Yunus Çolakoğlu

Tarih: 04.04.2021 15:19

Arakan Müslümanları ve Bir Ayetin Düşündürdükleri

Facebook Twitter Linked-in

Arakan mülteci kampları 20.yy’da insanlığın yaşadığı en acı dramları tehcirin, baskı ve zulmün,  insan onuru ve haysiyetinin hiçe sayıldığı, hazin ve kahredici görüntülerin yaşandığı yerler olarak zihinlerimize kazındı. Arakan, Burma ya da Myanmar olarak bilinen bu gün nüfusu Altmış milyonu bulan bir Uzakdoğu ülkesinde Müslümanların yaşadığı Bangladeş sınırında bir eyalet. Nüfusunun daha önce beşte biri Müslüman olan çoğunluğu Budist ülkede, askeri ve sivil yönetimlerin gerçekleştirdiği baskı ve zulümler ile yol açtıkları katliam, asimilasyon ve zorunlu tehcirlerle bu gün Müslüman nüfus oranı %5 e düştü. Canlarını katliamdan kurtarmaya çalışan mazlumlar zorunlu tehcir yollarında asker ve sivil Budistlerin saldırılarında can verdiler. Bazı Müslüman kadınlar, Budist rahiplerin ve Myanmar askerlerinin tecavüzlerinden korunmak için Naf nehrinin derinliklerine bıraktılar kendilerini çaresizce. Bangladeş de hâlihazırda Coks Bazar kentinde yaklaşık 700 bin insan derme çatma çadırlarda, bambu ağaçlarından yapılan barınaklarda hayata tutunmaya çalışıyor. İki yıl önce kamplarda insani yardım amacıyla gerçekleştirilen bir tıbbi yardım organizasyonda gönüllü görev aldığımızda, şahit olduklarımız insan vicdanının kaldırmakta zorlandığı feci sahnelerdi. Muson yağmurları ile çamur deryasına dönen alanlarda 5-10 metrekarelik derme çatma çadır ve ağaç evlerde! Aileler hayata tutunmaya çalışıyordu. Bir kısmı Türkiye’den giden sivil toplum örgütleri olmak olarak hizmet vermeye çalışıyordu. BM her bireye günlük 250 gram pirinç vererek kitlesel ölüme engel olmaya çalışıyordu. IHH kurduğu sahra aşevinde günde bir kez 10 bin kişiye sıcak yemek dağıtıyordu. Sağlık bakanlığımızın kurduğu sahra hastanesi 700 bin insanın belki de başvurabileceği tek temel sağlık hizmetleri veren, ana tıbbi branşlarda hizmet sunan tek hastaneydi. Ancak kampta çıkan yangında tahrip olduğunu üzülerek duyduk. Bu kamplarda şahit olduklarımız adeta kıyamet sahnesi gibiydi. Yaklaşık bir milyon insanın yaşadığı bu zulmü ve insanlık dışı uygulama yüzde 90’dan fazla nüfusu Budist olan ve o dönem sivil bir yönetimle idare olunan Myanmar da toplumun az bir kısmında dahi tepkiyle karşılanmadı. Myanmar içinde Hiç bir lider, hiç bir siyasi parti,  hiç bir sivil toplum örgütü bu masum insanlara uygulanan soykırıma karşı çıkmadı. Basın yayın organlarında devletin asker sivil ve Budist rahiplerin öncülüğünde gerçekleştirdiği zulme tepki göstermedi insanlar. Açlıktan ölen çocuklar, yollarda boğulan mülteciler, nehirlerde can veren kadınlar, yarı çıplak çocuklar kamplarda ölümle pençeleşen yüzbinlerce insan. Bu görüntüler Myanmar da organize bir tepkiye, cılız bir vicdan hareketine dönüşmedi hiç.    

Yaklaşık üç ay önce Myanmar da gerçekleşen askeri darbe ve sonrasında şahit olduklarımız ise bana Kur’an-ı Kerim’in Hûd suresi 113. Ayetinde zikrolunan bir ikazı hatırlatıyor. Ayetin sebebi nüzulü ve bağlamı, siyakı sibakı gibi göz ardı edilemeyen hususlar bir tarafa şahit olduğumuz bu süreç bize geniş bir anlam ve bakış açısı imkânı sunuyor. Kur’an’daki “zulüm” kavramının çok geniş anlamda anlaşılması ve tahkik edilmesi de bir gerçek. Bu alanda çalışan ilahiyatçı ya da bir müfessir tarzından, iddiasından uzak, ancak Kur’an’ı, hayatı anlamlandıran bir ilahi mesaj ve yaşayan bir rehber olarak acizane düşündüğümde “Ve la terkenu ilellezine zelemu fe temessekumunnar...” İlahi ikazınınım tüm insanlığa hitap eden bir ilan ve uyarı olduğuna şahit oluyoruz. “ Sakın zalimlere meyletmeyin. Yoksa size ateş dokunur....”diyen Kur’an, zulme meyletmeyi zalimleri hoş görmeyi, desteklemeyi net olarak yasaklıyor. Bu hitabın sadece Müslümanlara değil tüm insanlığa bir uyarı olduğunu düşünüyorum. Tarihte insanlığın yaşadığı birçok toplumsal olayda bu ilahi ikazın tezahürü görülüyor. Daha önce Katliam için desteklenen silahlar şuan bir toplumu ve koca bir halkı hedef alıyor. Askeri darbeden sonra yaklaşık bin kişinin öldüğü, binlerce kişinin yaralandığı bir ülkeye şahit oluyoruz. Daha önce çaresizce kaçan Müslüman nüfusa doğrulan namlular, havadan atılan bombalar şu an masum bir halkın katledilmesine dolaylı- dolaysız destek veren ve bu zulmü onaylayan milyonların imtihanı oluyor adeta. 15 bin insan bombalardan kaçmak için ormanlık alanlara kaçarken silahlı gruplar ve ordu arasında iç savaş sahneleri yaşanıyor Myanmar da. Yüzde beş nüfusa sahip barışçıl Müslüman nüfusa tahammül edemeyen, zulümde birleşen 60 milyonluk ülke, kaos iç savaş günleri yaşıyor. Yeryüzünün uzak bir coğrafyasında Sünnetullah bir kez daha tecelli ediyor. Zulme meyleden, kendilerinden olan zalimleri, mazlumlara karşı destekleyen kitleler ilahi bir yasanın tecellisine maruz kalıyor. Belki mazlum, garip Rohingiya Müslümanlarının çilesi  bitmeyecek ama zalimlerin zulmü destekçilerini de yakıyor.. Myanmar’da Ateş yalnızca düştüğü yeri yakmıyor artık.  Bazıları katılır ya da katılmaz. Arakan’da yaşananları canlı şahitlerinden dinleyen, bu can pazarına şahit olan, gören biri olarak bu Uzakdoğu ülkesinde yaşananları ben böyle de okuyorum..

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —