Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Engin GÜLTEKİN


AKADEMİ NİTELİKLİ ÖĞRETMEN YETİŞTİRİR Mİ?, YOKSA ÖĞRETMENİ YIPRATIR MI?

Engin Gültekin'in "yeni" yazısı...


Akademik ve Sosyolojik Bir Eleştiri:

Milli Eğitim Akademisi ve Akademi Giriş Sınavı (AGS), öğretmenin niteliğini artırma iddiasıyla kamuoyuna sunulmuştur. Ancak sistem; içeriği, zamanı ve uygulanma biçimiyle birlikte değerlendirildiğinde, bir eğitim reformundan daha ziyade istihdamı erteleyen ve uzatan, öğretmeni oyalayan ve mesleki itibarı aşındıran bir mekanizma görünümü arz etmektedir.

1.Reformun Ön Şartı İhlal Ediliyor: Öngörülebilirlik Yok

Sağlıklı bir eğitim reformunun temel ilkesi öngörülebilirliktir. AGS sürecinde ise;
Başlangıç tarihi belirsizdir.
Branş bazlı kontenjanlar açıklanmamıştır.
Kaç öğretmenin alınacağı net değildir.
Sıralama ve değerlendirme kriterleri muğlaktır.
Bazı bölümlerden 1–2 kişi alınırken bazı bölümlerden 1000–2000 kişi alınması ve bölümler arasında dengesizlik, açık bir adaletsizlik üretmektedir.
Bu belirsizlik hali, öğretmen adaylarını sürekli “bekleme” psikolojisine mahkûm etmekte; hayat planlarını, evliliklerini, ekonomik geleceklerini ertelemeye zorlamaktadır.
Bu pedagojik değil, psikolojik yıpratma üretir.
Belirsizlik bir yönetim aracı hâline gelmişse, burada artık politika değil, baskı mekanizması vardır.

2.Kazanılmış Hakların Geri Alınması: Hukuk Devleti Sorunu

Öğretmenlik lisans eğitimini tamamlamış bir birey, mevcut mevzuata göre öğretmenlik yeterliliğini kazanmıştır. Sonradan getirilen AGS ile bu bireyin yeniden öğrenci statüsüne indirgenmesi, hukuk devleti ilkesine açıkça aykırıdır. Hukukun temel ilkesi açıktır: Kanunlar geriye yürümez.
AGS, ancak bu sistem yürürlüğe girdikten sonra öğretmenlik eğitimine başlayacak adaylar için uygulanabilirdi.
Aksi hâlde bu uygulama, bireylerin geçmişte yaptığı tercihlerden dolayı cezalandırıldığı bir sisteme dönüşür.

3.Pedagojik Çelişki: Öğretmen Aynı Anda Hem Yeterli Hem Yetersiz İlan Ediliyor.

AGS’nin en temel çelişkisi şudur:
Öğretmenliğe yeterli görülen birey, aynı anda yetersiz ilan edilmektedir.
Bu yaklaşım; Meslek kimliğini zedeler, Öğretmenin özgüvenini aşındırır, Öğretmenliği uzmanlık alanı olmaktan çıkarıp “sürekli sınanan” bir statüye indirger.

Pedagojik açıdan bu sürdürülebilir değildir.
Çünkü kendini yetersiz hisseden bir öğretmen, nitelikli eğitim üretemez.

4.Ölçme–Değerlendirme Sorunu: AGS Ne Ölçmektedir?

AGS, öğretmenlik becerisini ölçmemektedir.
Öğretmenliğin asli unsurları şunlardır:
Sınıf yönetimi, Öğrenciyle iletişim, Pedagojik sezgi,
Ahlaki örneklik, Kriz ve rehberlik becerisi...
Bunların hiçbiri sınavla ya da akademi süreciyle ölçülemez.
Bunlar sahada, pratikte, uygulamayla ölçülür.
Bu nedenle AGS, ölçemediği şeyi ölçüyormuş gibi yapan bir sistem olur.
Bu durum bilimsel açıdan ciddi bir problem oluşturmaktadır.

5.Ücretli Öğretmenlik Gerçeği: Asıl Sorun Görmezden Geliniyor
Bugün Milli Eğitim Bakanlığı yaklaşık 90 bin ücretli öğretmeni,
asgari ücretin altında, güvencesiz biçimde sınıflara sokmaktadır.
Bu tablo ortadayken,
“10 bin öğretmeni nitelikli yetiştireceğiz” söylemi inandırıcı değildir.
Eğer sorun nitelikse:
Ücretli öğretmenlik neden hâlâ devam etmektedir?
Aynı diplomaya sahip insanlar neden iki farklı statüde çalıştırılmaktadır?
Bu mesele pedagojik değil, istihdam mühendisliği problemidir.

6.Meslek Onuru ve Toplumsal Çözülme
Öğretmenin itibarı zedelenmişse, eğitim sistemi sürdürülemez.

Öğretmeni sürekli sınayan, bekleten, değersizleştiren bir sistem; kendi toplumun geleceğini inşa edemez.
Tarih bunun şahididir.
Fatih Sultan Mehmet döneminde muallimler, vakfiyelerde en yüksek maaşı alan, toplumun önünde yürüyen insanlardı. Çünkü güçlü devletler bilir ki: Öğretmeni yücelten toplumlar yükselir;
öğretmeni yoran toplumlar çöker.

AGS, kuruluş felsefesi ve mevcut şartlar itibarıyla;
Eğitimin niteliğini artıran bir reform değildir.
İstihdamı erteleyen bir denge politikasıdır. Öğretmeni güçlendirmez, yıpratır.
Sorunu çözmez, öteler.

Eğitim reformu;
öğretmeni yeniden öğrenci yaparak değil,
öğretmeni merkeze alarak yapılır.

Son Soru (Cevabı Olan Var mı?)
Asgari ücretin altında çalıştırılan,
bir kısmı önlisans ve öğretmenlik mezunu olmayan 90 binin üzerinde ücretli öğretmen varken,
kayda değer öğretmen açığı bulunuyorken;
Bu öğretmenler istihdam edilmeden, öğretmen yetiştiren eğitim fakülteleri neden hâlâ öğrenci almaya devam etmektedir?
Bu bir eğitim politikası değil; paradokstur, samimiyetsizliktir ve vebaldir.
Bana öğretmenin itibarını göster, sana toplumun yarınını göstereyim.

Vesselam...

Engin GÜLTEKİN

Eğitimci-Yazar-Sosyolog

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR