“Barış” kelimesinin masumiyetine sığınan siyaset, bir kez daha sahne aldı. ABD yanlısı tutumuyla ve işgalci Siyonistlere hayranlığıyla bilinen bir isme, “Nobel Barış Ödülü” adı altında paye verilmesi, artık saklanamayan bir hakikati yeniden ifşa etti. 2025 Nobel Barış Ödülü’nün Venezuelalı Maria Corina Machado’ya verilmesi, bu ödülün barışı yüceltmekten ziyade Batı’nın ideolojik çıkarlarını taçlandırdığını bir kez daha gözler önüne serdi.
Oysa barış, ödülle değil adaletle anlam kazanır. Zulmün alkışlandığı, işgalin meşrulaştırıldığı bir dünyada “barış” kelimesi yalnızca bir vitrin süsüdür. Batı’nın kendi çıkarlarına hizmet eden figürleri yüceltip mazlumların sesini susturması, Nobel’in ahlaki zeminden ne kadar uzaklaştığını göstermektedir. Gerçek barış, güç sahiplerinin rızasında değil, hakkı ve hakikati savunanların direnişinde hayat bulur.
Barış Ödülü Çelişkisi
Dünya artık kelimelerin içinin boşaltıldığı bir çağdan geçiyor. “Demokrasi” işgalin, “özgürlük” zulmün, “barış” ise sessizliğin kılıfı hâline geldi. Bugün “barış”, işgalcilerin yanında yer almak anlamına gelir oldu. En büyük cinayetler, en süslü kavramların ardına gizleniyor. Artık “barış ödülleri” bile barışı savunanlara değil, zulmü meşrulaştıranlara veriliyor.
1897’de toplanan Birinci Siyonist Kongre, yalnızca bir dizi politik karar değil; Ortadoğu’nun geleceğini belirleyen büyük bir planın ilk adımıydı. Britanya Krallığı’nın himayesiyle Filistin toprakları küçük küçük işgallerle genişletildi. O küçücük “devlet”, zamanla bölgede herkese posta koyan saldırgan bir güce dönüştü. Bugün gelinen noktada Filistin’in yaklaşık yüzde 85’i işgal altında, Gazze ise harabeye dönmüş durumda.
Nobel’in Ahlâkî İflası
Bu işgaller, yıkımlar ve binlerce sivilin ölümü ortadayken birileri hâlâ “barış”tan söz ediyor. Üstelik bunu işgalin tarafında durarak yapıyorlar. Bunlardan biri de son dönemde Nobel Barış Ödülü’ne layık görülen Venezuelalı siyasetçi Maria Corina Machado.
Machado’nun geçmişine bakıldığında, kendi ülkesinde diktatörlüğe karşı durduğu, özgürlük ve demokrasi adına mücadele ettiği söyleniyor. Ancak aynı Machado, yıllardır kan ve gözyaşıyla ayakta duran Filistin halkının karşısında yer alan işgalci Siyonistleri “demokrasi ve özgürlük modeli” olarak övüyor.
Gerçek Muhalefet Nedir?
“Muhalif” kelimesi genellikle mevcut iktidarlara, baskıcı sistemlere, dış müdahalelere, emperyalist ve işgalci devletlere; ayrıca hegemonik dünya düzenine karşı bağımsız bir duruş sergileyen kişi anlamında kullanılır.
Bir kimsenin gerçekten muhalif olup olmadığı ise, hangi güçlerle iş birliği yaptığına, hangi çıkar ilişkileri içinde bulunduğuna ve siyasî duruşunun gerçek yönüne bakılarak anlaşılır.
Barışın Kirli Yüzü
Bir yanda yıkılan şehirler, çocuk cesetleri, bombalanan hastaneler; susuzluk ve açlık içindeki insanlar...
Diğer yanda ise bunları görmezden gelip işgalci Siyonistler için “İsrail bir özgürlük örneğidir” diyen bir siyasetçi! Dahası, “Bir gün İsrail ile Venezuela’nın çok daha yakın ilişkiler kuracağının sözünü veriyorum. Büyükelçiliğimizi Kudüs’e taşıyacağız.” diyebilen bir “barış elçisi”…
İşgalin merkezine büyükelçilik taşımayı vaat eden birine nasıl “barış ödülü” verilebilir?
Bu, adaletin değil çıkarların; vicdanın değil teslimiyetin ödüllendirildiği bir tablo değil midir?
Barışın Kirletilişi
Barış sadece savaşsızlık hâli değildir; barış adalettir, vicdandır, merhamettir.
128 yıldır İngiliz himayesinde Filistin’i karış karış işgal eden; savaş suçlusu, merhametsiz, vicdansız, zalim ve cani olan işgalci Siyonistleri öven, onların safında duran birine nasıl olur da “barış” ödülü verilebilir?
Bir halkın toprağı elinden alınırken, binlerce çocuk enkaz altında can verirken; bir siyasetçinin çıkıp işgalcileri överek ödül alması, barışın ruhuna hakarettir.
Daha da düşündürücü olan, bu sessizliğin yalnızca Machado’ya ait olmamasıdır. Batı dünyasının “barış” anlayışı artık seçici bir vicdanın ifadesine dönüşmüş durumda.
Küçük bir ülke kendini savunursa “şiddet” deniyor; mazlum taş atarsa “terör” sayılıyor.
Ama güçlü bir devlet binlerce sivili katlederse bu “meşru müdafaa” oluveriyor!
Bu ikiyüzlülük, insanlığın en büyük ahlâkî krizlerinden biridir.
Sonuç
Bugün “barış” adına konuşanların çoğu, barışın kendisine ihanet ediyor. Vicdan susturulmuş, adalet unutturulmuş, merhamet pazara çıkarılmış durumda.
Gerçek barış, tören salonlarında alkışlarla değil; yıkılmış evlerin altındaki çocukların duasında, direnişin sessiz sabrında hayat bulur.
Belki de artık en büyük görev, barışın gerçek anlamını yeniden hatırlatmak; barışın sadece güçlülerin değil, mazlumların da hakkı olduğunu haykırmaktır.
Çünkü Allah katında en değerli ödül, zulmün karşısında susmayanlara verilecektir: “Zalim kim olursa olsun, ona asla meyletmeyin; yoksa size ateş dokunur...”
(Hûd, 11/113)