Mehmet Ali BİLİCİ

Tarih: 26.12.2019 11:46

Algı-Algılama

Facebook Twitter Linked-in


Çok kısa ses dalgalarını algılayan bir köpek kulağının işitme konusundaki izlenimi, bu türlü sesleri duyamayan insan kulağı ile aynı değildir. Böceklerin çeşitli yüzeydeki gözleri, dünyayı bizim gördüğümüz biçimde göremez. Bunun gibi bireşimci (sentetik) bir düşünce, toplumsal bağlantıları, tahlili, bir düşüncenin kavradığı biçimde kavrayamaz. Herkes fikri yapısına uygun olarak algıladığı unsurları seçer, tıpkı gözler ve kulaklar gibi. ‘Gerçek’, algılanmış imge ya da düşünceleri geniş ölçüde denilebilir ki sonsuza kadar aşar ve bunlar da ancak gerçeğin yorumlarından ibarettir.1
Koşulların koşullayıcılığı bilinmiyor, kavranmamış veya gözardı edilmişse, kişinin gerçeği görmesi (pek) mümkün değil, demektir. Böylesi biri için gerçek, onun koşullanmışlığı içinde algıladığıdır. Bunun dışında gerçeği kabul etmez-edemez. Kabul ededurduğu ve gerçek diye bellediği şeyler onun koşullanmışlığı içinde bir algıdır ve bu algının gerçekte gerçeğin kendisi olması pek mümkün değildir. Neticede koşullanmıştır ama bunun farkında ve bilincinde değildir. Dünyada yaşayan insanların ekseriyeti bu durumdadır.
Kuran'da geçen ayet ‘Ki onlar, sözü işitirler ve en güzeline uyarlar. İşte onlar, Allah'ın kendilerini hidayete2 erdirdiği kimselerdir ve onlar, temiz akıl sahipleridir.’3 bu konuda Mümin insan için uyarıcıdır. Bu, edata; ‘imanınız sizi sabit ve donuk bir algılayış ve kabule sürüklemesin’ anlamındadır. Çünkü iman denen şey sabit ve donuk bir şey değildir. Neticede insanın algısı tesirlerle oluşur ve bu tesirler aktif kontrol altında olmadığında ya zamana ve şartlara karşı yetersizleşirler ya da durağanlaşarak gerçeği yalın görmeden uzaklaşırlar. Belki bu yüzden Kuran ‘Ey iman edenler, Allah'a, elçisine, elçisine indirdiği kitaba ve bundan önce indirdiği kitaba iman edin...’4 demektedir. İman edenlere, iman etme iddiasında bulunmuş olanlara, en temel imani noktalar için tekrar iman edin denilmesi manidardır. Bunun daha açık anlamı; insan denen yaratığın algılarını gözden geçirmek zorunda olduğu, algılarının koşullardan etkilendiği ve tesir edici faktörlerin farkındalığının önemli olduğu, yoksa ‘hidayet’ olmaklığın göreceli olacağı, uyarısıdır bu.5 Çünkü herhangi bir şey için iddiada bulunmak herkes için mümkündür. Ancak iddia ettiğini ispat veya doygun olarak ortaya koymak herkesin harcı değildir. Hele de inançlarına dair sorulara tahammülü olmayan, iddialarının sorgulanmasına tepkisel davrananların ne kendilerine ve ne de (doğruluk ihtimaline rağmen) iddialarına güvenilemez. Herkes iddia edip savunduğunun samimisi olabilir ancak samimi olmak o iddianın doğruluğunun kanıtı ve delili değildir-olamaz.
İnkar veya ret, bir şeydeki gerçeği değiştirmez, sadece bizde bir kayıp oluşturur. O halde inkar ve retten önce toleranslı davranmak, reaksiyonları normal düzeyde tutmak önemlidir. Buna bir yerde ‘soğukkanlı davranmak’ diyebiliriz. Bu ise sadece bu konuda geçerli olan bir durum değildir. İnsanın hayattaki tüm davranışları ve tutumları için geçerlidir. Hayat bir okul olup bizlere değişik aşamalarda şans tanımaktadır; inancımızı, düşüncemizi, karakterimizi, kararlarımızı ve daha nice şeylerimizi gözden geçirme şansına sahibizdir. Ne yazık ki kimi şeylerin de telafisi yoktur. Bir yer ve zamandan sonra pişmanlığın da faydası kalmamaktadır.
Hani derler ya ‘zararın neresinden dönsen kârdır’ diye…
Algı ve yargı, ya da yargı ve algı birbirinden bağımsız değillerdir. Aksine birbiri içine geçmektedirler. Algımız aynı zamanda yargılarımızı oluşturur ve bizim yargıda bulunmamız, o konudaki algımıza dayanmaktadır. Gel görki her davranış veya belirlememiz de birer yargıdır ve yine algılarımıza dayanmaktadır. Basit istemler bile birer yargıdırlar ve çoğunlukla davranışlarımızı birer yargı olarak görmeyiz. Onların bir yargı olmadığını zannederiz. İnsanın her bir davranışı bir istemdir ve hiçbir istem ona ilişkin bir algı dolayısıyla yargı olmaksızın
oluşamaz, var olamaz.
Kendisini sorgulayan, inanç iddiasında sabitleşip kalmayan insan için bir yerde kârdan zarar vardır. Bu ise sorun değil, önemli değildir. Varsın kârdan zarar olsun. Ayette belirtilen ‘Allah, Elçi, Kitap, Ahiret’ gibi temel noktalarda inanç iddiasına sahip olup da, bunlara ilişkin algısında yanlış içinde olan insan sayısı ekseriyettedir.6 Buna % 80 demek çok da uzak bir ihtimal değildir. Şayet şüpheli karşılıyorsanız önce kendinizden başlayarak çevrenizle konuşun. İnsanların ekseriyetinin Allah, Din, İlah, Rab, Kuran, Resul, Vahiy vs…
algıları ya bulanık (karışık) veya yanlıştır.
İman bilincinde, ayırdında olmaktır. Emin olunamayan bir şeyin iman olmaklığının imkanı, bir önemi ve anlamı yoktur.7
Oberhausen – Almanya

1 Batının İki Yüzü, Maurice Duverger, sy. 7
2 Hidayet kelimesi ‘gerçek’ demektir. İnsanlar her konuda kendilerince bir görüş belirtirler. Ancak insanların bu görüş belirtmesinin ne kadar gerçek olduğu veya gerçek ihtiva ettiği her zaman için tartışılırdır. Allah ise yaratıcıdır. Yaratıcının söylediği ise mutlak gerçekliği ifade eder. Kuran bununla ilgili olarak ‘hidayet’ kelimesini kullanır. Tek gerçekliğin ancak Yaratıcının söylediği olabileceği anlamına gelir. Yukarıdaki ayet bağlamında; o insanlarki, Yaratıcının söylediklerini dikkate alır ve hayatı tartar-ölçerlerse, onların gerçeğin (hidayetin) ne olduğuna ait tespitlerinin mümkün olma durumu her zaman daha yüksektir, demektir.
3 Kuran, Zümer, 39/18
4 Kuran, Nisa, 4/136
5 Ben de bu vesileyle, bir şekilde bu yazıyı okumakta olan her bir okuyucuyu uyarıyorum. Şayet yukarıdaki ayette denildiği gibi bir iman iddiasındaysanız, size ayette geçen hususlarla ilgili iddianızı gözden geçirmenizi salık veriyorum. Siz Allah’a, elçisine, elçisine indirdiği kitaba ve bundan önce indirdiği kitaba, ahiret gününe iman etme iddiasında mısınız? O halde lütfen söyleyin; bu inanç iddianızı neye göre şekillendiriyor, hangi kaynağ(lar)a dayalı olarak ortaya koymaktasınız? İddia ettiğiniz imanınız sadece sizi tatmin eden ve siz gibilerin doğruluğundan şüphe duymadığı bir şey mi, yoksa sizin imanınızı veya iman algınızı reddeden düşünceleri de dikkate alarak ve hem sizi ve hem de karşı düşünceleri dikkate alan bir iman iddiası mı? Unutmayalımki, inancını sorgulamaktan kaçınan ve inandığını iddia ettiği değerleri tartışmaktan kaçınan biri için inanmış olduklarının (doğruluk ihtimaline rağmen) bir anlamı yoktur. İman; kendisinden tatmin ve emin olunmuş şey demektir. Ve aynı zamanda bu eminliğin dışa yansıyor olması tabiiki.
6 Kuran, Yusuf, 12/106 ‘Ekseriyet Allah’a şirk koşmaksızın iman etmez.’
7 Kuran, Bakara, 2/121


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —