Cafer AKDENİZ

Tarih: 08.06.2022 12:10

İNSAN EKONOMİNİN KÖLESİ Mİ?

Facebook Twitter Linked-in

Bu gün fahiş fiyat artışı, enflasyon, zam toplumu yaşayamaz hale getirdi, insanların bir kısmı sınırsız zenginliğe kanat çırparken, bir kısım insanımız açlık sınırının altında kara kara düşüncelere dalarak çocuklarını ve geleceğini düşünmekte…

Son iki yıldır zengin daha zengin fakir daha fakir oldu, elinde bir miktar malı olan zengin sınıfa dahil olurken, elinde her hangi bir malı olmayan yeni bir hayat kurmaya çalışan genç nesilden de yeni bir fakir sınıf oluşmaya başladı.

Dengeli gitmeyen ekonomik ortamlarda maalesef adaletsiz ortamları da beraberinde getirmekte,

Manevi durumu iyi olan toplumlar emek ve çaba harcadığında rızkın Allah’tan geldiğini kendisinin ve çocuklarının rızkının Allah’a ait olduğunu bilir, kargaşaya veya bunalıma batı toplumlarına göre daha az düştüğünü görmekteyiz.

Diğer yandan bizim gibi dine inanıp dini yaşamayan toplumlarda insanların ekonomik ahlakı yerlerde sürünüyor.

İnsanlar hayattan tat ve zevk almak için imkanları sınırlı olsa dahi pahalı hayata özeniyor veya özendiriliyor.

Evet batı ortamına göre doğu ülkelerinde gelir düzeyi ucuz olunca hayatta batıya göre daha ucuz olmalı, ama yerleşik insanlara göre yaşam daha pahalı olmasına rağmen satışlar çoğalıyor burada da ayrı bir terslik var, ters orantılı olması gerekirken öyle olmuyor.alım gücü düştükçe satışlar ve fiyatlarda düşmesi gerekirken mal düşmüyor, şunda Türkiye’de her marka araba için insanlar sıra bekliyor, hatta daha ilerisi on trilyonluk arabalarda 6 ay sıra veriliyor. Lüks evler genelde büyük şehirlerde olmak üzere fahiş fiyatlarla yok satıyor, en düşük fakir beldelerde bile en lüks evler bu krizlerde ekonomik buhranda sahibini buluyor.

Mal yükseldikçe alınmaması gerekirken vatandaş daha çok alıyor.

Bu çağa ayrı bir isim konulmalı mesela zenginlerin duymayan şükür etmeyen çağı,

Pandemiyle birlikte global dünya yeni bir ekonomik çağ yaşıyor, hiç satılmayan mallar bile bir kaç katına satışa çıkarılıyor

Tarihte malın alıcısı olmayınca mal düşerdi şimdi malın alıcısı olsun olmasın mal yükseliyor.

İnsanlar dinle rızık arasında bir çelişki yaşıyor, Allah rızkınızın kefiliyim, ama dininizin kefili değilim derken insan ise bunu yanlış algılamanın bedelini ödüyor. Çünkü insan dini için çaba sarf edip yaşaması gerekirken, dini Allah’a bırakmış yaşamını paraya endekslemiş Allah’ın rızık konusundaki garantisini unutmuş, İslam insana şunu aşılar eğer siz öncelikli olarak Allah’ın dinine yönelip yaşarsanız Allah’ta size çaba sarf ettiğinizde yanında rızkınızı da verir, yok eğer önceliği ekonomiye verip dini unutursanız her ikisinden de mahrum kalabilirsiniz. Şartlar nasıl olursa olsun Allah Teâlâ’ya karşı sürekli bir güven ve itimat halinde olmak ve rızkı veren’in sadece Allah olduğu bilinciyle hareket etmek gerekir.

Çalışmak, çabalamak, tedbir almak gibi davranışlar rızkın gerçek sebebi değildir. Rızkı veren yalnızca Allah’tır. Ötesi vesilelerdir. Gerçek rızık verenin Allah olduğu bilincine sahip olduktan sonra, gösterilecek gayretler bir anlam kazanır. Rızkı, çalışma ve gayrete bağlamak ise, sebebi, yaratıcı yerine koymak gibi büyük bir yanlışa götürür. Çünkü âyette de beyan buyurulduğu gibi “Yeryüzündeki bütün canlıların rızkını ancak Allah verir” (Hud süresi 11)

Çalışma ve rızık aramanın tevekküle ters düştüğünü değil, tam aksine, sabahları boş kursakla fakat endişesiz olarak rızık aramaya çıkan kuşların rahatlığı ve teslimiyeti içinde, yersiz birtakım düşüncelere ve endişelere kapılmadan nasibini aramayı, boş oturmamayı, tevekkülün gereği saymaktadır. Önemli olan, âlemin rızkını vermeyi tekeffül etmiş olan Allah’a itimadı sarsmamak, gereksiz ve yersiz duygulara kapılmamaktadır. Zira böylesine bir güven sapması, gösterilen gayretlere rağmen, tatmin edici sonuçlara ulaşamamanın sebebi olur.

Kulların rızık konusunda Allah’a karşı tam bir güven içinde olmaları, bu açıdan kuşları örnek almaları ve kendilerini Allah’ın rızıklandırdığı, “rızkını sırtında taşımayan nice canlıların bulunduğu”nu [bk. Ankebût sûresi (29), 60] unutmamaları esastır. Şunu bir kere daha vurgulamak gerekir ki, Allah’a güven duygusu tevekkül, kalpte bulunur. Bu duygu kalpteki yerini koruduğu sürece gayret ve çabalar tevekküle asla ters düşmez. Bir zorluk çıkarsa, bu, Allah’ın takdiri iledir, bir kolaylık olursa, bu da Allah’ın kolaylaştırması iledir. Kul kendisinde bir varlık ve güç görüp işi zora sokmamalı, üzerine düşeni yapmakla yetinmeli, neticeyi daima Allah’a havale etmeli, ondan bilmelidir.

Sonuç olarak İnsan gereği gibi Rabbine kul olursa ticareti, fahiş fiyatı, aşı abartı, aşırı harcama, mal stoklama, ortamın fiyat yükseltilmesi için propaganda yapma hiç bir şekilde ahlaki ve insani değildir çünkü bu gidişatın sonucu olarak tüm toplum zarar etmekte, bunun sonucu olarak fiyatlar yerine oturtulmadığında toplumda ve ticarette güven kaybolur. 

“De ki: “Rabbim dilediğine rızkı bol verir, dilediğine az verir. Ne var ki, insanların çoğu bu gerçeği bilmez.”(sebe 39 ayet)

“Eğer siz Allah’a gereği gibi güvenseydiniz, (Allah), kuşları doyurduğu gibi sizi de rızıklandırırdı. Kuşlar sabahları kursakları boş olarak çıktıkları halde akşam dolu kursaklarla dönerler.” (Tirmizî Zühd 33.)


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —