İmam Ali’den başka hiç kimse ayağa kalkıp da “ben sana bu işte yardımcı olurum” dememişti. Peygamber (sav) bu sözünü 3 kere tekrar etmesine rağmen, her üç defasında da İmam Ali kalkıp o cevabı vermişti! O dönemde de İmam Ali, 12 veya 14 yaşlarındaydı! Sonunda Nebi, İmam Ali’ye “benim bundan sonra vasim ve halifem sensin” dedi! İşte “halife” ve “vasi” isminin geçtiği bir tek rivayet budur!...
Malumdur ki o dönemde Nebi’nin elinde devlet diye bir şey yoktu! Devleti, Medine’ye hicret ettikten sonra kurdu! Dolayısıyla Nebi’nin o sözden kastı, imam Ali’nin insanları Allah’a davet etmede halifesi ve vasisidir!
Yani senin elinde bir şirket ya da bir mahalle vardırsa birine “bu benim halifemdir/vasimdir” dediğin taktirde o şahıs, orası için senin halifen ve vasin olur! Ya da soyun için halifen/vasin olur! Onun dışında başkaları ya da başka mekanlar için halifen ve vasin olmaz! Buna felsefede “Hükmün konuyla uyumluluğu/Münasebtü’l- Hüküm meel mevzu” derler! Yani ilk dönemlerde Nebi, yalnızca Nebi idi! “Hâkim/Yönetici” değildi! Yalnızca semavi bir mesajı vardı ve o mesajı (dini), insanlar arasında yaymak ve genişletmek istiyordu!
O dönemde Nebi kabilesine diyor ki; “kim beni bu nübüvvet konusunda desteklerse, benim aşiretim içerisinde getirdiğim bu dini yayma ve genişletme hususunda, o benim vasim ve halifemdir!”
Dolayısıyla, o ilk dönemlerde Nebi’nin elinde devlet yoktu ki onu yönetme hususunda birini kendine halife ve vasi seçmiş bulunsun! İmam Ali’ye “sen benim halifemsin” dediğinde, yani “dini yayma ve genişletme hususunda benim vasim ve halifemsin” demek istemiştir! “Hükümeti yönetmek için benim halifemsin” demek istememiştir!
Şiilerin hatası şuradadır:
-“Şii alimler Nebi’nin bu hadisi ne zaman söylediğine bakmıyorlar! Şayet Nebi bu hadisi Medine’de söylemiş olsaydı, makul karşılanırdı, çünkü Nebi Medine’de devleti tesis etmişti!”
Sonuç olarak şunu söyleyeyim ki, Şiiler ile Sünnilerin hilafet konusundaki bu ihtilaflarının kökünde, makul bir gerekçe yoktur! Daha doğrusu birbirleriyle düşmanlık yapmayı gerektirecek bir neden mevcut değildir! İtiraf ediyoruz ki, 3 halifenin yönetimleri meşrudur ve Allah Teala her üçünün de mükafatını versin! Çünkü onlar İslam’ı korudurlar! Şayet Şiilerin iddia ettikleri gibi imam Ali Sakife’de bulunsa ve hilafeti elde etseydi, ilk günden itibaren İslam dini imha edilmiş olurdu! Çünkü insanlar imam Ali’ye düşmanlık besliyorlardı ve İmam Ali’nin cahiliye dönemindeki müşriklerden döktüğü o kanlar mukabilinde Kureyş sessiz kalmayacaktı!
Burada, Şiilerin de sürekli küfürler yağdırdığı çözmemiz gereken tek bir meselemiz kaldı ve onu da burada açmamız gerekir! O da şudur:
-“Şeyh Ticani olarak bilinen bu Tunuslu Sünni kökenli alim, bu hadisten sonra Şii ekolüne geçmiş ve onunla ilgili bir de kitap yazmıştır! Yani onun Sünnilikten Şiiliğe geçişine bu hadis sebebiyet vermiştir!
Şeyh Ticani sürekli olarak münakaşalarını bu rivayet üzerinden yapmaktadır! Söz konusu rivayet “Nebinin vasiyeti” ya da “Kırtas hadisi” olarak bilinir! Nebi (sav), o sözünde şöyle demiştir:
-“Size bir vasiyet yazmam ve benden sonra asla sapıklığa düşmemeniz için bana bir kağıt ve kalem getirin!”
Sahih-i Buhari ve birçok diğer hadis kaynaklarında da yer aldığı üzere, Nebi’nin bu sözüne Ömer b. Hattab karşı çıkmıştır! Ticani ve bunun gibileri Ömer’in bu davranışı karşısında şöyle düşünmeye başlamışlardı: “Nasıl olur da Ömer Nebi’ye muhalefet edebilir? Demek ki Nebi, İmam Ali’yi kendi yerine vasi ve halife olarak tayin etmek istiyordu, bunu da Ömer fark edince ona karşı çıktı!”
Yani Şia diyor ki, Nebi şöyle dedi: “Bana bir kâğıt ve kalem getirin, size öyle bir vasiyet yazayım ki, benden sonra asla sapıklığa düşmeyesiniz!” Dolayısıyla Ömer de buna engel olduğu için ümmet içerisindeki tüm sapkınlıkların nedeni o oldu! Yani Ömer bırakmadı ki Nebi bir vasiyet yazsın! Şayet Nebinin bir vasiyet yazmasına müsaade etseydi, bizim hepimiz ümmet olarak melek olurduk vs.! Çünkü Nebi, “benden sonra asla sapıklığa düşmeyesiniz” diye söylemişti! Ya da kimi rivayetlerde Ömer’in: “Nebiye hastalığı galip gelmiştir, ne konuştuğunu bilmiyor vs.” diye de söylediği geçer! Yani Ömer’in orada ne söylediği ile ilgili farklı rivayetler vardır! Örneğin şöyle dediği de nakledilir: “Nebi’ye ağrıları galip gelmiştir! Onun o yazısına ihtiyaç yoktur!” vs.
Ömer bu sözü söylediğinde, orada bulunan 10-15 kişi arasında tartışmalar başladı! Bir kısmı Ömer’i destekledi ve kâğıt kalem getirmeye gerek yoktur dediler, bir kısmı ise Nebi’yi savundu ve kâğıt kalem getirilmesinden ve vasiyet yazılmasından yana oldular! Nebi’yi destekleyenler Ali, Abbas, Zübeyir vs. gibileriydi! Ticani açısından ümmet içerisinde baş gösteren sapıklığın sebebi, Ömer b. Hattab’ dır!
Ben şahsen bu konudan şu sonucu çıkardım:
Şayet bu konuya uygun bir görüş belirtmek istiyor isek, Sünni-Şii vs. nin görüşlerini ciddiye almadan nötr bir şekilde konuyu ifade etmek gerekirse, bu olayda şunu gördüğümü söyleyebilirim!
-“Ömer b. Hattab, Nebi’nin o teklifine muhalefet etmek ile sapıklığın sebebi olmadığı gibi, aksine “İslam dininin” bekasına da sebebiyet vermiştir! Çünkü:
Birincisi:
Nebinin, imam Ali’nin halife olacağına dair öyle bir vasiyette bulunacağı belli değildir! Kim böyle bir şeyi iddia ederse, ona şu söylenir: “Sen bunu nereden biliyorsun? Acaba Nebi’nin kalbine mi girdin?”
Nebi: “Bana bir kâğıt kalem getirin size bir vasiyet yazayım” demişti. Ama yazmadı! Bu taktirde ey Şii alimleri! Siz Nebi’nin, imam Ali’nin hilafetine dair bir vasiyet yazacağını nereden biliyorsunuz? Bu bir ihtimal değil midir?
Evet, Ömer de zeki bir insandı! O da Nebi’nin böyle bir vasiyette bulunabileceği ihtimalinde bulunabilirdi! Ve biliyordu ki, şayet Nebi öyle bir şeyi vasiyette bulunur ise, işler hepten berbat oluverecektir! Ve bir ihtimal bundan dolayı da konuşmaya başlayıp muhalefette bulunmuştur! Fakat böyle bir vasiyette bulunabileceği malum değildi dedik. Yani bu durum, yakinlik/kesinlik sınıfından değil, ihtimaller sınıfındandır!
İkincisi:
Ey Şii alimleri! Siz diyorsunuz ki, imam Ali’yi Allah ve Resulü Gadir-i Hum denilen bölgede hilafete tayin etti! Hem de 120 bin hacının huzurunda! Yani İmam Ali’ye 120 bin kişi biat etti! Böyle bir durumda, Nebi’nin yazacağı o vasiyetin gücü ne olurdu ki?
Diğer bir ifadeyle: 120 bin kişinin huzurunda hilafeti onaylanan birinin, 10 veya 15 kişinin huzurunda halife oluşunun yazılması ne anlam ifade ederdi ki? Çünkü İmam Ali’ nin hilafeti 120 bin kişinin huzurunda artık netlik kazanmıştı!
Şiiler diyorlar kİ:
-“Ey Nebi! Rabbinden sana indirileni tebliğ et! Eğer bunu yapmazsan O’nun mesajını iletmemiş olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır!” (Maide :67) ayeti Gadir-i Hum’ da nazil oldu! Nebi de bu ayeti bir kalabalık topluluğun önünde açıkladı. Ve yine bu ayete istinaden İmam Ali’yi o topluluğun önünde kendi yerine halife tayin etti! Buna karşılık, Nebi’nin yazacağı o vasiyet ne işe yarayabilirdi ki?
Yani Gadir-i Hum’ da ki 120 bin insan Nebi’nin sözünü dinlemedikten sonra, bu 10-15 kişinin huzurunda yazılan vasiyetname mi dinlenecekti? “Alın bu yazıyı bir suyun içerisine koyup için” diyeceklerdi! Böylece o vasiyeti de bir kenara atacaklardı! Diğer bir ifadeyle; şayet aleni olarak 120 bin kişinin huzurunda atanan bu şahsı o dönemin Müslümanları halife olarak kabul etmiyorlarsa, artık ne yapılabilir ki?
Üçüncüsü:
Şayet illa da peygamber vasiyet yazmalıydı dersek, peki o taktirde şu Kuran’ı nereye koyacaktık? Kuran: “Biz kitabı sana her şeyin açıklayıcısı olarak nazil ettik” (Nahl:89) demiyor mu? Ve yine Kuran: “İnsanlara hidayettir” (Bakara: 185) değil midir?
Yani, ya diyeceğiz ki bu Kuran noksandır ve Nebi’nin yazacağı o vasiyet Kuran’ı tamamlayacaktı! Böyle bir durumda da şu sorunun cevabını bulmamız gerekecekti: Şayet Kuran kâmil ise ve: “Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim, size nimetimi tamamladım, sizin için din olarak İslamiyet’i beğendim!” (Maide:3) diyorsa, demek ki bu Kuran ve din kamildir! Ve Nebi de: “Size bir vasiyet yazayım ki benden sonra ebedi olarak sapıklığa düşmeyesiniz” diyorsa, o taktirde, şayet Nebi’nin yazacağı o yazı Kuran’da mevcut ise, artık o yazıyı yazmasına ihtiyaç kalmaz! Ve şayet Nebi’nin yazacağı o yazı Kuran’da mevcut değil ise, demek ki Kuran eksiktir! Yani Kuran geride eksik bir şey bırakmıştır ve onu söylememiştir!
Kısacası, şayet Nebi’nin yazacağı şey, Kuran’da mevcut ise, onun o yazıyı yazmasına ihtiyaç yoktur!
Şu hususun da bilinmesinde yarar vardır:
- “Şayet Nebi, yazacağı o vasiyetinde iimam Ali’nin halife olması gerektiğini belirtmiş olsaydı dahi, o dönemin Arapları yazılan o vasiyeti ciddiye almayacaklardı! Yani Nebi’nin o günlerde o denli karizmatiği, gaybi yardımı, keramet ve mucizeleri, vahiy alışı vs. olmasına rağmen, Medine halkının neredeyse üçte biri münafıktı! Acaba Nebi, o özellikleriyle birlikte onların arasında bulunmasına rağmen ona teslim olmayıp, fakat teslim olmuş gibi gözükenler (münafıklık edenler), onun o yazısından ötürü halife olan o şahsa mı teslim olacaklardı? Çünkü Kureyşliler yeni İslam’a girmişlerdi! Hatta Hicaz yarım adasındaki yaşayan halk, Nebi’nin kendi döneminde bile irtidat etmeğe (İslam’dan çıkmaya) başlamışken, Nebi’nin yazacağı o vasiyeti imam Ali’nin hilafetini teyit etmek için yazılmış olsaydı dahi, imam Ali’nin pek de taraftarı olmamasından dolayı asla bir işe yaramayacaktı! Zira tecrübe ile sabit olmuştur ki, Ali’nin etrafında samimiyetle ona taraftarlık edebileceklerin sayısı, 4 kişiden fazla değildi! Onlar da Ammar, Mikdat, Ebu Zer ve Selman idi! Peki İmam Ali bu 4 kişiyle gidip Kureyş, münafıklar vs. ile savaşabilir miydi?
Açıkçası bu konuya şu cevabı verebiliriz:
-“Ömer b. Hattab’ın Nebi’ye muhalefet nedeni aslında şudur: Nebi (sav) ölüm döşeğinde iken 10-15 tane sahabenin ileri gelenleri onun etrafında toplanmışlardı! Bu durum, her toplum liderine karşı yapılan bir saygının gereğidir! Örneğin Lenin de öldüğünde politbüro üyelerinin önde gelenleri ve asıl yönetimde yer alan insanlar da onun ölüm döşeğinin etrafında toplanmışlardı. Yani yoldan geçen normal insanlar bir toplum liderinin ölmek üzere olduğu odaya gelip onun başı ucunda toplanmazlar! En yakınları ile dava arkadaşları o odada bulunurlar! Örneğin merhum imam Humeyni’nin hasta hanedeki ölüm döşeğinin etrafında oğlu Seyit Ahmet, o günkü Cumhur başkanı Rafsancani, eşi, kızı, özel adamları ve yönetimin en üst düzeydeki şahsiyetleri yerlerini almışlardı!
Nebi de odasında can veriyordu! Her sahabe değil, özel sahabesi ve yakınları orada bulunuyordu!
Nebi vasiyet yazmak için kalem kâğıt istediğinde, zannetmeyiniz ki bir tek Ömer b. Hattab ona muhalefet etti! Hayır! Odada bulunanlar ikiye bölündü. O ikiye bölünenler arasında tartışma baş gösterdi! Yani Nebi’nin odasında yer alan seçkin sahabesi arasında, Ömer’in dışındakilerden de Nebi’nin bu talebine karşı çıkanlar oldu!
Peki neden karşı çıktılar?
Karşı çıkmalarının nedeni şuydu:
-“Hilafet konusu, dünyevi bir konudur! Sahabe de Nebiye dünyevi meselelerde muhalefet etmeyi alışkanlık haline getirmişlerdi! Askeri, siyasi ve ekonomik meselelerde (yani Allah’tan vahiy alarak indirilmeyen konularda) Nebi’nin görüşlerine muhalefet ediyorlardı! Nebi bu vasiyeti Allah’ın emri üzere yaptığını ifade etseydi ve: “İnneni evsi minellahi/Ben bu vasiyeti Allah’ın emri olduğu için yazacağım” deseydi, ona kesinlikle muhalefet etmek söz konusu olmazdı! Nebi orada: “Üridü en ektübe leküm/Ben sizin için bir vasiyet yazmak istiyorum!”dedi. Yani bu benim görüşümdür dedi! Ömer de baktı ki bu bir vahiy değildir ve Nebi kendi görüşü ile bu vasiyet işini halletmek istiyor! O da kendince bu işte bir tehlikenin bulunduğunu sezdi! Şayet Nebi imam Ali’yi vasiyet etseydi, İslam yok olacaktı!
Kısacası Ömer’in Nebi’ye muhalefet etmesi, dini bir muhalefet değildi! Bunun cevabını ne Şii ne de Sünni alimler verememektedirler! Cevap vermede sürekli sıkıntı çekmekteler!
Tekrar söylüyorum: “Hilafet meselesi” dünyevi bir meseledir, Nebi de sahabesine, dini meselelerde değil, “dünyevi meselelerde” kendine muhalefet etme imkânı vermiştir! Dolayısıyla hilafet meselesi dünyevi bir meseledir! Kimi sahabenin de dünyevi bir meselede Nebi’ye itiraz etmelerinin hiçbir sakıncası yoktur! Bunu onlara Nebi öğretmişti ve onların itirazları sonucu da kendi görüşünü değiştiriyordu! Daha iyi ve maslahata uygun bir görüş duyduğunda, kendisi de o görüşe uyuyordu! Nitekim kimi tarihi kayıtlara göre Nebi, bazı itirazda bulunan sahabenin sözlerine uymuş ve kendi görüşünden vaz geçmiştir! Dolayısıyla vasiyet yazma konusunda da Ömer b. Hattab’ın itirazda bulunmasının herhangi bir şer’i sakıncası söz konusu değildir!
İslam tarihinde Nebi’nin bu vasiyeti yazmak istemesi ve Ömer’in buna muhalefet etmesi konusu: “Reziyyet ü yevmü’l- Hamis/Perşembe gününün rezilliği” olarak kaydedilmiştir! Bunun dinen bir sakıncası olmadığı gibi, hatta “cesaretiyle ünlü” olması hasebiyle böyle bir itirazda bulunması, Ömer b. Hattab için vacip bir durumdu da! Yani Nebi’nin yazmak istediği bu vasiyetin önünü alması ve muhalefet etmesi, Ömer’e gerekliydi! Çünkü bununla İslam korunacaktı!
Ömer b. Hattab, imam Ali’ye karşı herhangi bir nefret duygusu taşımamakla birlikte, Arapların ve Kureyşlilerin sonraları bu vasiyet işine uymayacaklarını, sonradan bölünmeler ve savaşlar çıkacağını, Kureyş ile Ensar arasına kavgaların baş göstereceğini, ümmetin parçalanacağını ve bu vasiyet yüzünden yeni filizlenmekte olan bu dinin kuruyup gideceğini çok iyi biliyordu!
En son olarak şunu da arz edeyim ki; Hz. Nebi (sav) Arap’ın imam Ali’ yi sevmediğini çok iyi biliyordu! Bundan dolayı da onun hilafetini teyit için böyle bir vasiyet yazacağı belli değildi!
İkincisi: Şayet Ömer bunu bilerek, o vasiyeti yazmaya muhalefet etse dahi, hüsn-i niyetinden dolayı karşı çıkmıştır! Daha doğrusu sonradan fitne ve savaşların çıkıp, İslam’ın ilk doğduğu günden itibaren yok olup gitmesini önlemek için bu vasiyet yazma işine muhalefet etmiştir!

