Heyyy kalbi güzel insanlar!
"Elhamdülillah bugün de gözümü açabildim, nefes alabiliyorum, kalbim atıyor hâlâ mazlumlar için, öfke duyabiliyorum çok şükür zalimlere karşı" diye şükredin.
... ve; Haydi, Ya Allah Bismillah deyip çıkın yatağınızdan, soğuk suyu serpin yüzünüze, filtreleri bi temizleyin önce; gargara, mazmaza ile üçer kez, kırıntı kalmayasıya!
"Benim görevim değil ki" diye düşünmeden koyun ocağa çaydanlığı ve seslenin en yakın kalk(ay)a; "Hey millet, Günaydın!"
Çöplerinizi bırakmayın mutfakta, darma dağın; koyun poşete ve çöplerde barınan cinleri evinizden uzaklaştırın. Apartman önüne de koymayın ha!
Konteyner koymuş Belediye, en fazla 50 metre uzağa, bi zahmet atıverin (kenarına değil) içine!
Boğucu ev ortamından kurtarıp bedeninizi attınız ya dışarıya; yetmez!
İşe giderken telefona değil çevreye bakın, varsa yeşillik gözün ilacıdır, bakın doya doya, gözden kalbe geçiş olur, huzura erer ruhunuz!
İnsanların yüzüne bakın sonra, gözüne bakın;
Günaydın!
Selam aleyküm!
Hayırlı sabahlar! Hayırlı baharlar! deyin!
Bi esnafa siftah atın, bir temizlik işsine "kolay gelsin, iyi ki varsınız" deyin; nasıl sevinecek örtmeninden aferin almış kara önlük beyaz yakalı öğrenciler misali.
Bir şeker verin otobüs şoförüne, bakın gözleri nasıl da ışıldayacak; az önceki kavganın hatırası asık surat bir anda gül gibi açılıp nasıl da ferahlayacak!
İşyerine bin bir zahmet ve trafik çilesinden sonra, vardıniz, herkese adıyla hitap ederek selam verin, nasıl bir selamdan hoşlanıyorsa artık. Adını yalın kullanmayın, abi deyin isminin ardından, abla deyin, kardeş, bacı deyin ama tek isimle yetinmeyin. Bi sürpriz yapın, "Bugün de simitler benden" deyin, göreceksiniz hediyeleşmenin ikramın gücünü; nasıl da en kalpler yakınlaşıyor gün be gün!
İşiniz yok, emeklisiniz, ev hanımısınız!
Boş verin çamaşırı, bulaşığı, ütüyü, vitrinler bugün de parlamayıversin, katlamayıverin çamaşırları, gidin bir parka; yürüyün, boş bulduğunuz bir salıncağa oturun nazikçe, iki sallanın, çocuk olun bu sabah da!
Çimenlere oturun, korkmayın yeşil olsun pantolonunuz; mis gibi çayır kokusunu çekin ciğerinize ciğerinize!
Sonra sıcak bi simit alın, taze, gevreğinden; güvercinler, serçeler, kargalarla bölüşün.
Kedicik kucağınıza tırmanır azıcık yüz verirseniz; bekleyin hareketsizce, rahat etsin diye ana kucağı gibi, uyurken okşayın bebeğinizmişcesine!
Mahzun bakışlı bir kıtmir, ürkek ürkek bakarsa size, "selamün aleyküm" deyin bir insana verir gibi. Kuyruğunu sallamaya başlayacak ve başını okşadığınızda, bir ikramda bulunamasanız dahi, ömür boyu unutmayacaktır sizi; öyle bir zeki, öyle vefalıdır ki!
Korkmayın abdestinizin bozulup bozulmayacağından; elinizi yalamasına bile izin verin, gidin en yakın üç harfli bir markete, tavuk ciğeri alın hiç olmazsa etin en ucuzundan bir paket; kendi elinizle yedirin bir anne şefkatiyle!
Demem o ki; bi silkelenin, titreyin ve deyin ki; "Rabbim, benim ruhumu mükemmel insan bedenime değil de şu köpeğin, kedinin, karganın, böceğin, farenin bedenine de üfleyebilirdin, o zaman ben ne düşünürdüm acaba, kendinden başka hiçbir canlıyı düşünmeyen bencil ve hırslı "İNSAN" hakkında?"

Bahar Bayramımız Mübarek olsun!
(6 Mayıs, Hıdır'ellez)