Tarihsel deyimle tarikat, cemaat ve vakıflar; şimdiki deyimle sivil toplum örgütleri; insan düşünce ve faaliyetlerinin ürünleri ve sonuçlarıdır. Bir başka deyimle insan tecrübesinin kazanımlarıdır. Her medeniyetin oluşumunda kendi kültürel, sosyal, ekonomik ve siyasi olarak ciddi katkıları vardır. Bir inancın çağlar ötesine taşınmasında ve bireyin gerek nefsi gerekse dışarıdan gelen yanlışlara karşı korunmasında; sığınak rolü üstlenmiştir hep. En önemlisi birer düşünce okullardır; tarikatlar ve cemaatler. Hayatı, çevreyi ve olayları anlamada hatta yaratılışla ilgili kendilerine ait düşünce disiplinleri vardır.
İslam dünyasında var olan tarikat ve cemaatlerin, diğer batı ve doğu toplumlarında da karşılığı vardır. None Goverment Organization (NGO) hükümete bağlı olmayan sivil kuruluşlar yani dernek ve vakıflar olduğu gibi ayrıca tarikat ve cemaat rolünü üstlenen yapılarda vardır. Müslümanların yaşadığı coğrafyalarda Nakşibendi, Kadri, Rüfai, Şazeli, Senusilik gibi tarikatlar varlığını sürdürmektedir. Hristiyanlıkta Salezyenler, Skopzen, Benediktin, Hospitaliyerler ve Oneida gibi tarikatlar söz konusudur. Yahudilikte ise Esenyenler, Farisiler, Hasidizm gibi tarikatlar varola gelmişlerdir. Tarihsel süreç gözlemlendiğinde, sadece Müslümanların değil insan fıtratının bir sonucu olarak görülecektir; tarikatlar ve cemaatler.
İslam coğrafyasında da her yerde küçük ya da büyük tarikat ve cemaatler vardır. Tarikat, mezhep ve cemaatlerin ortaya çıkışının ana dinamikleri vardır. Birincisi özgür düşünce ve düşünceyi teşvik. İkincisi bireysel gayret (içtihat). Üçüncüsü örgütlü toplum önerisi. Bu dinamikler tarikat, mezhep ve cemaatlerin doğuşuna zemin hazırlamaktadır. Kur’an ayetlerinde çokça tekrarlanan “akletmez misiniz, düşünmez misiniz, gündeminize almaz mısınız” uyarıları ile biten ayetler; muhataplarını; özgür düşünce ve düşünceyi teşvike götürmektedir. İçtihad (tüm yetilerle zihinsel, kalbi ve bedensel olarak bir şeyi elde etmek için çalışmak) bir sonuca ulaşmak. Sizden olan ulul-emre itaat, hepiniz toptan Allah’ın ipine sarılın ayetleri ve sizden üç kişi yolculuğa çıktığınızda aranızdan birisini başkan seçin hadisi ise örgütlü topumun oluşmasını öneren/emreden ilkelerdir.
İslam tarihi okuyucularına, bir Müslümanın bireysel, bencil ve yalnız yaşayan biri olmadığını ve olamayacağını söyler. Hep hareketli ve hep toplumsal olduğunu söyleyecektir. Yine sulh zamanlarında iyiliğin yaygınlaşması ve kötülüğün en aza indirilmesi noktasında; tarikat ve cemaatler korunaklı alanlar oluşturmuşlardır. Hanların hamamların, medreselerin mescitlerin, aş evlerinin yetim evlerinin yapımında; tarikat ve cemaat izleri görülecektir. Yine düşman işgaline karşı ülkelerinin korunması noktasında; bu kuruluşların ciddi anlamda direnme hattı oluşturdukları tarihi bir gerçektir.
Düşünceyi, davranışları ve örgütlenmeyi devletin kontrolüne vermek; bir başka ifadeyle tek tip insan modeli totaliter rejimleri ve donuk bir hayatı beraberinde getirecektir. İslam tarihinde mihne olayları, batıda engizisyon olayları tek tip insan arayışlarının sonucudur.
Tarikat ve cemaatlerin kapatılmasını talep etmenin yanlışlığının birkaç boyutundan söz edilebilir. Birincisi insan fıtratına savaş açmak ve akletmeyi yok saymaktır. İkincisi olaylara ideolojik bakan ve üzüm yeme yerine bağcıyı döven anlayış. Üçüncüsü ise yerel ve küresel okuma eyleminden yoksun; medeniyet bakışı olmayan cahili anlayıştır.
Hukuk suç sayılan fiilleri durdurmak ve cezalandırmak için vardır. Ama hiçbir hukukta niyet okuyarak keyfi cezalandırma yer almaz. Suçun şahsiliği ilkesi çerçevesinde, suçu işleyen cezalandırılır. Her tür örgütlenmeyi kapatmak ve yasaklama girişimi; beyinleri kapatmak ve düşünceyi durdurma eylemidir.