Boğazına kadar çamura saplanmış olanlar, ne Gazze’nin mazlum çocuklarını nede başka çocukları kurtaramaz.
Çocuklar ölmeye devam edecek....
Çünkü her tarafımıza bataklıklar inşa ettik. Bataklıktan başka ürettiğimiz hiç bir şey yok. Geleceğimiz enkaz yığını gibi duruyor önümüzde.
Çünkü biz bataklık ürettik…
Ve sonra şaşırdık sivrisinekler neden bu kadar çoğaldı diye.
Zulmü lanetledik ama zulmün beslendiği çukurları biz kazdık.
Poster yırttık, slogan attık, yürüdük, bağırdık…
Ama hiçbir zaman bataklığa inip o bataklığı kurutmaya çalışmadık.
Gazze’de çocuklar ölüyor. Biz ise ekran başında öfke nöbetleri geçirip sonra kaldığımız yerden devam ediyoruz hayata.
Birkaç kareyle vicdanımızı oyalıyoruz.
Çünkü kolay olan bu.
Zor olandan hep kaçıyoruz.
Zor olan, kendimizle yüzleşmek.
Belki de mesele şu:
Artık ne sözümüzün bir ağırlığı kaldı,
ne de duruşumuzun bir karşılığı.
Boş tenekeler gibi gürültü çıkarıyoruz.
İçimiz bomboş.
Ve biz, o boşlukta kaybolmuşken, birileri çocukların üzerine bombalar yağdırmaya devam ediyor.
Çünkü biz sustuk.
Çünkü biz bataklık ürettik…
Biz, sadece coğrafyamızı değil, toplumsal yapımızı da bataklıklarla doldurduk. Bu bataklıklar, cehaletle, adaletsizlikle, umursamazlıkla ve sorumluluktan kaçışla besleniyor. Toplumlar, kendi çürümelerini fark etmedikçe kendilerini iyileştiremez.
Ve hiçbir toplum, çocuklarının cansız bedenleri üzerinden medeniyet inşa edemez.
Tüyü bitmemiş yetimlerin, doğmamış çocukların hakkını tıka basa midelerine dolduranların haddi hesabı yokken, Gazzeli çocuklar nasıl kurtulsun ki?
Çamura batanlar,toplumsal kırılmalarla, ahlaki çöküşlerle ve derin yozlaşmayla boğuşan bir toplumu kurtaramaz, aksine daha da batırır. Çünkü bataklıkta debelenenler bataklığa sürüklenenleri kurtaramaz.
“Benim kavmim bu Kur’an’ı hayatın dışına itti”(Furkan süresi 30.ayet) Kur’an’ı terk edenler, yalnız bırakanlar, etkisiz hale getirenler ve görmezden gelenler” de hiç kimseyi kurtaramaz.
Zihni kirlenmiş, kalbi kararmış, kalemi satılmış, gerçekleri çarpıtarak, menfaat çamuruna gömülmüş, tarafgirlik sarhoşluğu ile hareketle bataklığa davetiye çıkaranlardan ne merhamet, ne insanlık, ne vicdan, ne de adalet beklenir.
Bu anlayış ne Kürd’ün ne de Türk’ün çocuğunu kurtarabilir. Ne Arab’ın ne de Acem’in, ne de dünya çocuklarının...
Bediüzzaman Said Nursî (r.a)’nin ifadesiyle:
“Her nevi istibdada sillenizi vurmadıkça” bataklıktan çıkış yoktur.
Bugün birçok "stratejik ortaklık" adı altında kurulan ittifaklar dürüstlüğün, gelişmenin ve tarihsel sadakatin değil, güncel ve ulusal çıkarlar gözetilerek yapılmaktadır. Stratejik menfaatler için iş birliği yapan birçok ülke, mazlum coğrafyalarda dökülen kanlara kör, sağır ve dilsiz. Bu ülkeler dökülen bu kanın sponsorluğu ve sorumlusu konumundadır. Fakat buna rağmen hâlâ bu ortaklıklara umut bağlanıyor "dost ve müttefik" deniliyor. Bu durum, politik sahada görülen etik(ahlaki) çöküşün en yalın örneğidir. Zira çıkar uğruna ihaneti meşrulaştırmak, zulme sessiz kalmak, sadece ahlaki değil, aynı zamanda hem tarihsel hem de insani anlamda bir felaketi doğurur.
Eğer savunduğunuz fikirler, diplomatik girşimleriniz, dünya görüşünüz, siyasi ve politik duruşunuz, inancınız, insani değerleriniz, insana, insanlığa ve barışa dair çağrılarınız; Washington’da, Kahire’de, Tahran’da, Şam’da, Ankara’da, Moskova’da, Pekin’de, Paris’te, Londra’da, Gazze’de, İslamabad’da, San’a’da, Beyrut’ta, Erbil’de,Bağdat’ta, Erivan’da, Telaviv’de, Tiflis’te ya da Arakan’da aynı seviyede aynı duruş ve kararlılıkla yürümüyor ve karşılık bulmuyorsa… O zaman bu fikirler ne hakikati temsil eder, ne dünya milletlerinin, ne de ümmetin ortak vicdanında makes (Bir duygunun başkalarının kalbinde veya zihninde yankı uyandırması, etkili olması, karşılık bulması demektir) bulur. Bu hakikat değil, sadece siyasi bir makyaj olur. Çünkü hakiki adalet, dost ve düşman ayırmadan zalimin karşısında, zulme uğrayan, ezilmiş ve mahrum bırakılmış kim olursa olsun (mazlumun) onun yanında durabilmektir. İşte o zaman söylemleriniz coğrafyaları ve sınırları aşar, vicdanlarda yerini bulur.
Aksi takdirde ne bataklığı kurutabilirsiniz, ne mazluma sahip çıkabilirsiniz, ne de kendi çöküşünüzü durdurabilirsiniz.