Aşağıların aşağısı ifadesi Kur’ân’da geçer ve en sert, en derin düşüş hâlini temsil eder.
Kelime kökeni şöyledir:
Esfel,sefel kökünden gelir.
“Aşağı, düşkün, değersiz, alçalmış” anlamındadır.
Esfel daha ilerisi; en aşağı, daha aşağı demektir.
Sâfilîn
“Sefilin” kelimesiyle akrabadır.
Alçalmışların, düşmüşlerin çoğulu… yani alçaklar topluluğu, değersizlik katmanı.
Bu iki kelime birleştiğinde ortaya çok çarpıcı bir anlam çıkar:
Esfel-i Sâfilîn = Aşağıların da aşağısı, düşebilecek en son basamak.
Bu, insanın ahlaki çürümenin dibine inmesini, ruh ve değer bakımından çöküşün son noktasını ifade eder.
Artık daha alt bir seviye yoktur.
Bu hâli şöyle düşünebiliriz:
İnsanın kendine verilen şerefi söküp atması,
Allah’ın tanıdığı değerleri heba etmesi,vicdanın, merhametin, adaletin tükenmesidir.
Yani insan yalnız kötülük yapan değil, kötülüğü yayar, özendirir, sistem hâline getirirse artık çukurun dibine düşmüştür.
Bu yüzden esfel-i sâfilîn bir yer ismi değil, bir ruhi seviyedir.
Yukarıların Yukarısı ise Kur’ân’da birebir geçmez ama anlamı mümkündür.
Bu ifade, “aşağıların aşağısı”nın karşıtı olarak anlaşılabilir. Kur’ân’da “a’lâ”, “a‘lâ-yı illiyyîn” (yücelerin yücesi) kavramı buna denk gelir.
A‘lâ — En yüce, en yüksek
Mutlak üstünlük, kemal, arılık, Allah’a yakınlık ifade eder.
İlliyyîn — İlâhî mertebeler, yüceler makamı
Kur’ân:
“Şüphesiz iyilerin yazısı İlliyyîn’dedir.”
(Mutaffifîn 83/18)
İşte buradaki İlliyyîn, ruhun ulaşabileceği en üst mertebe olarak yorumlanır.
Bu kavramı şöyle okuyabiliriz:
Zirvelerin zirvesi,
Meleklerin bile hayran kaldığı seviye,
Arı-duru bir iman, temiz ve salih amel, ihsan bilinci,insani değerler,aile birliği,sevgi,saygı, üstün ve güzel ahlak ile kötülüğe karşı iyilik yaparak elde edilir
İnsan;
nefsiyle savaşır,
adaletle yürür,
merhameti yaşatır,
kul hakkından sakınır,
hakkın, hakikatin yanında durursa
Allah onu a‘lâ-yı illiyyîn derecesine yükseltir.
Bu, insanın sahip olabileceği en parlak manevî seviyedir.
Nasıl esfel-i sâfilîn çukurun dibi ise, a‘lâ-yı illiyyîn yüceliğin zirvesidir.
Cenab-ı Allah, kötülük yapanı ve kötülüğe öncülük edip yayana karşılık olarak onu aşağıların da aşağısına – esfele sâfilîn seviyesine indirir. Bu, yaratılış itibarıyla değil; kişinin işlediği kötülüğün, ahlaki yozlaşmanın ve karanlık eylemlerinin sonucudur. Nitekim bazen bir insana aşağılık dememiz, onun fıtratı için değil; kendi tercihiyle kötülüğe yönelmesi, zulme rıza göstermesi ve kalbini karartması sebebiyledir.
Buna karşılık, iyilikte bulunan, adaletle yürüyen, kalbini arındıran ve insanlığa fayda sunan kimseye Allah meleklerden daha üstün bir derece lütfeder. Çünkü insanın imtihanla yoğrulması, iyiliği seçmesinin meleğin hilafına iradeyle gerçekleşmesi, mertebesini yükselten en büyük sebeptir.
Düşünün; bir taraf zirvelerin zirvesine çıkıyor, diğeri ise varlık âleminde düşünülebilecek her seviyenin altına iniyor. İyilik, insanı yüceliklerin en yücesine taşıyor; kötülük ise insanı çöküşün son noktasına sürüklüyor.
İşte insan budur, dünya budur, tercih budur.
Her kulun yolu önünde durur:
Ya zirvelerin zirvesi, ya aşağıların aşağısı…
Seçim ise yine insana aittir.
Kaynak: urfaninnabzi.com

