Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Hamza Er


Ateşkesin sadece adı var

Hamza Er'in, "yeni" yazısı...


Gazze’de ateşkes ilan edildi. Fakat Siyonistler sudan bahanelerle saldırılarını her fırsatta sürdürmeye devam ediyor. İşgalci İsrail ordusu, imzalanan ateşkesin ikinci gününde bile sivil mahalleleri vurdu, yardım konvoylarını hedef aldı, yaralıların taşındığı ambulanslara ateş açtı. Ateşkesin adı vardı ama kendisi yoktu. Bu tablo artık ahlaki bir çöküşün son fotoğrafı olsa gerek…

Ateşkes, bir halkın nefes alabilmesi için en azından geçici bir durak olmalıydı. Ama İsrail, bu molayı dahi kana buladı. İşgal güçleri, ateşkesi ihlal ettikçe sürekli aynı senaryo tekrarlanıp duruyor. Her yeni saldırı öncesinde sahadan bir istihbarat bahanesi uyduruluyor; ardından “güvenlik” gerekçesiyle masum siviller hedef alınıyor. Sadece bir gecede 90’dan fazla Filistinli katledildi. Gazze’nin kanı, işgalcinin elinde hâlâ meşru bir bahaneyle ucuz görülüyor. Buna karşın direniş, halkını savunmak için en küçük bir adım attığında, ya da bombardımanda ölen bir esirin naaşını teslim etmekte geciktiğinde hemen “ateşkesi ihlal eden taraf” ilan ediliyor.

Gazze’de her gün yeniden başlayan saldırılar, aslında dünyaya çok açık bir gerçeği haykırıyor: İsrail, hiçbir uluslararası anlaşmayı, hiçbir insani iletişimi tanımıyor. Ne Cenevre Sözleşmesi kalıyor, ne Birleşmiş Milletler kararı, ne de ateşkes mutabakatı.

İsrail hükümeti, 24 aydır süren bu soykırımı hâlâ “meşru müdafaa” kisvesiyle pazarlamaya çalışıyor. Kime karşı savunma; bebeklere, hastalara, açlıktan ölen çocuklara karşı mı? Gazze’de su yok, ilaç yok, yiyecek yok. Elektrik hattı kesilmiş, yardım kamyonları sınırda bekletiliyor.

Siyonist işgal, ateşkes anlaşmasını onlarca kez ihlal etmeye devam ediyor; Ateşkes masasında imzalar atılırken bile, aynı saatlerde Gazze’de top sesleri duyuluyordu. Ancak arabulucu ülkelerden tek bir ses bile yükselmiyor. İşgalci taraf, esir takası maddelerine uymadığı hâlde, anlaşmanın uygulanmasından sorumlu olanlar bu ihlalleri görmezden geliyor.

Ne tuhaftır ki, bu ülkeler İsrail’in bombardımanıyla öldürülen İsrail askerlerinin cesetlerini enkaz altından çıkarmak için olağanüstü bir gayret gösterirken, aynı enkaz altında yatan on binlerce Filistinlinin naaşına karşı en ufak bir insani refleks göstermiyor. Enkazı kaldıracak tüm ekipman ve makinelerin bizzat İsrail tarafından yok edildiği bilinmesine rağmen, içeriye iş makinesi desteği sağlanmıyor.

Kameralar karşısında barış pozları verip iç siyasette gücünü arttırma, kendini parlatma hesapları yapan arabulucular bu tablo karşısında neredeler? Hepsi suskun. Amerika Birleşik Devletleri, her zamanki ikiyüzlü tavrıyla “endişeli” açıklamalar yaparken, aslında işgale yeni bir meşruiyet alanı açıyor. Adeta görünmez bir öldürme kotası tanımlanmış durumda: Adeta, şehit sayısı belli bir eşiği aşmadıkça ateşkesin bozulmadığı varsayılıyor.

Gazze’deki ateşkesin garantörleri arasında adı geçen ülkeler, hâlâ “diplomatik sabır” çağrısı yapıyor. Bu sabrın ölçüsü, eşiği nedir? 10 kat, 20 kat daha fazla insanın katledilmesi mi? 100 bin değil 200-300 bin ton bombanın atılması mı?

Katar, Mısır ve Türkiye gibi arabulucular bu çifte standardı sorgulamakta yetersiz kalıyor. Ortaya çıkan manzara ise içler acısı: sessiz bir dünya, meşrulaştırılmış bir ölüm ve giderek büyüyen bir utanç.

Hamas’ın şartlı kabul ettiği o anlaşma, aslında İsrail’e yönelik bir samimiyet testiydi. Hamas, savaş meydanındaki ahlaki duruşunu masa başında da devam ettireceğini ispatlamaktaydı. Müzakerelere açık duruşunu daima sürdürürdü. Ancak İsrail, sahada da bozguncu, masa başında da bozguncu; ateşkesi sürekli bozan taraf…

İmzalar atılmasına rağmen çocuklar hâlâ Gazze’de geceleri korkuyla geçiriyor, anneler mezar taşlarına sarılıyor, babalar yıkılmış binaların altında evlatlarının sesini arıyor. Kimse ateşkesin kâğıt üzerinde kalmış bir yalandan ibaret olduğuna inanmak istemiyor.

Ve bütün bu vahşet karşısında dünyanın hâlâ suskun kalması, insanlığın son perdesi. Gazze bugün sadece Filistinlilerin değil, tüm insanlığın vicdan sınavı… Bir gün bu çağın tarihçileri, belki bu dönemi “sessiz tanıklar çağı” olarak anacak. Çünkü görmemiş gibi yapıldı, duymamış gibi yaşandı; sadece Gazze’nin sesi vardı ortalarda…

Gazze’nin yıkıntıları arasında hâlâ bir hayat kurmaya çalışan insanlar, dünyaya en basit soruyu soruyor: “Bizim çocuklarımız neden yaşamaya değmez?”

Gerçek huzur ve barış, adaletin, hukukun ve merhametin aynı anda konuşabildiği gün başlayacak. Siyonizm gibi hastalıklı bir düşüncenin, fikrin bu dünyadan silindiği gün gerçek barıştan söz edebileceğiz. Bu hastalıklı ideolojinin hastalıklı savunucuları hesap verdiği, yargılandığı ve varlıkları artık bu hayattan silindiği zaman gerçek anlamda gün yüzü görebileceğiz.

O güne kadar, insanlık Gazze’nin enkazı altında kendi sessizliğini dinlemeye mahkûm kalacak.

 

Kaynak: milat gazetesi

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR