Ömer Naci YILMAZ

Tarih: 03.07.2025 19:09

ANLATIYORLAR AMA YAŞAMIYORLAR!

Facebook Twitter Linked-in

Dini hayatın özü, sadece bilmek değil; bildiğini yaşamak, yaşadığını da örnek kılmaktır. Bilgi, eğer yaşanmıyorsa, sadece zihni yorar, kalbi yıpratır ve ruhu susuz bırakır. Çünkü hakikat, anlatıldığında değil; ancak yaşandığında anlam bulur.

Kur’an bu gerçeği çarpıcı bir benzetmeyle dile getirir:

“Tevrat’la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, kitap yüklü eşeğe benzer.” (Cuma, 62/5)

Bilgi taşıyorlar ama yüklenmiş eşek gibi… Sırtında kitaplar, dilinde ayetler, yüzünde ciddiyet; fakat yüreğinde boşluk, hayatında iz yok. Söylem var ama eylem yok. Ses var ama tesir yok.

Bugün nice insanlar, dinin bilgisini taşıyor ama ruhunu taşımıyor. Ayet okuyor ama ahlakını yaşamıyor. Hadis söylüyor ama merhamet göstermiyor. Ekranlara çıkan, sosyal medyada paylaşımlar yapan, kürsüde haykıran o kadar çok isim var ki... Ama bakıyorsun, en yakındaki kişiyi bile etkilememiş. Ne yapımcısı etkilenmiş ne kameramanı ne de sunucusu... Bunlara diyoruz ki seninle konuşan senin anlattıklarından etkilenmiyor, bırak çıkma bunların programlarına, sizin üzerinizden itibar devşirmelerine müsaade etmeyiniz. Dinleyen yok. Beyaz camın, ekranın büyüsü basiretlerini maalesef perdelemiş de haberleri yok. Öyle kibirliler ki yaptığmız uyarıları da kabul etmiyorlar. Din anlatıyor ama yaşadığı hayat, anlattığı hakikati yalanlıyor.

Bir Ramazan programı düşünün… Sunucu soruyor, hoca cevaplıyor, araya ilahi giriyor. Her şey yerli yerinde. Ama program bittiğinde herkes kaldığı yerden devam ediyor. Kimse nefsine dönmüyor, secdeye varmıyor, bir dua bile etmiyor. Çünkü bu sahne sahici değil. Gösteri var ama gönül yok. Söz çok, samimiyet az…

Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurur:

“Kıyamet günü, bildiğiyle amel etmeyen kimseye önce cehennemde azap edilir.” (Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr)

Bu uyarı hepimiz içindir. Zira bilgi, sorumluluktur. Bildiğin kadar hesaba çekilirsin. Ve yaşamadığın her hakikat, yarın karşına delil olarak dikilir.

Peki neden samimiyet kayboldu? Çünkü sözler çoğaldı, hâller zayıfladı.
İnsanlar artık anlatan değil, yaşayan örnekler arıyor. Çünkü asıl tesir, dilden değil hayattan geçiyor.

Bir baba düşünün… Evde bağırıyor, öfke saçıyor ama camide “ailede merhamet” üzerine vaaz veriyor. Bir öğretmen düşünün… Sabah namazına kalkmıyor ama sınıfta “sabır ve sorumluluk” üzerine ders anlatıyor. Bir arkadaş düşünün… Gıybetin haramlığından dem vuruyor ama beş dakika sonra bir başkasının ayıplarını ifşa ediyor.

Bunları gören gençler ne diyor? “Demek ki din sadece anlatmakmış!”
Hayır, din anlatmak değil; yaşarken yaşatmaktır. Çünkü Allah kelâmı, samimi bir kalpte makes bulur; sadece dudakta gezinen bir ayet, kalpleri ıskalar.

Anlatmak kolaydır; yaşamak zordur. Ama unutma; insanlar senin ne dediğine değil, nasıl yaşadığına bakar. Dini sözle anlatmak mümkün ama yaşamakla etki etmek kalıcıdır.

Bilgiyi hayatına yedirmemiş kimsenin anlattığı her şey, rüzgârda savrulan yaprak gibidir. Gider ama iz bırakmaz. O yüzden din, en çok yaşayanların ağzından güzel olur.

 

Allah’ım...
Bizi çok konuşan ama az yaşayanlardan eyleme.
İlmiyle büyüyen, ameliyle güzelleşen, haliyle konuşan kullarından eyle.
Bilgiyi övünç vesilesi değil, yükümlülük bilinciyle taşıyanlardan eyle.
Sözümüzü samimi, yüreğimizi diri, yürüyüşümüzü dosdoğru kıl.
Ve bizi, başkalarına hakikati anlatırken kendisi hakikatten uzak olanlardan etme.

Âmin.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —