“Zülal” / "زلال", kulağa hoş gelen, zarif ve anlamlı isimlerdendir. Benim de özellikle sevdiğim bir isimdir.
Zülal; dilimize Arapçadan geçmiş, hem şiirlerde hem de günlük hayatta kullanılan, estetik bir kelimedir. Anlamı: saf, berrak, tatlı, serin ve hafif sudur. Arapçada aynı zamanda bir şeyin katıksız, arı ve duru hali için de kullanılır.
Osmanlı Türkçesinde “ze, lâm, elif ve lâm” harfleriyle yazılır. Arapçada da aynı şekilde yazılır ve özel kullanımlarda başına elif-lâm takısı (lam-ı tarif) da getirilebilir.
Kelimenin şiirimizdeki yeri oldukça köklüdür. Divan edebiyatında birçok şair, “zülal” kelimesini hem hakiki hem mecazî anlamda kullanmıştır. İşte birkaç örnek:
“Şu söz kim ola misal-i kelâm-ı ehl-i kemal
Selâsetinden hâcil ola selsebîli zülâl.”
(Necâtî Bey)
“Zülâl-i midhâd ile öyle safvet buldu endîşem
Ki reşkinde bulandı çeşme-i âb-ı ter elmas.”
(Enderunlu Fâzıl)
“Olmuş zülâl-i vuslatına teşne bir mehîn
Serçeşme-i muhabbete âb-ı revân iken.”
(Seyyid Vehbî)
Zülal kelimesi, Divan şiirinde çeşitli terkipler içinde de karşımıza çıkar. Bunlardan bazıları:
Zülâl-i çeşm-i dil: Gönül çeşmesinin berrak suyu
“Zamîr-i cevher-i küll gibi saf iz‘ânı
Zülâl-i çeşme-i dil gibi pâk güftârı.”
(Nef‘î)
Zülâl-i la‘l: La‘l (kırmızı değerli taş) gibi saf ve kırmızı – burada sevgilinin dudağını nitelendirir.
“Şifâ-yı vasl kadrin hecr ile bîmâr olandan sor
Zülâl-i şevk zevkin teşne-i dîdâr olandan sor.”
(Fuzûlî)
Zülâl-i merhamet: Merhametin berrak, saf suyu
“Zülâl-i merhametin reşhasıdır âb-ı hayât
Bahâr-ı mekremetin katresi yem-i ummân.”
(Cinânî)
Zülâl-i vasl: Kavuşmanın saf, lezzetli suyu
“Her kimin takdîrden mahsûdu öz kadrincedir
Ehl-i ‘ışk ister zülâl-i vasl, zâhid selsebîl.”
(Fuzûlî)
Zülâlî: Yumurta akı gibi saf ve duru
“Ol kadar saf u revân-perver ki lâyiqdır desem
Selsebîl-i fikretin âb-ı zülâldir sözüm.”
(Yenişehirli Avnî)