Ortadoğu, kırılgan ve istikrarsız bir süreçten geçiyor. İşgalci İsrail’in son dönemdeki saldırgan politikaları, özellikle Gazze’de sürdürdüğü soykırım ve İran’a yönelik provokatif hamleler, bölgedeki gerilimi hızla tırmandırıyor. ABD’nin İsrail’e koşulsuz desteği ise yangına adeta körük taşıyor. Taşeron ve efendisinden oluşan iki şeytani güç, çağımızda huzur, güven ve istikrar adına büyük tehdit oluşturuyor.
İsrail’in, İran’ın nükleer tesislerine sabotaj düzenlemesi, bilim adamlarına ve üst düzey komutanlarıma suikastler tertip etmesi bu tehdidi daha bir arttırdı. Netanyahu, iktidar döneminin son çırpınışları olarak bu hamleleri yapsa da sorun artık bir şahsın siyasi geleceğinin çok ötesine geçmiş durumda... Sorunun, 78 yıllık hukuksuz, vicdansız bir işgal olduğu, devlet kisvesiyle karşımıza çıkartılan suni terör devletinin kendisi olduğu artık çok net anlaşılmalı…
Bunu anlamak, sadece iktidarları değiştirmeye dönük politik yorumlarda bulunmaktan bizleri alıkoyacak, birebir sorunun kendisine odaklanılmasını sağlayacaktır. Bugün önümüzde bulunan sorun, İsrail’in varlığı ve dün İngilizlerin bugün de ABD’nin ona koşulsuz destek vermesidir.
Bugün İran’da yaşananlar, bölgeye dair planlanan uzun vadeli projelerin sadece yeni bir aşamasıdır. Amaç, İran’ın bölgesel etkisini ve İsrail üzerindeki tehdidini ortadan kaldırmaktır. Amerika’nın bölgeye dair yaklaşımında da bu amaç merkezdedir. Siyonizm temelinde kurgulanan bu proje tamamen İsrail’in güvenliğini esas almaktadır.
ABD’nin, Gazze’de işlenen katliamlara rağmen İsrail’e askeri yardımları kesmemesi, İran’a yönelik gerçekleşen son saldırılarda ona istihbarat ve lojistik destek sağlamasının arkasında da bu yatmaktadır.
Bugün gündeme getirilen ve tehdit olarak öne sürülen gerekçelerin tamamı İsrailin güvenliğine yöneliktir. İran’ın nükleer programını şartsız şekilde sona erdirmesi, füze cephaneliğinin imha edilmesi ve bölge ülkeleri üzerindeki etkisinin sonlandırılması İsrail’in ömrünü uzatmak içindir. Arap ülkelerinin ve “terbiye edilmiş” İran’ın İsrail’le tam bir normalleşme yaşaması, ABD ve İsrail’in artık yüksek sesle konuştuğu açık bir hedeftir.
Bu, baştan sona ABD ve İsrail’in boyun eğdirme planıdır. Bölge ülkeleri, İsrail’in varlığını kabul edecek, onun küstah ve yayılmacı girişimlerine seyirci kalacak, direnç göstermek isteyen direniş çabalarını da sindirecektir.
Ancak ABD, himayesi altındaki İsrail’e verdiği destekle hem kendisinin bölge etkisini kaybedecek hem de İsrail’in çöküşüne mani olamayacaktır.
İsrail’in gerek Gazze’ye gerekse İran ve Lübnan’a yönelik saldırganlığı ters etkiler gösterecek, Filistin direnişinin kararlılığını ve İran’ın İsrail karşıtlığı üzerine geliştirdiği direnci daha bir arttıracaktır. Filistin Direnişi yok edilemeyecek, öldürülen her bir Filistinlinin yerine yenileri eklenecektir.
İsrail’in uluslararası alanda dokunulmazlığı da artık sorgulanmakta, özellikle genç nesiller arasında Filistin davasına destek gittikçe artmaktadır. İsrail karşıtlığı, dünya genelinde engellenemeyen bir yükseliş göstermektedir.
Açıkçası İsrail’in saldırgan politikaları, uzun vadede kendi varlığının sonunu hazırlamaktadır. Filistinlilerin saygınlığı ve nüfusu hızla artarken, İsrail tükenmekte ve erimektedir. Sonuçta, İsrail giderek yalnızlaşacak, ördüğü duvarların altında kalacaktır.
Karşılıklı füze göndermelerle izlenen bu hâlin artık bir savaş olduğu açıktır. İsrail’in ABD’den aldığı destekle, şımarıklık sergileyip daha büyük bir operasyon düzenlemesi de ecelin gelmesi ve cami duvarına pislenmesi örneğiyle açıklanabilir.
Bugün İsrail-ABD ikilisi, Ortadoğu'daki ateşi tutuşturuyor. Fakat unuttukları bir gerçek var: “Ateşi tutuşturanlar, en sonunda kendilerini de yakar.”
Kaynak Milat Gazetesi