Engin GÜLTEKİN

Tarih: 18.05.2025 22:26

ALLAH DEYİP ALLAHSIZ YAŞAMAK: TASAVVURUMUZDAKİ ÇELİŞKİ VE SAMİMİYET İMTİHANI

Facebook Twitter Linked-in

Modern insan, dilinde en yüce ismi taşımasına rağmen, yaşantısında bu ismin gereğini çoğu zaman yerine getirememektedir. Allah demek kolaylaşmış, fakat Allah’la yaşamak zorlaşmıştır. Bu çelişki, sadece bireysel bir zaaf değil, aynı zamanda toplumsal ve kültürel bir zihniyet sapmasıdır. Bir mütefekkirin “Ben dışarı çıkmıyorum, çünkü dışarıda Allahsız bir hayat yaşanıyor. Benim orada ne işim var?” deyişi, hem bir reddiye hem de bir fark ediştir. Ancak mesele burada bitmez; çünkü Allah’a inandığını söyleyen bir toplumun içindeyiz. Fakat o toplum, Allah’ı günlük hayattan, sistemlerden, ilişkilerden ve karar mekanizmalarından uzaklaştırmışsa; orada artık "Allahsız bir hayat" yaşanıyordur.

Şunu görmek ve bilmek durumundayız; Tevhid algısında korkunç derecede kırılmalar yaşanmaktadır.

Tevhid, sadece “Allah birdir” demek değildir; hayatı da O’nun birliğiyle, bütünlüğüyle, hükmüyle yoğurmak demektir. Modern zihin ise tevhidi bir inanç kalıbına indirgemiş, hayatın pratiğinde ise seküler bir akışa teslim olmuştur. Namazda Allah vardır, ama ticarette yoktur. Duada Allah vardır, ama yönetimde, hukukta, ekonomide yoktur. Bu parçalanmış Allah tasavvuru, bizi “Allah deyip Allahsız yaşamaya” götüren en büyük zihinsel tuzaktır.

Samimiyet ve niyet ayracını iyi ayarlamalıyız.

Meselenin merkezinde samimiyet ve niyet vardır. “Allah der döneriz” diyen Mevlevî ile, “Allah der dönmeyiz” diyen Bektaşî arasındaki fark, zannedildiği kadar zıddiyet değil, belki de niyetin tecellisidir. Her iki söylem de bir hakikatin farklı yaklaşımıdır: Allah derken dönüşünü de, duruşunu da, yürüyüşünü de sorgulamalı insan. Dönmek mi doğru, sabit durmak mı, yürümek mi? Burada belirleyici olan niyettir. Niyetin içinde ihlas varsa, sonucun ne olduğu Allah’a bırakılır.

Allah'ı anıp unutmak Diyalektiğin kırıldığı yerdir.

Modern insan, Allah’ı diline pelesenk etmiş ama gönlünden, kararlarından ve amellerinden uzaklaştırmıştır. Allah’ı hatırlamak değil, Allah’la hatırlamak gerek. Hatırlamak, sadece zihinsel bir işlem değil; bir yaşama biçimidir. Zikir bu yüzden sadece tesbih çekmek değil, hayatın tümünü Allah’la ilişkilendirmek demektir. Allah deyip sonra Allah’ı unutmak, en büyük gaflettir. Çünkü bu, Allah’ı bir sığınak olarak değil, bir aksesuar gibi kullanmak anlamına gelir.

Tevhid İnançtan hayata yansımasılıdır.

Tevhid akidesi, sadece iman edilen bir doktrin değil, yaşanan bir bilinçtir. Bu bilincin kaybolduğu toplumlarda, Allah vardır ama etkisizdir. Allah vardır ama karışmaz. Allah vardır ama sadece ölümlerle hatırlanır. Oysa Allah hayatın her anında olmalı; çünkü O, “Her an bir iştedir” (Rahman 29). Biz ise hayatın her işinde Allah’ı unutur olduk.

Allah tasavvurumuzu yeniden inşa etmek durumundayız.

Allah tasavvurumuzdaki yamukluk, hem bireysel hem toplumsal çöküşün temelidir. Allah inancını, hayatın dışına iten her anlayış, gerçekte Allah’ı inkâr etmese bile, fiilen Allahsız bir hayat üretir. Bu nedenle mesele inanmamak değil, inandığını yaşayamamaktır. Bu çelişkinin temelinde ise samimiyetin ve niyetin yıpranması vardır. Bugün bize düşen, Allah’ı sadece zikretmek değil; Allah’la birlikte yürümektir. Çünkü Allah hayatın dışında değil, tam ortasında yer almalıdır. Ancak o zaman “Allah deyip Allahsız yaşamak” çelişkisini aşabilir, selamet yurduna doğru sağlam bir yöneliş başlatabiliriz.

 

Engin GÜLTEKİN

Eğitimci-Yazar-Sosyolog


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —