Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Ömer Naci YILMAZ


"BU MİLLETİN AYAĞI SÜRÇTÜ

Ömer Naci Yılmaz'ın "yeni" yazısı...


Tarih, bir milletin kudretini, sabrını ve yeniden doğuşunu kayıt altına alır; aynı zamanda yoldaki tökezlemeleri de saklar. Bizim tarihimizde zaferler olduğu kadar imtihanlar, yükselişler olduğu kadar duraksamalar da vardır. Ancak asıl belirleyici olan, sürçülen ayağın ardından gösterilen iradedir. Bu milletin yürüyüşü Bedir’in kızgın kumlarında başlamış; Pasinler ve Malazgirt’te Anadolu’ya dayanmış, Miryokefalon Zaferi bu vatanın tapusu tescillenmiş, Çimpe ile Rumeli’de tutunmuş; Kosova ve Varna’da Balkanlara kök salmış, İstanbul’un fethiyle dünyanın siyasal merkezlerinden birini tarihten silmiştir. Bu büyük yürüyüşün her safhası şanlıdır; fakat yolun Viyana önlerinde durması da tarihin kaydettiği bir gerçektir. O duraklama, bir ayak sürçmesi olarak tarihe geçti ve milletimizi uzun yıllar içinde içine çeken bir kabuğa çekilmenin kapılarını araladı.

Bedir, sadece bir muharebe değildir; adalet ve hak ile hareket eden bir medeniyet idealinin ilk tanıklığıdır. O günden sonra Batı yönünde başlayan kutlu yürüyüş, ruhunu hakikat iddiasından aldı. Pasinler’de Türk varlığının Anadolu kapısında ilk kararlı izleri atıldı. Malazgirt’te ise kapılar ardına kadar açıldı; bu zafer, Anadolu’nun yalnızca fethedilmesi değil, orada yeni bir medeniyetin filizlenmesi demekti. Miryokefalon ile bu filiz kökleşti; Anadolu artık Türk’ün evi olarak tescillendi. Bu tescil bir coğrafi kazanım değil, şerefin, haysiyetin, tarihî bir hak ikrarıdır.

Rumeli’ye açılış Çimpe ile başlamış; o küçük kale büyük bir ufkun kapısını araladı. Kosova ve Varna zaferleriyle Balkanlar yalnızca ele geçirilmedi, aynı zamanda o coğrafyanın siyasî, kültürel ve sosyal dokusuna nüfuz edildi. Türk burada bir yönetici, bir düzen kurucu, bir adalet taşıyıcısı olarak algılandı. İstanbul’un fethi ise çağ kapatıp çağ açan bir hâdiseydi; Bizans İmparatorluğu dünyanın siyasî tanrısı hükmünü yitirirken, adaletin ve medeniyet iddiasının yeni merkezi İstanbul oldu. Fatih’in iradesi, milletin kaderine yön veren bir dönemeçti.

Ne var ki tarihin akışı kesintisiz zaferlere mahsus değildir. Viyana önlerindeki duruş, Batı istikametindeki ilerlemenin kesintiye uğradığı; bir nevi ağır bir tökezleme ve bir ayak sürçmesi yaşandığı andı. Bu tökezleme, takip eden yüzyıllarda içe çekilme, yenilikleri ıskalama ve özgüven zaafı hâline dönüştü. Yüz yıllar süren bu yerinde sayma, ekonomik, askerî ve kültürel alanlarda geriliklere yol açtı; millet, kabuğuna çekildi, dünyadaki yeni gelişmelere adapte olma konusunda gecikti. Bu dönem yalnızca kaybın veya zayıflığın göstergesi değil; aynı zamanda uyanış için de bir tohum taşıdı.

Asırlar sonra yeniden doğuşun kıvılcımı, milletin yeniden ayağa kalkma iradesiyle filizlendi. Bu uyanış, yalnızca siyasi bir hamle değildi; yüz yıllara yayılmış bir gecikmenin telafi edilmesi niyeti, milli iradenin ve toplumsal azmin birleşmesiyle gerçekleşti. Reis’in öncülüğünde ortaya çıkan diriliş, milletin kaderine sahip çıkma kararlılığının dışa vurumuydu. Bu kararlılık, sadece meydanlarda slogan söylemekten öte; üretmek, kendi silahını, kendi teknolojisini, kendi savunma kabiliyetini inşa etmek demekti.

Savunma sanayii, bu dirilişin en somut hâllerinden biri oldu. Dışa bağımlılığın ağır yükünü omuzlayan bir ülke, kendi tankını, kendi topunu, insansız hava aracını, silahlı insansız hava aracını, hücum gemisini, füze ve elektronik harp sistemlerini üretme kapasitesine ulaştı. Bu ilerleme, sadece askerî bir bağımsızlık meselesi değil; aynı zamanda bilimde, mühendislikte, sanayide yetkinleşmenin ve milli birikimin dışa vurumuydu. Uzun yılların ihmaliyle oluşmuş teknoloji açığı kapatıldı; üniversite-sanayi-kamu iş birliğiyle projeler hayat buldu; yerli ve milli üretim stratejisi devlet politikası haline geldi.

Bu atılımlar arasında özellikle Kızılelma projesi ayrı bir yerde durur. Kızılelma, salt bir savunma platformu değildir; Türkiye’nin havacılık ve savunma teknolojilerinde ileri bir seviyeye eriştiğinin sembolüdür. Dünyanın önde gelen teknolojilerine rakip, gerektiğinde onlardan öne geçebilecek kapasitede tasarlanan bu insansız savaş uçağı; otonom sistemleri, yüksek performanslı motor teknolojisi, düşük görünürlük ve entegrasyon yetenekleriyle yeni nesil hava güçlerinin gerektirdiği kabiliyetleri sergiler. Kızılelma, yalnızca sahada etkinlik sağlamakla kalmaz; aynı zamanda Türk mühendisliğinin, yazılımının, malzeme biliminin ve sistem entegrasyonunun küresel rekabette söz sahibi olabileceğinin göstergesidir. Bu başarı, milletin uzun yıllara yayılan geri kalmışlık hissini kırma, teknolojik bağımsızlığa ulaşma çabasının en somut meyvesidir.

Reis’in vizyonu ve milletin kararlı desteğiyle bu sahada atılan adımlar, yalnızca savunma alanında değil, ekonomik ve diplomatik alanda da güç kazandırmaktadır. “Dünya beşten büyüktür” ifadesi, güç dengelerine meydan okuyan bir söylem olmanın ötesinde, adalet ve hakkaniyet talebinin uluslararası platformlarda dile getirilmesidir. Bu söylem, mazlumların sesi olma iddiasının politik yansımasıdır. “Zulmedenler yok olup gidecektir” sözü, tarihî adalet kaygısının ve uluslararası hukuk ekseninde hak aramanın kararlılıkla sürdürülmesinin ifadesidir. Dün kurulan Özgür Suriye Devleti örneğinde görüldüğü gibi, milletin vicdani duruşu ve stratejik hamleleriyle yeni adımlar atılmaktadır; bugün ise Özgür Filistin Devleti idealine yönelik söylem ve destek hem ahlaki hem de tarihî bir sorumluluk olarak savunulmaktadır.

Milletin ayağı sürçmüş olabilir; ama bu sürçme kaderin sonu değildir. Sürçülen yerden kalkma iradesi, bir milletin gerçek karakterini gösterir. Bizim milletimiz, tarihin zorlu dönemlerinde defalarca sınanmış, defalarca doğrulmuş ve her defasında yoluna daha güçlü devam etmiştir. Bugün atılan adımlar, yarınların teminatıdır. Bize düşen görev, birlik ve beraberlik içinde bu yürüyüşü sürdürmektir. Tarih bize şunu öğretir: Birlikten doğan güç karşısında hiçbir zafer kalıcı değildir; aynı şekilde birlik içinde hareket eden bir milletin gerilemesi de uzun sürmez.

Gelecek, bu milletin elindedir. Ayağı sürçmüş olabilir; ama artık sağlam basıyor. Tekrar yükseliş başlamıştır. Yeter ki bir olalım, beraber olalım, hak ve adaletten ayrılmayalım. Bu kutlu yürüyüş, dünün hatalarını telafi eden; yarına umutla bakan bir yürüyüştür. Tarih yazmaya devam ediyoruz; yazdığımız satırlar bağımsızlık, onur ve özgüvenle doludur.

Not: Yazımızın başlığı olan “Bu Milletin Ayağı Sürçtü” ifadesi, Prof. Dr. Selim Hilmi Özkan’ın “Fırat’tan Tuna’ya 1 Kut” adlı eserinden alınmıştır.

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR