Bir gün lise ikinci sınıfta, sıradan bir dersin ortasında hocamız sınıfa girip beklenmedik bir soruyla sessizliği bozdu:
“Pislik nedir?”
Sınıfta yankılanan bu soru, sıradan bir temizlik tanımı bekleyen biz öğrencilerin zihinlerini karıştırdı. Herkes sırayla bir şeyler söyledi ama hocamız hiçbir cevabı kabul etmedi.
Sonunda kendisi konuştu:
“Pislik, bulunmaması gereken yerde bulunan şey ya da insandır.”
Basit ama derin bir tanım. Devam etti:
“Annenizin saçını öper koklarsınız, ama o saç yemeğe düşerse pislik olur. Çünkü bulunmaması gereken yerdedir. Aynı şekilde yemek suyuna ekmeğinizi bandırarak afiyetle yersiniz, ama o yemek suyu gömleğinize damlasa hemen temizlersiniz, çünkü gömlek pis olmuştur. Demek ki temiz olan bir şey, yeri yanlışsa pislik olur. İnsan da böyledir. Bulunmaması gereken yerde bulunan insan, pislik muamelesi görür.”
Bu açıklama, genç zihinlerimize sadece temizlik değil, ahlak, adalet, sosyal düzen ve insanlık onuru hakkında bir bakış kazandırdı. Bugün baktığımda bu anlatımın ne kadar derin ve isabetli olduğunu daha iyi anlayabiliyorum. Çünkü bu tanım sadece temizlikle ilgili değildir, zulümle ilgilidir, liyakatsizlikle ilgilidir, değerlerin yerinden edilmesiyle ilgilidir.
Zulüm: Bir Şeyin Yerinden edilmesidir.
Zulüm, sadece bir insana eziyet etmek değildir. Zulüm, bir şeyin yerini değiştirmektir. Adaletin yerine torpilin, liyakatin yerine sadakatin, hakikatin yerine yalanın geçmesidir. Yani olması gerekenin olmaması gereken yerde olmasıdır.
Kur’an, zulmü şöyle tanımlar:
> “Zulmedenler, mutlaka hüsrana uğrayacaktır.”
(Bakara Suresi, 57. Ayet)
> “Allah adaleti, iyiliği ve yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalığı ve azgınlığı yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt verir.”
(Nahl Suresi, 90. Ayet)
Zulüm varsa, orada bir şey yerinden edilmiştir. Bu yüzden zalim, sadece kötü davranan biri değil; aynı zamanda "pislik üreten" bir fabrikadır. Çünkü pislik, temiz olan bir şeyin yanlış yerde bulunmasıysa, zalim de her şeyi yanlış yerlere koyan kişidir. Bir hakimi zalim bir yönetici atarsa, mahkeme adalet üretmez, zulüm üretir. Bir öğretmeni bilgisiz biri seçerse, eğitim cehalet üretir. Bu yüzden ehliyet ve liyakat İslam’da çok önemlidir. Çünkü ehil olmayan birine verilen görev, yerinden edilmiş bir emanettir. Bu da başlı başına bir zulümdür.
Pisliğin kurumsallaşması toplumsal bozulmanın hangi boyutlara vardığını gösterir.
Bugün içinde yaşadığımız toplumda her şeyin yeri değişmiştir. Değerler alt üst olmuş, hak eden değil güçlü olan kazanır hale gelmiştir. İşte bu durum, toplumsal bir pislik hâlidir. Çünkü adaletin olmadığı yerde temizlik de yoktur. Bir ülkede eğitim liyakate göre değil torpile göre işlerse, sağlık sektörü kazanca göre çalışırsa, siyaset rant için yapılırsa orada sistematik bir pislikten söz edebiliriz.
Toplum, bir sosyolojik çamur halini alır. Herkes bir şeylere bulaşır. Temiz kalmak isteyenler bile bir süre sonra “bu düzende böyle” diyerek kirlenmeye razı olur.
Ancak unutmamak gerekir ki:
> “Zulüm ile abad olanın, ahiri berbat olur.”
“Zalimin zulmü varsa, mazlumun da Allah’ı vardır.”
Temiz kalmak için yerini bilmek gerektir.
İnsanın temizliği sadece beden temizliğiyle değil, yerini bilmesiyle mümkündür. Hangi ortamda, hangi görevde, hangi sözde yer alması gerektiğini bilmek, ahlaklı bir duruşun başlangıcıdır. Yerini bilen insan, zulme yer bırakmaz. Çünkü adalet, her şeyin yerli yerinde olmasıdır.
Pislik, yalnızca çöp kutusunda aranmaz. Bazen kürsüde, bazen mecliste, bazen adalet sarayında, bazen cami kürsüsünde olabilir. Temiz olmak için temiz yerde olmak gerekir.
Çünkü pislik, sadece şeyin kendisi değil, yerle ilgilidir.
Engin GÜLTEKİN
Eğitimci-Yazar-Sosyolog