Hiç şüphesiz ki; tüm kâinatın sahibi, maliki ve hâkimi Allah (cc)’tır...
Rabb’imiz (cc) insanları, farklı toprak, farklı coğrafya, farklı kıtalar, farklı bölge ve ülke, farklı dil, renk ve de farklı farklı ırklarda yaratmıştır...
Bizleri de bu coğrafya'da, Ortadoğu ve özelde de "Türkiye" coğrafyasında yaratmıştır...
Bu dünya'da her insan, farklı bir sınav vermektedir... Bu sınav özellikle'de inanç, akide, iman, tevhid, küfür, nifak ve şirk sınavıdır...
Yani Allah'ın (cc) din ve davasını, tüm inanç, anlayış, yasa, yasak, kanun, nizam ve sistem ve dinlere üstün kılıp, hâkim kılmak ve İnsanların bu Tevhid akidesi ile tanışmasını sağlamaktır...
Bunu yapmak biz Mü'minlerin, yaşadığımız ülkedeki en büyük sorumluluk ve zorunluluğumuzdur...
Bunu yaparken, elbette ki insanları zorlayarak, baskı altında tutarak, cebir ve şiddet kullanarak, her türlü beşeri, cahili bir inanç, düşünce ve anlayış olan ırkçılık, kavmiyetçilik, renkçilik,, bölgecilik gibi, Allah'ın (cc) asla onaylamadığı, her türlü cahili duygu ve düşünce ve de inançlardan arınmış olarak, Rabbimizin öğretmiş olduğu usul ve metod ile insanların iman etmeleri ve Tevhid'le tanışıp, buluşmaları ve hidayete kavuşmalarını sağlamaya çalışmaktır...
Bu ülke (Türkiye) yaklaşık bin yıl önce, "Müslümanların" fütuhat hareketleri sırasında, bu coğrafya'ya Tevhid (İSLAM) akidesini, İnancını yaymak ve insanların Hak, İman ve Tevhid'le buluşup, tanışmasını sağlamak için, bu coğrafyaya gelmişlerdir...
O zamandan bugüne kadar, bu topraklar Müslümanların egemenliği, hâkimiyeti altına girmiş ve bu topraklar'da hak hukuk ve İslam nizam ve akidesinin uygulanması ve adalet (İSLAM) nizamının kurulması için, Mü'minler çok büyük fedakârlık, gayret ve bedeller ödemişlerdir...
Tabii ki bu ülkede, Müslüman olmayan farklı inanç, kültür, düşünce, meşrep ve mezheplerden de "insanlar" ve topluluklar yaşamaktadır...
"İslam Hukuku" tüm insanların, her türlü can, mal, nesil, akıl ve inanç(din) emniyetini, garanti altına almıştır... Bu haklar garanti ve koruma altındadır...
Yüzlerce yıldır bu topraklarda tüm İnsanlar; istedikleri gibi kendi inanç ve kültürlerini İslam nizamı'nın hâkimiyeti altında, özgürce ve serbest bir şekilde yaşamışlardır... Bu insanların hakları konusu, İslam hukukunda zımni (azınlık) olanların hakları olarak ele alınmaktadır...
Her şeyden önce, İslam kimsenin zorla, baskı altında, İkrah ile dine girmesine onay vermez... İslam’ın en muhteşem hükümlerinden biriside, "dinde zorlama yoktur" ayetidir... (Bakara-256)
Herkes özgür iradesiyle bir din seçebilir ve seçmelidir... İşte yüzyıllarca bu şekilde, tüm İnsanlar bu topraklarda, bu dinin engin hoşgörüsü ve adaletli yapısı sayesinde kardeşçe yaşamışlardır...
Bundan rahatsız olan beşeri emperyal küfür sistemleri, insanları fıtratlarına aykırı olarak yine İnsanları çeşitli ırklara bölerek, ırkçılık ateşini yakmışlar, yüzlerce yıl bu topraklarda İnsanca ve kardeşçe yaşayan İnsanları birbirine düşürülüp, kırdırmışlardır...
Yine bu emperyal güçler; "her ırkın kendi kendini yönetmesi" şeklindeki şeytani, batıl ve fasit ırkçılık fikrini ortaya atarak insanları bölmüşlerdir...
Ayrıca da, her ırka küçük küçük topraklar vererek, oraları her açıdan gerek yer altı, gerekse yer üstü zenginliklerini, gerekse de kültür ve inançlarını bozarak toplumları sömürüp, köleleştirmişlerdir...
Bu ırkçılık hastalığına ne yazık ki, "Müslümanlar” da yakalanmıştır...
Herkes kendi ırkının üstünlüğünü ve özgür olması gerektiği düşüncesi savından hareketle, meşru idareye başkaldırmışlardır...
Genelde tüm dünyada, özellikle de Müslümanların yaşadığı coğrafyalarda büyük bir kan, gözyaşı ve kaos meydana gelmiştir...
İşte emperyalist kâfirlerin, kanla, silahla, barutla, bombayla ve işgalle yapamayacakları projelerini bu şekilde bir inanç ve düşünce yani ırkçılık düşüncesi ile toplumlara empoze etmişler ve sınırlarını kendilerinin belirlediği birçok küçük şehir devletleri kurmuşlardır...
Sınırlarını kendilerinin çizmiş oldukları bu küçük devletçiklerin, yapay sınırlarını da problemli hale getirip, sürekli birbirlerine silah vererek, gergin ortamlar oluşturup bu gerginlikten de istifade etmişlerdir...
İşte "Anadolu'da" bu hain plandan nasibini almıştır... Anadolu'da yaklaşık bin yıldır İslam hâkimiyeti altında yaşayan insanlar, bu ırkçılık furyasıyla yüz yüze gelmiş ve Anadolu coğrafyası darmadağın olmuştur...
Hala da bu fitne ile mücadele etmektedir... İşte bin yıldır Müslümanlar bu coğrafyayı ve ülkeyi korumak için, bu uğurda birçok bedeller ödemişlerdir...
Ama bu ülkenin kahır ekseriyeti, büyük çoğunluğu Müslümanlardan oluştuğu halde, bu Müslümanların inancına uygun olarak "Tevhid ve Kur'an" hayat sahnesinden, ticaret, toplum, nizam, rejim ve yönetim saha ve sahnesinden kovulmuştur...
Yerine ise; ne olduğu belirsiz, bu emperyalist kâfirlerin isteyip ve oluşturmuş olduğu bir laik bir rejim ve sistem inşa edilmiştir...
Allah'ın (cc) hâkimiyet ve egemenliğini esas alan, "Kur'an nizamı" yerine, beşeri bir nizam inşa edilmiştir...
Mutlu, putlu bir azınlık önce "laik dikta rejimi" kurup, iktidarı ve gücü ellerine almışlardır...
Nizamları yıkılan, sonra da köklerinden çeşitli devrimlerle koparılan bu insanlar(Müslümanlar) cahil bırakılmışlar ve yerine kendilerinin akidelerine uygun olmayan b,, atıl bir sistem ve rejim inşa edilmiştir...
Bu ülkenin bin yıllık müdavimleri olan Müslümanlar kemiyet olarak(sayı) çok olmalarına karşın, keyfiyet olarak ise, her konuda çaresiz, etki ve yetkisiz bırakılmışlardır...
Müslümanlar adeta kendi ülke ve topraklarında, azınlık durumuna düşürülmüşlerdir...
Öz yurdunda garip, öz vatanlarında parya muamelesi görmüşlerdir...
Şurası hiçbir zaman unutulmamalıdır ki; bu ülke Müslümanların ülkesidir...
Ve burada İslam’a göre bir toplum, sistem ve nizam inşa edilmelidir...
En tabi olanı da budur. Ama bu emperyalistler, dağdan gelip bağdakini kovup, yerine dağın hükmünü, hukukunu esas alan bir sistem, bir recim oluşturmuşlardır... Selam ve dua ile