, mizan, denge, hukuk, kural, kanun, helal ve haramlar çerçevesinde ele alıp, ona göre bir değişim süreci takip edilmelidir...

Değişim, ancak bu şartlarda, Tevhid akidesi temel baz alınarak gerçekleştirilmelidir...

Türkiye Müslümanları, 28 Şubat sonrası, büyük bir değişim ve dönüşüm yaşadılar ki; maalesef bu değişim ve dönüşüm, olumlu manada değil! daha çok olumsuz manada bir değişim ve dönüşüm oldu... 

Türkiye Müslümanları, yetmişli yıllardan başlayarak, Tevhid ve Kur'an eksenli bir İslami anlayış, düşünce ve yaşayış gerçekleştirme ameliyesine başladıkları zaman ve 80'li ve 90'lı yıllarda bu iş artık iyice kök salmaya ve  kitlelere mal olmaya başladığı dönemde, zalimleri iyice rahatsız ettiği ki; üniversitelerde genç kızların İslami tesettüre olan yoğun ilgisi, hemde Müslümanların birçok alanda başat bir rol oynamaları zalim ve tağutları iyice tedirgin etmişti... 

Nihayetinde de 28 Şubat darbesi oldu... 

Müslümanlar 28 şubat post modern darbesinden çok büyük oranda etkilendiler... 

Bu baskı ve zulmü kaldıramadılar ve ondan sonra da özellikle fikri ve düşünsel planda birçok kavramı neredeyse terk ettiler...

Daha sonra ise; etliye sütlüye karışmayacak, zalim ve tağutları kızdırmayacak, klasik bir takım gündemler oluşturarak, ahlak, Müslümanın şahsiyeti, Namaz vb... gibi konuları ön plana koyarak, sıradışı özellik ve niteliklerini terk ederek, sıradan bir profil çizmeye başladılar...

Temel konular olan, Tevhid, Allah'ın Egemenlik ve Hakimiyeti, tağutları reddetme vb. gibi konuları rafa kaldırdılar, daha ılımlı ve sisteme entegre olmuş bir görüntü vermeye başladılar... 

Neredeyse tüm iddialarından vazgeçtiler ve pes ettiler..

Büyük bir dağılma ve bozgun, kırılganlık yaşandı... 

Halbuki böyle olmamalıydı... 

Bunlar, hayat'ta Müminlerin ilk defa karşılaştıkları bir mesele veya bir durum değildi...

Her zaman zalim ve tağutlar vardı ve zulüm devam etmekteydi... 

Müslümanlar, kesinlikle bulunmuş oldukları konum ve durumdan geri adım atmamaları, temel çıkış noktalarından taviz vermemeleri gerekirdi... 

Kitaba, sımsıkı sarılarak, bedeli ne olursa olsun, mücadelelerine kaldıkları yerden devam etmeleri gerekirdi... 

Ama ne zaman ki; Müslümanlar! iktidara geldiler ve güç, kadın, mal, makam, servet ve şöhretle tanıştılar, ondan sonra, bütün o devrimci, değişimci, direnişçi  ve inkılapçı özelliklerini kaybettiler...

Ondan sonra sistemi ve toplumu değiştirmeye aday   olan, bu toplumun temel öge ve nüvesi olan Müslümanlar, olumsuz manada bir değişim ve dönüşüm geçirdiler.. 

28 şubatın ardından Müslüman kesimler, sistemi olumlamaya ve sistem içerisinde kimlik ve kişiliklerini, öz ve ruhlarını ve de tüm iddialarını tümüyle kaybettiler... 

Hatta öyle bir noktaya gelindi ki; bazı küçük grupların, hala eski söylemleri ve İslami, Kur'ani, Tevhidi kavramları dile getirmeleri ki; la ilahe İllallah, Allah'tan başkasının Egemenlik ve Hakimiyet yetkisinin olmadığı, tağutları reddetmeden iman sahibi olunamayacağı ve kula kulluğu reddetme gibi konuları gündeme getiren, Müslüman kardeşlerine bile, fitneci, ortamı karıştıran, ajan, pravakatör yakıştırmaları bile yapar oldular...

Tüm peygamberler, istisnasız devrimci ve değişimcidirler... 

Onlar, var olan şirk, günah, zulüm, karanlık ve batıl içerisinde yüzen birey, toplum ve sistemleri olumlu manada, şirkten Tevhide, küfürden imana ve Hakk'a çevirip ve değiştirmek için mücadele etmişlerdir... 

Peygamberler (as) değişimin öncüsüdürler... 

Ayrıca da, Peygamberler statükoyu ve muhafazakarlığı asla savunmamışlardır... 

Muhafazakarlık değişim ve devrimin ölümüdür... 

Akan su pislik tutmadığı gibi, sürekli değişim halinde olan, okuyup, anlayıp, sorgulayan, üreten insan ve toplumlar, daha nitelikli ve kaliteli olurlar... 

Değişim; kötüyü, bozulmuş olanı terk edip, daha iyi ve güzele doğru bir geçiş ve yürüyüş demektir...

Dalalet ve sapıklıktan, küfür ve şirkten, hakikate, imana ve Tevhide geçmekte bir değişimdir... 

Değişim, önce beyinlerde,(alıl,düşünce) yüreklerde (kalp) beden ve ülkelerde gerçekleştirilmelidir... 

Zihin'ler; her türlü kötü, batıl düşünce, inanç ve bakış açısı ve tortulardan arındırılmalı, yerine Tevhi'di ve Rabbani bir bakış açısı ikame edilmelidir... 

Yürekler ise; her türlü batıl, sevgi ve sempatilerden, emel, hayal, arzu ve aşklardan(tuli emel) temizlenip, arındırılmalı yerine sadece Rabbimizin (cc) ve razı olduklarının sevgisi konmalıdır... 

Hiç bir zaman, zalim ve tağutlar değişimi sevmemiş ve değişim ve dönüşümü savunan, okuyan, araştıran, eleştiren, sorgulayan aydın insanlardan hoşlanmamışlardır... 

Değişim bir anda olmaz. Bir insan ya da toplum bir anda kötü de olmaz, iyide olmaz... 

Kötüye doğru değişimde zamanla olur, iyiye doğru değişimde...

Değişim bir süreç işidir... İnsan ve toplumlar yavaş yavaş bozulur ve yavaş yavaş düzelirler...

... Bir toplum kendi özünde olanı değiştirmedikçe Allah onların halini değiştirmez...( Rad/11)... 

Selam ve dua ile... 

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR