Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Oktay YILMAZ


Ahlaksız Dindarlık Mümkün mü?

Oktay Yılmaz'ın yeni yazısı...


İlahî dinlerin ortak amacı, insanı tevhide, adalete ve ahlaka yöneltmektir. Özellikle İslam, bu bütünlüğün zirve ifadesidir. Din yalnızca ibadetlerin mekanik tekrarından ibaret değildir; esas gayesi, insanda ahlakî bir inşa yaratmaktır. Hz. Muhammed (s.a.v.) risaletini şu veciz sözle özetlemiştir:

“Ben, güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim.”

Bu bakış açısı bize şunu hatırlatır: Ahlaktan koparılmış bir din anlayışı, dindarlık değil, dinin özüne aykırı bir sapmadır.

 

Din ve Ahlak: Kopmaz Bir Bütün

Hz. Peygamber, risalet gelmeden önce toplumunda “Muhammedü’l-Emin” yani “Güvenilir Muhammed” olarak tanınıyordu. İnsanlar en değerli mallarını ona emanet ederdi. Onun tebliği, bu güven ve ahlak zemininde karşılık bulmuş, yakın çevresi de bu nedenle ona ilk iman edenler olmuştur.

Kur’an’ın mesajı açıktır: “Şüphesiz Allah, adaleti, ihsanı ve akrabaya vermeyi emreder; hayâsızlığı, fenalığı ve azgınlığı yasaklar.” (Nahl, 90)

İman ve ibadet, ahlaksızlıkla yan yana olamaz. Ahlak olmadan iman kuru bir iddia, ibadet ise mekanik bir tekrar hâline gelir.

 

Siyasal İslamcılık ve Ahlak Boşluğu

Günümüzde bazı çevreler, İslam’ın temel inanç ve ahlak boyutlarını göz ardı ederek siyasal boyutunu abartılı biçimde öne çıkarmaktadır. Bu yaklaşım, dini yaşam rehberi olmaktan çıkarıp, ideolojik bir retoriğe dönüştürmektedir.

Bu bağlamda muhafazakar siyasetin en fazla istismar ettiği kavramlardan biri “dava”dır. Hakikat ve adalet mücadelesini ifade eden bu kavram, günümüz siyasetinde çoğu kez çıkar hesaplarının ve rekabetin aracı hâline gelmiştir. Yalan, hile, algı operasyonları ve kul hakkı ihlalleri ile hangi davadan söz edilebilir?

Aynı çevrelerin, “savaş hiledir” sözünü bağlamından kopararak ahlaksızlıklarına kalkan hâline getirdiklerine tanık oluyoruz. Oysa bu söz, düşmanla karşı karşıya olunan gerçek bir savaşın stratejik boyutunu ifade eder; siyasî rekabetin ahlaksızlıklarına dayanak olamaz. Zira savaşın bile kuralları, sınırları ve bir ahlakı vardır: mazluma dokunmamak, masumu öldürmemek, emaneti çiğnememek, sözünde durmak…

Siyasal rekabet, düşmanla yapılan bir cihad değildir. Bu, anayasa ve yasalar çerçevesinde yürüyen bir fikir ve proje yarışıdır. Siyasi rakipleri “düşman” olarak görmek hem dini hem siyaseti yozlaştırır.

 

Cemaatler ve İbretler

Yakın geçmişte, din adına faaliyet yürüten kimi cemaatlerin kul hakkını ihlal eden ve türlü ahlaksızlıkları “hizmet” diye pazarlayan uygulamalarına tanık olduk. Din, bu yapılarda araçsallaştırıldı; samimiyet yerini çıkar hesaplarına bıraktı.

Toplum olarak bu tecrübelerden ders çıkarmamız gerekirken, çoğu kez benzer yöntemler tekrarlanmış; böylece ahlakî yozlaşma kısır bir döngüye dönüşmüştür. Sahip olduğu iş yerinde veya yönettiği kurum ya da kuruluşta adaleti sağlamayan, çalışanların hukukuna riayet etmeyen, ahlaka uymayan sözde dindarların tüm toplumda adalet ve ahlakı uygulama ihtimali yoktur.

Bu tablo, şu gerçeği açıkça ortaya koymaktadır: Ahlaksızlık, hangi dinî kisveye bürünürse bürünsün, dine hizmet etmez; bilakis dini kirletir.

 

Sonuç

Din ile ahlak birbirinden ayrılmaz. Ahlaktan yoksun bir dindarlık, tüm dinlerin ve İslam’ın ruhuna aykırı bir çelişkidir. İman ve ibadet, ancak ahlakla bütünleştiğinde sahici bir anlam kazanır. Gerçek dindarlık; imanla, ibadetle ve en çok da ahlakla mümkündür. Ahlaktan koparılmış dindarlık, sadece sahiciliğini kaybetmekle kalmaz, dinin ruhuna yapılmış en büyük ihanet olur.

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR