Kürt meselesinin çözümünde başlayan yeni sürecin üzerinden bir yıldan fazla bir zaman geçti.1 Ekim 2024 TBMM açılışında MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli tarafından DEM milletvekillerinin ellerini sıkmasıyla yapılan küçük politik jest adeta bir kelebek etkisi yaparak üst üste oldukça güçlü adımların atılmasını beraberinde getirdi.
Bugünden bir yıllık geçmişe bakıldığında projenin bir devlet aklı ile şekillendiği görülüyor. PKK lideri Abdullah Öcalan’ın sürecin en kilit aktörü olarak sürece dahil edilmesinin ilk belirtilerini Devlet Bahçeli yine grup toplantısında TBMM zeminindeki çağrısı üzerinden söylemleri ile ortaya çıktı. Silahların bırakılması ve gerekirse Öcalan’ın gelip TBMM’de konuşması çıkışı örgünün siyasal ikliminde oldukça sarsıcı bir gündem oluşturmuştu. Ayrıca Öcalan ve dolayısıyla PKK yöneticilerine de yansıyacak olan “Umut Hakkı” olarak tanımlanan hukuki bir çıkış noktasından bahsetmesi sürecin geleceğine dair radikal bir takım değişimlerin habercisi olarak yorumlandı.
Sürecin devlet aklı tarafından ısrarla “Terörsüz Türkiye” olarak konulması ve bunda ısrarcı olunması güven verici olmanın önünde bir takım kaygıları belirgin kıldı. Sadece PKK’nin silahları bırakması ve kendini feshetmesi ile sınırlı kalacak bir sürecin Kürt meselesinde kalıcı bir çözüm üretmesi mümkün olamayacağını tüm kesimler görüyor, hissediyordu.
Kurulan İmralı Heyeti Abdullah Öcalan ile yaptığı görüşmeler ve sorası mesajlar PKK’nin kendini feshetmesi ve silahların yakılmasını beraberinde getirdi. PKK’nın tüm unsurları, Kandil, PYD, Avrupa birimleri ve diğer tüm bileşenler Abdullah Öcalan liderliğini onaylıyor, talimatlarını yerine getirileceğini deklare ediyorlardı. Şimdiye kadar olanlar PKK’nın kendisi açısından üzerine düşeni yerine getirdiğini gösteriyor.
Diğer taraftan yeni sürecin şekillendirilmesi ve inşasına yönelik zemininin TBMM olması gerekliliğine yönelik güçlü çağrılar yeni bir komisyonun kurulmasını beraberinde getirdi. Konuyla ilgili TBMM bünyesinde ve Başkanlığını TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un yapması tarihi açıdan önemli bir adım olarak not etmek gerekir. Oluşum sürecinde TBMM bünyesinde yer alan tüm partilere üye göndermesi çağrısı yapılması doğru bir başlangıç oluşturdu. 51 üye çağrısına karşılık 48 üyenin katlım gösterdiği komisyon çok yoğun bir tempoda çalışmalarına başladı.
Komisyon üyelerinin ortak görüşleri doğrultusunda adı “Milli Dayanışma ve Kardeşlik Komisyonu” olarak tanımlandı. Her kesimden grupların davet edildiği çalışmalarda Cumartesi Anneleri’nden bir kadına Kürtçe konuşulma izini verilmemesi gibi küçük yol kazaları yaşansa da birçok kesimin komisyonda kendini ifade etmesi ve görüşlerinin paylaşılmasının sağlanmasını sürecin toplumsallaşmasına ve tüm kesimlerin karşılıklı hassasiyetlerinin anlaşılmasına yönelik güçlü dokunuşları gündeme taşımasını önemli bir kazanım olarak görmek gerekir.
20 civarında toplantının yapıldığı oturumlarda birçok STK, Bakan, Bürokrat ve akademisyenin dinlendiği, istişare ve çalıştayların yapıldığı komisyon Kasım ayı itibarı ile tüm elde edilen bilgi, görüş ve önerilerin raporlanması ile ilgili çalışmalara başlayacak.
Komisyon Başkanı Numan Kurtulmuş’un birkaç kez ifade ettiği gibi görevlerinin yasal düzenleme yapmak olmadığını, konu ile ilgili raporlamalar yapmak ve bunu TBMM’ye sunmakla sınırlı olduğunu belirtilmesi gerekir.
Gelinen aşamada sürecin iki ana başlık altında kalıcı düzenlemeler yapılmasının zorunluluğunu görmek gerekiyor. İlk olarak PKK ile ilgili örgütsel sürecin çözümlenmesi. Mevcut yasal mevzuat bu konu ile ilgili kuşatıcı çözümler sunmuyor. PKK örgütsel ilişki içerisinde eline silah almamış çok geniş bir sempatizan taban var. Bu tabanın birçoğunun kimlikleri bile yok. Yaklaşık yarım asrı geride bırakmış örgütsel süreç içerisinde dağlarda, kamplarda Irak, Suriye ve İran başta olmak üzere ülke dışında doğan ve yaşamını sürdüren binlerce insan sürecin içerisinde kendileri ile ilgili belirsizliklerin kalkmasını bekliyor. Ayrıca silahlı unsurlar ve PKK yönetiminde yer alan kadroların durumuna yönelikte belirsizliklerin benzer şekilde giderilmesi şarttır.
Kürt meselesinde sivil siyaset yapan DEM Parti ile ilgili suçlama ve tutuklamaların büyük çoğunluğu PKK’ye yönelik yardım ve destek suçlamalarından oluşuyor. PKK’nın kendini feshetmesi isnat edilen suçların tamamını temelsiz ve isnatsız kıldığını hukuksal usullere dayanarak söyleyebiliriz. Son olarak Ahmet Türk’ün suçlamalardan beraat etmesi bu kapsamda bu konularla ilgili normalleşmeye yönelik belirtililer olarak görülebilir.
İkinci ana konu olarak PKK örgütsel yapısı dışında kalan Kürt meselesine yönelik meselelerdir. Komisyon raporlarının hazırlanıp TBMM’ye sunulması sonrası yasal boyutta yapılması gereken değişim ve düzenlemeler sürecin sağlıklı gelişimi açısından belirleyici olacaktır.
Bu bağlamda gündeme zaman zaman farklı başlıklarla gelen ilk önemli konu yeni anaysa çalışmalarıdır. Yeni anayasanın kuşkusuz palyatif bir düzenleme ile sınırlı kalmaması, sıfırdan tüm toplumsal kesimlerin hak ve özgürlüklerini geliştirecek, güvence altına alacak evrensel değer ve ilkeler çerçevesinde ele alınması gerekir. Tartışmaların ilk dört madde değiştirilemez, 42. Ve 66. Maddeye dokunulamaz gibi karşılıklı meydan okuma ve restleşmelerle sığlaştırılmaması gerekir. Etnik radikal vurgular Kürt meselesinde çözüme yönelik süreci olumsuz etkiler. Temel evrensel insan hak ve özgürlükleri merkeze alan, ortak vatandaşlık paydasının kuşatıcılığına yönelik vurguların yeni anayasaya ruhunu vermesi gerekir.
Dil ve kültürel haklara yönelik inkâr, asimilasyon ve ayrımcılığı ajite eden uygulamaların anayasadan başlayarak tüm kamu mevzuatına yukarıdan aşağıya yansıtılması gerekir. Yeni kuşatıcı, adalet ve özgürlük merkezli, ötekileştirici olmaktan uzak yeni bir kamu kültürünün oluşumuna odaklanmak gerekir.
Yeni anaysa ile ilgili tartışmaların değiştirilemez maddeler sığlığından kurtarılmasına yönelik son olarak Ali Babacan ve Özlem Zengin gibi siyasi yöneticilerden gelmesi ve bu çağrıların gittikçe daha fazla kesimin ortak aklı besleyecek yönde gelişmesi süreç yönelik umut verici gelişmeler olarak görmek gerekir.
Anayasanın 42. Maddesi anadilde eğitimin Türkçe verilmesi zorunluluğunu tanımlarken, 66. Madde Türklük vurgusu üzerinden etnik bir vatandaşlık tanım yapmaktadır. Kürt meselesinin iki önemli kırılma noktası ve sinir ucu olan bu tarihsel dinamiklerin TBMM zemin ve öncülüğünde tüm boyutları ile görüşülmesi ve bu alanda evrensel değer ve ilkler ikliminde temel hak ve özgürlüklerin korunmasına yönelik yeni tanımlamalara ulaşılmasına odaklanmak gerekir. Bu girdaptan çıkılmaz ise tarihsel hafıza ile günümüze kadar ağır bedeller ödenerek taşına prangalardan kurtulmanın mümkün olmayacağını görmek gerekir.
Kaynak: farklı bakış

