“Darbelerin gözü yaşlıdır, ağlatmayacağı adam olmaz.” – Süleyman Demirel
Türkiye, mazisiyle övünen ama aynı zamanda masumiyetlerle yoğrulmuş bir millettir. Bu coğrafyada demokrasi, salt bir yönetim biçimi değil; bedeli ağır, yolu dikenli bir mücadele alanı olagelmiştir. Siyasi tartışmalar, ekonomik krizler, toplumsal gerilimler bahane edilerek silah gölgesinde yapılan müdahaleler, sadece anayasal düzeni değil, halkın umutlarını da hedef almıştır.
Darbeler, sadece iktidarları değil; anneleri, babaları, çocukları, öğretmenleri, memurları, gençleri ağlatmıştır. Siyaseti dizayn etmeye kalkışan her askeri el, aslında halkın iradesine uzanan bir vesayet zincirinin halkası olmuştur. Bu yazı, işte o zincirin kırılması için, geçmişe bakarak geleceğe doğru bir çağrıdır: Darbelere Veda.

27 Mayıs 1960: Halkın İradesine Kurulan İlk Tuzak
Türkiye'nin çok partili demokrasiye geçişinin ardından milletin büyük teveccühünü kazanan Adnan Menderes ve Demokrat Parti, halkla kurduğu doğrudan temas nedeniyle vesayet odaklarını rahatsız etti. Gelişen ekonomi, artan özgürlükler ve dini hayatın nefes alması; halkın devletiyle barışmasını sağladı. Ancak bu barış, statüko için bir tehdit olarak görüldü. 27 Mayıs 1960 sabahı tanklar yola çıktı, hükümet devrildi.
Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan idam edildi. Halkın oylarıyla seçilen bir başbakanın, millet adına konuştuğu için darağacına gönderilmesi, Türkiye tarihinde derin bir kırılmaya sebep oldu. Bu darbe, sadece bir siyasetçinin değil; demokrasi idealinin de idamıydı.
12 Mart 1971: Muhtıralı Müdahale
27 Mayıs'ın izleri hâlâ tazeyken, 1971’de bu kez ordu doğrudan değil, muhtıra yoluyla siyasete müdahale etti. Ekonomik sorunlar ve toplumsal hareketlilik gerekçe gösterildi. Başbakan istifa ettirildi, sivil siyaset alanı daraltıldı.
Bu süreçte Türkiye’de ifade özgürlüğü kısıtlandı, üniversiteler susturuldu, gençler kutuplaştırıldı. Sorunların çözüm yeri meclis değil, muhtıra mektupları oldu. Ve böylece halkın sesi bir kez daha bastırıldı.
12 Eylül 1980: Bütün Saatler Durdu
“Bizim çocuklar başardı” cümlesiyle tarihe geçen 12 Eylül darbesi, sadece bir siyasi tasfiyeye değil, bir neslin yok oluşuna da sahne oldu. Binlerce insan gözaltına alındı, işkenceler yaşandı, idamlar infaz edildi. Üniversitelerden cezaevlerine, sokaklardan evlere kadar her yerde korku hâkim oldu.
Demokrasiyi değil düzeni önceleyen bir anlayış, milletin bağrına saplandı. Anayasa değiştirildi, siyasi yasaklar getirildi. En kötüsü de insanların düşünme biçimi baskılandı. Toplumun belleğine “darbe” kelimesi, sadece tankla değil, travmayla da kazındı.
28 Şubat 1997: Postmodern Vesayetin Gölgesi
Bu sefer tanklar sokaklara inmedi; medya manşetleri, brifing salonları, bürokratik odaklar üzerinden bir vesayet kuruldu. 28 Şubat süreci, inançlı insanların hayat alanlarını daralttı. İkna odaları kuruldu, başörtüsü yasaklandı, dini kimlik aşağılandı. Eğitim, inanç, ifade özgürlüğü zedelendi. Yargıdan eğitime kadar her alanda, bir kimliğe karşı sistematik bir baskı uygulandı.
Siyasi partiler kapatıldı, seçilmiş bir başbakan istifaya zorlandı. Bu süreçte yaşananlar, demokratik olgunluk değil; açık bir tahakküm örneğiydi.
15 Temmuz 2016: Halkın İradesi Tankı Durdurdu
Ve 15 Temmuz… Millete rağmen iktidar olamayacağını anlayan bir yapı, ordu içindeki hain unsurlarla Türkiye Cumhuriyeti’ne kastetti. Meclis bombalandı, sokaklarda halk kurşunlandı. Ancak bu kez millet susmadı. Ellerinde sadece bayrak olan insanlar, tanklara ve tüfeklere karşı canlarını siper etti.
Bu karanlık gece, bir milletin kendine dönüşüdür. Sağcısı, solcusu, dindarı, seküleri omuz omuza vererek “Yeter! Söz de yetki de gelecek de milletindir” dedi.
Demokrasi: Eksikleriyle Birlikte Önemli Sistem
Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in bana bizzat söylediği şu söz, darbelerin karakterini özetler:
“Darbelerin gözü yaşlıdır, ağlatmayacağı adam olmaz.”
Bu söz, darbelerin sözde kurtarıcı değil; gerçekte yıkıcı olduğunun en veciz ifadesidir. Evet, demokrasiler eksiktir, zaman zaman krizlere girer, hata yapar. Ancak unutulmamalıdır ki:
En kötü demokratik yönetim, en iyi darbe yönetiminden bin kat daha iyidir.
Çünkü demokrasi düzeltilebilir, hesap sorulabilir, değiştirilebilir. Ama darbe hem milletin iradesini hem geleceğini rehin alır.
Darbelere Veda: Yeni Nesiller İçin Ortak Söz
Bu ülkenin artık darbeleri değil, ortak aklı konuşmaya ihtiyacı var. Siyasi görüşümüz ne olursa olsun; aynı bayrağın altında, aynı ekmeği paylaşan insanlarız. Artık darbecileri değil, demokratları; susturmayı değil, konuşturmayı; bölünmeyi değil, birlikte yaşama hukukunu öncelemeliyiz.
Çünkü bu topraklar, tank izinden çok; alın terini, gözyaşını ve duasıyla ayakta duranları hak ediyor.
Çünkü gelecek, ancak barış içinde inşa edilir.
Ve çünkü her darbe, sadece bugünü değil, çocuklarımızın yarınını da çalar.
Son Söz: Hep Birlikte, Hep Hür
Ey bu milletin vicdanı! Darbelerin gölgesinde yaşamaktan yorulmadık mı?
Gel, bir daha asla demek için omuz omuza duralım.
Gel, tarihimize “birlikte direnip birlikte kazandık” cümlesini yazalım.
Ve bir daha asla kimsenin bu millete tankla, tuzakla, tehditle yön vermesine izin vermeyelim.
Çünkü bu ülke hepimizin,
Ve darbelere veda zamanı çoktan geldi.