Engin GÜLTEKİN

Tarih: 13.07.2025 22:35

AHİR ZAMANDA GÜNAHA DÜŞMÜŞ BİR KARDEŞİNDEN RESULE MEKTUP...

Facebook Twitter Linked-in

Nasıl başlasam bilmem... Ama başlamalıyım...

> "Bize bir hal oldu Ey Resûl...

Kitabı hayatımızdan çıkardığımız gün, hayatımızdan ruh da çekip gitti."

50 yaşına varınca, dönüp geriye bakıyorum da, ardımda yorgunluğun ve hüznün omuz omuza yürüdüğü bir ömür kalmış. Bir yanımda kırılmış hayallerin enkazı, diğer yanımda “sırtım” dediğim omuzlardan gelen hançer izleri... Her “can” dediğimde, bir hançer daha işledi sinesine yüreğimin. Ve ben her seferinde "Sende mi Brütüs..." dedim. Tarih tekerrür etti; dostluk bir illüzyon, vefa sadece kitaplarda kaldı.

Zaman avuçlarımdan su gibi akıp giderken, pazarda buz satan o ihtiyarın sesi düşüyor içime her gün:

"Sermayesi her an eriyen bu adama acıyın!"

Benim de sermayem kalmadı Ey Nebi...

Elde kalan sadece bir buçuk metre kefen bezi…

Cep yok, hesap mahşere kaldı.

> "O gün her nefis, neyi öne sürdüğünü ve neyi geride bıraktığını bilecektir." (İnfitar, 5)

Şikâyet değil bu yazdıklarım. Hayata içli bir sitem belki…

Bir sitem ki; hayata pusu kurmuş hayatın ta kendisine.

Ben hiç kırmadım ama çok kırıldım.

Hep affettim ama bazı kırgınlıklar var ki, affın ötesinde yara olarak kaldı kalbimde.

> Ve bazı insanlar var…

Tanıdığıma değil, tanımak zorunda kaldığıma pişman oldum.

Ama Ey Resul, bir de istisnalar var…

Hayatıma mana katan, yolda yoldaş olan, kelimeme muhabbet, gönlüme sükûnet olanlar.

İşte onlar, bu çağın içinde bir geçiş köprüsü gibi.

Buhranlı yüzyılımda kardeşliğe dair hatırladığım son hatıralar…

Ve senin o hasret dolu sözlerin:

> “Kardeşlerimi çok özledim…”

Ashabın hayretle sorar:

— “Biz değil miyiz kardeşlerin ya Resulallah?”

Ve sen cevaplarsın:

> “Hayır. Sizler benim ashabımsınız.

Benim kardeşlerim ahir zamanda gelecekler.

Onlar beni görmeden sevecekler ve görmeden bana itaat edecekler.”

Biz işte o kardeşleriz ya Resul.

Seni görmedik ama sevdik…

Hem de candan, ciğerden…

Ama seni sevenlerin gördüğü işkencelerin bin türlüsünü izliyoruz her ekranda.

Gazze Kerbelâ…

Her yer Aşûrâ…

Damarlarımızda dolaşan kan artık gözyaşımızla karışıyor.

Gel Ey Resul…

Bir hacdan dönermiş gibi, Medine’ye girermiş gibi gir hayatımıza.

Yeniden dirilt bizi.

Senin uğrunda "Anam babam sana feda olsun" diyenlerin mirasına sahip çıkamadık.

Bize bir hal oldu Ey Resul…

Kur’ân hayatımızdan çıkınca, hayatımızdan ruh gitti.

Vefa, ehliyet, liyakat, dostluk ve muhabbet de onunla beraber…

Bir zamanlar dost, dostunun yerine bedenini koyardı hicret gecesi gibi…

Şimdi ise dost, dostuna gül atıyor…

Ama o gülün dikenleri içe batıyor.

Dıştan acı değil, içten kanıyor ümmet.

Ümmet iç kanama geçiriyor Ey Resul…

Hiçbir tabip, gönlümüzün yarasına derman olamıyor.

Çünkü bizim hastalığımız maddî değil;

Gönül yarası, ruh yarası, tevhid yarası...

Her şeyimiz var ama ruhumuz yok.

İsmimiz “Müslüman”, ama hayatımızda İslam yok.

Biz yalnızca seni değil, kendimizi de kaybettik.

Ey Resul!

Acil bir Kur’ân yolu gerek bize.

Karanlıkta kalan kalbimize yeniden ışık, yeniden nefes…

Yeniden Muhammedî bir diriliş…

Nefesini hissedeceğimiz, adını zikrederken yaş olacağımız o gün gelsin istiyoruz.

İşte o gün, bizim yeniden doğduğumuz, kendimize geldiğimiz gündür.

"Bizler senin kardeşlerin değil miyiz ey Resûl?"

Bu sorunun cevabını;

Gözleri yaşlı, elleri dua dolu, yüreği yaralı bir ümmet bekliyor…

 

Selam ve dua ile...

 

      Engin GÜLTEKİN

Eğitimci-Yazar-Sosyolog


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —