Topkapı Sarayı’nın kalbinde yer alan Mukaddes Emanetler Dairesi, yalnızca İslâm dünyasının en kıymetli emanetlerini barındıran bir mekân değil; aynı zamanda dört asırlık kesintisiz bir manevî geleneğin de merkezidir. Yavuz Sultan Selim’in 1517’de Mısır’ı fethederek hilâfeti ve Mukaddes Emanetler’i İstanbul’a getirmesinden itibaren, bu dairede gece-gündüz Kur’ân-ı Kerîm kıraati başlatılmıştır. Bu uygulama, Osmanlı’nın hilâfet sorumluluğunun sembolü olarak kabul edilmiş; saray hafızları tarafından bir nöbet şuuruyla sürdürülmüştür.
1517–1918 Kesintisiz Kur’ân Tilaveti
Mukaddes Emanetler Dairesi’nde Kur’ân kıraati, Osmanlı’nın bütün siyasi çalkantılarına, taht değişimlerine, savaş ve karışıklıklara rağmen 1517’den 1918’e kadar hiç kesintiye uğramamıştır. Saray hafızları, şeyhülkurrâlar ve saray imamları tarafından nöbetle sürdürülen bu kıraat, yalnızca bir ibadet değil, aynı zamanda mukaddes emanetlere hürmetin, hilâfet şuurunun ve devlet geleneğinin bir tezahürüydü.
Bu uzun dönem, İstanbul’un müstevliler tarafından işgal edildiği 1918 yılına gelindiğinde sona ermiştir. Kıraatın kesintiye uğramasının asıl sebebi işgal şartlarının meydana getirdiği idari boşluk, güvenlik zafiyeti ve saray düzeninin fiilen dağılmasıdır.
1918 Sonrası Kesintilerle Süren Gelenek
1918’den Cumhuriyet’in erken dönemlerine ve oradan günümüze uzanan süreçte Mukaddes Emanetler Dairesi, zaman zaman kapatılmış, zaman zaman yeniden açılmış; kıraat ise dönemsel olarak başlatılıp durdurulmuştur. Bu kopuklukların sebepleri arasında:
İşgal yılları ve sarayın boşaltılması,
Emanetlerin güvenliğini sağlama çabaları,
Dairenin bakım ve restorasyon süreçleri,
Kurumsal geçiş dönemleri,
Koruma ve yönetim sorumluluğunun yeniden düzenlenmesi yer almaktadır.
Bu nedenle 1918 sonrası döneme dair süreklilik arz eden bir resmî devlet çizelgesi bulunmamaktadır. Kıraat geleneğinin hangi yıllarda sürdüğü daha çok:
Saray görevlilerinin hatıratlarından,
Diyanet mensuplarının anlatımlarından,
Basın arşivlerinden,
Tarihçilerin saha notlarından bilinmektedir.
Bu kaynaklara dayanarak 1918 sonrası dönem şöyle özetlenebilir:
Kıraat Dönemleri (1918–günümüz)
1918–1950: Kıraat yapılmadı.
1950–1960: Kıraat yeniden başlatıldı.
1960–1974: Kıraat tekrar durduruldu.
1974: Bir yıl süreyle Kur’ân-ı Kerîm yeniden canlı okundu.
1975–1983: Kıraat yine kesildi.
1983–1993: Kıraat yeniden başlatıldı.
1993–2002: Bu dönemde tekrar kesinti yaşandı.
Buraya dikkat edilirse, CHP’nin tek başına iktidarda olduğu yıllarda Kur’ân-ı Kerîm kıraati ve tilaveti yapılamamıştır. CHP iktidarda olmasa bile devlet mekanizması içinde etkin olduğu için, iradesine ipotek koyabildiği hükûmetler döneminde de Kur’ân-ı Kerîm tilavetine izin verilmemiştir.
2002’den günümüze: Mukaddes Emanetler Dairesi’nde canlı kıraat/tilavet kesintisiz şekilde devam etmektedir.
Beş Asırlık Bir Manevî Süreklilik
Mukaddes Emanetler Dairesi’nde Kur’ân-ı Kerîm kıraati, yalnızca geçmişin bir hatırası değil; aynı zamanda bugün hâlâ devam eden bir manevî nöbettir.
Bu nöbet, hilâfetin maddi varlığının tarihte kalmış olmasına rağmen, manevî mirasının yaşadığını gösterir.
Sarayı ziyaret edenler, hafızların kıraatini dinlerken yalnızca Kur’ân tilavetine şahit olmaz; 1517’de başlamış bir nöbetin aralıksız sürdürülmesine tanıklık ederler. Beş asra yaklaşan bu gelenek, hem Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan devamlılığı hem de Mukaddes Emanetler’e gösterilen hürmetin sürekliliğini temsil eder.
Sonuç
Mukaddes Emanetler Dairesi’nde Kur’ân-ı Kerîm kıraati/tilaveti, İslâm medeniyetinde eşine nadir rastlanan hatta hiç rastlanmayan ve hiç görülmeyen bir gelenektir. 1918 yılından senesinden sonra İşgal, darbe, yönetim değişiklikleri, savaşlar ve modernleşme süreçlerine rağmen bu uygulama, zaman zaman kesilse de kökünden hiçbir zaman kopmamış, bugün daha güçlü biçimde varlığını sürdürmektedir. Topkapı Sarayı’nın kalbinde yankılanan bu kıraat, yalnızca kutsal emanetlerin değil; aynı zamanda ümmetin tarih boyunca taşıdığı manevî iradenin bir sesidir.
Bu kıymetli ve gıpta edilesi sünnet-i hasene mahiyetindeki uygulama, biiznillâh kesintisiz şekilde sürecektir.

