Halkın İradesini Yok Sayanlar
& 27 Mayıs’ın Gerçek Yüzü
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde “ilk askerî darbe” olarak kayda geçen 27 Mayıs 1960 darbesi, seçilmiş bir hükümetin askerî güçle devrildiği kara bir gündür. Bu müdahale, 37 düşük rütbeli subayın teşkil ettiği "dokuz subay cuntasının" gizli faaliyetleriyle başlamış, 21 Mayıs 1960 günü Harp Okulu öğrencilerinin "sessiz yürüyüşü" ile dışa vurulmuş ve 27 Mayıs sabahı Genelkurmay Başkanı'nın ve kuvvet komutanlarının dahi haberi olmadan fiilen uygulanmıştır.
Darbe sabahı, ordu içindeki emir-komuta zinciri yok sayılmış; kritik mevkiler darbeciler tarafından ele geçirilmiş, telsiz ve ulaşım sistemleri kontrol altına alınmıştır. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Rüştü Erdelhun direnmiş ancak silah zoruyla etkisiz hale getirilmiştir. Saat 04.36’da İstanbul Radyosu’ndan Kurmay Albay Alparslan Türkeş tarafından okunan bildiriyle, Millî Birlik Komitesi (MBK) adına yönetime el konulduğu duyurulmuştur. Bu bildiri, ABD’li deniz piyadesi ve NATO bağlantılarıyla dikkat çeken Albay Fred Haynes tarafından Türkeş'e iletilmiş, kendisi de radyoevine götürülmesinde etkili olmuştur.
Darbeden sonra ülke kurumları sistemli biçimde tasfiye edildi
235 general ve yaklaşık 3500 subay emekliye sevk edildi. Bu, ordu tarihindeki en büyük tasfiye idi.
147 üniversite hocası (başta Ankara ve İstanbul Üniversitesi olmak üzere) görevden alındı.
520 hâkim ve savcı görevden uzaklaştırıldı.
Siyasi partiler kapatıldı, TBMM feshedildi, anayasa askıya alındı.
Gayrimeşru Yargılama
Hükümetin önde gelen isimleri Yassıada Mahkemeleri adı verilen hukuk dışı bir sürece tabi tutuldu. Mahkemeye başkanlık eden Salim Başol, yargılamalar sırasında "Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor" sözüyle tarihe geçti. Bu süreç sonunda Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes,
Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu,
Maliye Bakanı Hasan Polatkan hakkında idam kararı verildi.
Yargılama Sonuçları
Celal Bayar’ın yaşı göz önünde bulundurularak cezası müebbet hapse çevrildi. Ancak Adnan Menderes, Zorlu ve Polatkan, 16-17 Eylül 1961’de İmralı Adası’nda idam edildiler.
Bu süreçte tutuklananlar arasında, Millî Mücadele'nin kahramanlarından Ali Fuat Cebesoy, Kore Savaşı’nda Türk Tugayı’nı komuta etmiş Tahsin Yazıcı ve eski Genelkurmay Başkanı Mehmet Nuri Yamut da bulunuyordu.
Darbenin ardından hazırlanan 1961 Anayasası, halkın doğrudan değil, vesayet organlarının kontrolünde yönlendirilmesini esas aldı. Anayasa Mahkemesi, MGK gibi kurumlar bu dönemde kuruldu.
Bu darbe, sadece bir hükümetin değil, milli iradenin, halkın seçme hakkının ve meşru siyaset zeminlerinin de idam sehpasına çıkarıldığı bir dönemdi. 27 Mayıs’ı takip eden yıllarda Türkiye, bir türlü tam anlamıyla demokratik istikrara kavuşamadı. Zira “bir kere yapılan darbe”, sonrakiler için hem emsal hem teşvik olmuştu.
İbretlik Bir Gerçek
Darbe, Hürriyet Bayramı Olarak İlan Edildi
27 Mayıs 1960 Darbesi'nin ardından darbeyi gerçekleştirenler, bu hukuk dışı müdahaleyi meşrulaştırmak ve yeni kuşaklara benimsetmek amacıyla 27 Mayıs’ı “Hürriyet ve Anayasa Bayramı” ilan ettiler. Bu bayram, 1961 Anayasası’nın kabulünden itibaren 1982 yılına kadar tam 22 yıl boyunca resmî bayram olarak kutlandı. Okullarda törenler düzenlendi, öğrencilere 27 Mayıs’ın bir “kurtuluş” olduğu öğretildi. Darbe, bir devrim gibi sunuldu; anayasal düzenin ordu sayesinde tesis edildiği propagandası yapıldı. Bu uygulama, vesayet zihniyetinin topluma nasıl sistemli bir şekilde empoze edildiğinin çarpıcı bir örneğidir.