Sait ALİOĞLU

Tarih: 02.02.2018 08:26

Afrin Üzerinden "Bazı" Mülahazalar... (1)

Facebook Twitter Linked-in

"Herkes dinine göre..."

Bize ait olan "PKK; TERÖR OLGUSU VE AFRİN" başlığıyla kaleme aldığımız bir yazımız 24 Ocak 2018 Çarşamba günü ´http://www.haberdurus.com/´ da yayımlanmıştı. (1)

O yazımızda, Afrin´e gelinen süreci,  gerek Türkiye içi -FETÖ, PKK´nın Öz Yönetim Macerası, 6/7 Ekim olayları, PKK´ya yönelik çeşitli siyasi ve sosyal çevrenin -ona dost ve düşman- yaklaşımları ve gerekse de, Arap baharı sonrası bölgede oluşan değişiklikler ve bunlara bağlı olarak Suriye´de kendi iktidarını koruma telaşı içerisine giren Esed rejiminin, PKK/PYD üzerinden çeşitli atraksiyonlarını ve bunlara bağlı olarak PKK´nın ortaya koymaya çalıştığı tavırlarını az çok analiz etmeye çalışmıştık.

Bu yazımızda da bu analizlerimizi sürdürmeye çalışacağız. İnşallah...

 

PKK; zincirsiz ve ´gönüllü´ köle...

Başta, bu ülkenin aslî unsuru olan ve artık büyük çoğunluğu ülkenin batısında konuşlu bulunan metropol şehirlerde yaşayan ´Müslüman´ Kürt halkının gerek Suriye için ve gerekse de Türkiye ve kendi esas toprakları için, kırk küsur yıldır bela olmuş. Artık Amerikan emperyalizminin ´zincirsiz ve gönüllü´ kölesi olmuş bulunan PKK ve yan unsurlarına karşı verilmekte olan -bir kısmı yurt içi- askeri mücadele ve operasyonlarla ilgili olumlu kanaat serdetmelerine bakıldığında iyiye doğru bir gidiş vardı.

- - -

Makulata karşı ideolojik körlük...

Toplumun ana karakterinin İslam olduğu düşünüldüğünde, gerek kendini yine ´Müslüman´ olarak tanımlasın, ama PKK gibi laik, seküler, Marksist, İslam düşmanı bir yapıya karşı verilen mücadeleyi, kalkıp ulusalcı saiklerle Kürtlere karşı verilen total bir imha operasyonu olarak görmeye, göstermeye çalışan gruplarla birlikte, bu grupları kendi ´ideolojik´ emellerine payanda kılmaya çalışan müzmin laik/sol, birçok liberal -çoğu aslında hiç liberal olmamışlardı- aydın ve çevrelerin vb. karşı atraksiyonları bir hakikat içermeyecekti.

Bu ülkenin, en başta geçmişte yapılan yanlışlardan dolayı mağdur edilmiş olmalarına rağmen, hem geçmişleri ve hem de Ak Parti iktidarı döneminde yapılan -birçok eksiklik kalmış olsa dahi- iyileştirme çabalarına bakıldığında, bu toprakların, Türklerle vb. birlikte ´makul´ toplumunun önemli bir bölümünü oluşturan Müslüman Kürtlerin, yapılan birçok olumsuz propagandaya, algı operasyonuna ve ´görünür-görünmez´ birçok baskıya rağmen, ülkemin bütünlüğü adına, karar vermelerine bakıldığında, bu durum dost sevindiren ve düşman çatlatan bir noktayı işaret ediyordu.

Makul çizgide duran her iki halk -Türkler ver Kürtler- gibi, başta Katar gibi hem halk bazında ve hem de yönetimleri açısından yönünü Türkiye´ye çevirenlerle birlikte, inanç açısından Sünni paradigmaya sahip, ama devletleri batıya meyilli olan ve her ne durumda olursa olsun Türkiye düşmanlığı ile malul devlet(çik)lerin yönetimi altında yaşayan birçok Ortadoğu halkı gibi, Afrika´da ve dünyanın birçok noktasında umudunu Türkiye´ye bağlamış bulunan Müslüman halkların ve devletlerin, son on beş, yirmi yıldır ve özellikle de Afrin operasyonu üzerinden destek mesajında bulunmaları işin başkalaştığını bizlere göstermekteydi...

Başta Avrupa´nın birçok ülkesinde yaşayan ve bir kısmı da, o ülkelerin vatandaşı olan Müslüman Türklerin, Afrin üzerinden Türkiye´ye destek gösterisinde bulunmaları; bunun yanında, yine içerisinde barındırdığı Türk nüfusla birlikte, Balkanlı Müslümanların, gerek gelinen süreçte ve gerekse de, Amerikan emperyalizmi saikiyle, onun köle ve partneri olan PKK saikiyle Suriye üzerinden gelebilecek tehditlere karşı Türkiye´yi öncelemeleri gösteriyor ki onlar için Türkiye´nin toprak bütünlüğünü koruması, aynı zamanda, umudun daha da yeşermesi, köklenip dal budak salması ve hep birlikte küffara karşı verilen-verilecek olan mücadelenin de olumlu olarak sonuçlanması demekti.

- - -

 

PKK FETÖ´sünü kaybedince...

PKK´nın Türkiye içinde hareket alanı, özellikle de FETÖ´nün bertaraf edilmesi sonucunda daralmaya başlamıştı. O kendi başına buyruk bir şekilde ve FETÖ´nün yerel -askeri ve sivil bürokrasi- yapılanmasından alındığı bilinen destekle başlattığı, ama başına yıkıldığı öz yönetim denemesi sonrası, ayakta kalabilme adına Suriye´de Amerikan emperyalizmi için yapmaya çalıştığı mücadelenin, makul kesim/ler dışında hiç de iyi görülmediği bilinmelidir.

Bundan dolayıdır ki; bu güruh Afrin´e yapılan operasyonuna karşı çıkıyorlardı. Neymiş efendim Afrin´ de Kürtler karşı toptan bir imha yapılıyormuş, Afrin halklar, dinler ve inançlar mozaiğiymiş de miş...

Ne orada hiçbir ayrım yapılmadan Kürtlere karşı bir mücadele vardı, ne de Afrin denildiği üzere bir mozaik olsa dahi -olabilirdi de- PKK gibi seküler Marksist ve İslam düşmanı bir yapının bu mozaiğin değerini, kadr-û kıymetini bilecek kadar hikmet ehli olduğunu iddia etmek tam bir deli saçması ve haddi aşmaktan ibaretti.

 

Temo´yu kim katletti ve kim de suskunluğu tercih etti? 

Madem PKK bir hikmet içre hareket ediyordu, ne diye baştan beri eline silah alıp en başta kendi halkını katlediyor, mabetlerine saldırıyor, camileri yakıp yıkıyordu. Örnek vermek gerekirse, Mişel(Meşal) Temo´yu kim, kimin geleceği(!) için öldür(t)tü dersiniz? "Kürt Geleceği Hareketi Lideri Mişel Temo Kanlı BAAS´ın kirli örgütü El Muhaberat organizasyonunda PKK´lı tetikçiler tarafından Qamişlo´da katledildi." (2)

Temo için 2011 Ekim 2011´de Suriye Qamışlı´da yapılan cenaze töreninde atılan şu slogan hemen her şeyi ortaya koyması açısından kesin ve netti; "Bimre Qatil Esad û Cehşén wi; PKK û PYD" (3)

Dahası Temo gibi, Suriye´de hem Esadlara ve hem de PKK´ye muhalif olan birçok Kürt âlim, meşayıh, aydın, siyasetçi ve Esadlarla birlikte, PKK/PYD´ye karşı olduğu bilinen onlarca Kürt -çoğu da sıradan insanlar- Esadlar adına kaçırılmış, alı konulmuş ve nihayetinde de Temo örneğinde olduğu üzere, PKK tarafından katledilmişti.

 

Merd-î Kıptî sirkatin söylerdi...

Ama bununla ilgili olarak ne Türk medyasında ciddi bir haber ve analiz, ne de kendi geleceğini PKK üzerinden oluşturma telaşı içerisinde olup PKK´ya yakın durmaya çalışan Kürtçü zevat ve bunlara bağlı olarak, sol çizgide bulunan ´Türkiyeli´ birçok çevre, grup ve klikten de PKK´ya karşı bir çıkış varit olmamıştı.

Yani anlayacağımız, hemen herkes dut yemiş bülbüle dönmüştü. Sözde konuşanlarda, bunda cinayete, eza ve cefaya rağmen, işi geçiştirme yoluna gitmiş ve hep ´amalı, mamalı´ ifadelerle "Merd-î Kıptî sirkatin söyler" misali yan yatıp çamura batmıştı.

Suriye Kürdistanı´nda, sadece katledilen, yerinden, yurdundan çıkarılan, sürgün edilen, partisi kapatılan, sivil toplum örgütü işlevsiz bırakılan sadece bir Temo değildi ki, ta 2005´lerden bu yana gerek oğul Esed ve gerekse de onun Suriyeli ´rejim muhalifi´ Kürtler´ in enterne edilmesinde, rejimim maşası olmaya başlayan PKK/PYD´den başkası değildi.

Hele bir de güya çıkışı açısından Arapların -Suriye´de Kürtlerin, Irak´ta Türkmenlerin vb.- kendi diktatörlerinden kurtulma düşüncesi olarak doğan Arap Baharı sürecinin Suriye kısmı, Esedlerin kimyasal bombalarıyla, kitle imha silahlarıyla Suriye´nin tümünde uyguladığı ve devam ettirdiği, vahşet, aynı zamanda Kuzey Suriye´de onun maşası olan PKK tarafından kara kışa tahvil edilmektedir.

 

Barışsever (!) taife, DAEŞ için niye ´ateşkes´ istememişti sahi...

Askerin hedefi Afrin olunca, barışsever(!) taife hemen ´Operasyonlar dursun, ateşkes sağlansın, barış olsun!" ayağına yatmaya çalıştılar.

Madem barış güzel, en güzel bir şey ve ateşkes sağlanması isteniyordu ise, o zaman Amerika, oluşturulan koalisyon güçleriyle DAEŞ´i yok etmek adına, Musul´la, Deyrizor´a ve Rakka´ya karşı saldırı kararı aldığı, saldırıları başlattığı ve DAEŞ mevzilerine bomba yağdırdığında, bu barışsever (!) güruh niye, DAEŞ´in güvenliği ve güvende kalması için, harekete geçmemişlerdi (!)

Bu güruhu gerek Gezi kalkışmasında gerek kanlı geçen 1 Mayıslarda, Sivas olayları ve PKK´nın Başbağlar katliamı ile birlikte, yine onun birçok katliam girişiminde ve en son 6/7 Ekim olaylarında ya ortaya koydukları rol ya da PKK´nın her kan dökücü eyleminde, ona yönelik en basitinden dahi olsa, PKK´ye yönelik olarak ´sen katilsin!" imasında dahi bulunmadığının oluşumunda etkili olan sığ bir mantığı ve mantaliteyi görmekte ve müşahede etmekteydik.

 

Rusya olmayınca, kölelik ibresi bu kez Amerika´ya çevrilmişti... 

Batıya kul köle olduktan ve onlar adına gerek İslam dünyasının birçok yerinde gerek Ortadoğu´da ve gerek se de -şimdilik kaydıyla- Suriye/Afrin üzerinden, Rusya´ya kölelik olmadı bari, bu kez aynı kölelik Amerika için olsun düşüncesi, düşünceden ziyade, PKK´nın ve onun gibi düşünen şahısların, grupların, örgüt ve yapıların, baştan beri tercih edegeldikleri seküler kaygılarla batılı paradigmalardan yana durarak, kendilerini onlara pazarlama dürtüsü içerisinde değerlendirilebilirdi.

 

Operasyona karşıt ve taraf olanlar...

En başta belirtelim ki bundan önceki dönemlerde, PKK´ya karşı yapılan yurt dışı (Kuzey Irak) operasyonları dışta tuttuğumuzda, yurt içinde yapılan hemen her operasyonun, sahiden PKK´ya mı karşı yapıldığı, yoksa mücadele ediliyor diye bir imajı oluşturmak için mi yapıldığı sorusu önem kazanmaktaydı.

Ki yapılan bu operasyonların tamamına yakını Kürt toprakları -yurt içi ve yurt dışı- üzerinde yapılıyordu.

Bundan önce, daha doğrusu Afrin´e kadar ki süreçte operasyonlar yapıldığında, olayı ya küllî yanlış (!) anlama, o topraklara ve insanına hem ´Türk´ün merhametini hem celalini ve hem de o yerleri, haddi aşarak, karşı taraf PKK olduğu halde, topyekûn bir halkı cezalandırma ve sözüm ona adam etme gibi absürt, şoven ve her iki halkın kalıcı birlikteliğini -bilerek ve kasten- sabote etme gibi bir handikap içeriyordu.

Her zaman ve neredeyse her yerde olduğu üzere, birçok sivil toplum kuruluşları tarafından, çoğu kez de haklılık durumu birbirine karıştıracak oranda, yapılan operasyonlara yönelik karşı çıkışlar oluyordu.

- - -

Bir dil doğruya hizmet etmiyorsa eğer...

Eğer ki yapılan operasyonlar, bir haklılık temeline dayanıyor idi ise ve buna rağmen, operasyona taraf olan ve bizzat -yetkili ve yetkisiz- bir durumda operasyon grubu içerisinde birçok zevatın, adeta düşman ülkesine gelmişçesine, "Biz geldik Ey Kürtler, korkun ve titreyin´ ya da ´Türk´ün gücünü göstereceğiz!´ yolu, ama doğruya hizmet etmeyen bir yaklaşım işin içerisinde ise, operasyona karşı çıkışlardan ziyade, o operasyon, bizzat uygulayıcıları eliyle yanlışlık temeline oturtuluyordu.

Bunu en son örneğini HDP ve PKK/YDH´in öz yönetim uygulamasına karşı yapılan operasyonlarda, tarihten bugüne, Türk nüfusun ya hiç olmadığı ya da birçok sosyolojik, siyasi durum sonucunda az da olsa bulunduğu, ama hakşinas olunması gerekirse, nüfus çoğunluğu Kürt olan o topraklara, onları yok etmek için gidiliyor ve giriyordu imajında görüyorduk.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —