1948 yılında İsrail kurulduğunda BM, tarihi Filistin topraklarının yüzde 55’ni bu devlete verdi. Bugün tarihi Filistin topraklarının beşte dördü Filistinliler’in elinden çıkmış bulunuyor, Sahil şeridinde bulunan Gazze’nin tamamını da ilhak etmeye çalışıyor. Şimdiye kadar dünyada genel kamuoyu buna “işgal” dendiğinde müttefikti, meselenin işgalden ibaret olmadığı anlaşıldı, Gazze’de uygulanan katliamdan sonra soykırım, sömürgecilik ve tehcir denmektedir. Ve zaten Filistin meselesinin başlangıcında, toprakları işgal edilmiş bir halkın verdiği mücadele yatmaktaydı, Filistin sorunun işgalden ibaret olmadığı artık genel kabul görüyor.
Soru şudur: Bu, özünde beşeriyetin tamamı için tehdit olan ırkçılığın yattığı siyonist İsrail’e karşı Filistinlilerin verdikleri mücadele haklı ve meşru değil mi?
Garip olan şu ki, geçen senelerde Madrit’te masaya oturmaya razı olan ve Oslo anlaşmasını kabul eden Filistinliler, topraklarının yüzde 20’sine bile sahip olamıyorlar. Apaçık ortaya çıkan gerçek şu ki, Madrit, Oslo, BM veya başka bir nlaşma İsrail için geçerli değildir. Bugünkü Filistin Özerk Bölgesi ve bir aldatma, oyalama aracı olarak kullanılan gelecekte Filistin devletine temel teşkil edecek topraklar, İsrail devletinin av sahası içinde bir koruluk hükmündedirler. İsrail burayı harabeye çevirmiş, on binlerce ağacı kesmiş, bütün bağlantıları koparmış, yerleşim birimlerini ve iktisadi faaliyetin yürütüleceği alanları parçalayarak inisiyatifi elinde tutmuştur. Buna rağmen FKÖ, bu adaletsiz, haksız gaspı ve onur kırıcı durumu kabullenmiş olmasına rağmen bir türlü İsrail’e kendini beğendiremiyor; ne İsrail’e ne onu kategorik olarak sınırsızca destekleyen ABD’ye beğendirebiliyor.
Etkili Yahudi lobisinin yönlendirdiği medya perspektifinden Hamas ve İslami Cihat ‘terörist örgütler’ olarak kodlanmaktadırlar. Oysa bu örgütler bugüne kadar İsrail’in dışında ve İsrail’le bağlantılı olmayan eylemler yaptıkları görülmüş değildir. Her işgalci kuvvete göre, toprakları için direnenler ‘çapulcu ve terörist”tir. Anadolu işgal altındayken 19 Mayıs’ta Samsun’a ayak bastığı günden itibaren Mustafa Kemal’in kafasında tek bir şey vardı. Misak-ı Milli sınırları dahilinde işgalden kurtarılmış, bağımsız Türkiye. Bu hedef “Ya istiklal, ya ölüm” şeklinde formüle edilmişti. Eğer Türkiye, FKÖ gibi topraklarımızın yüzde 78’ini işgalci kuvvetlere bırakmaya razı olsaydı bugün ne olurdu? Buna mücadeleye karar verenler yapmadı ve çok ümitsiz gibi görünen şartlarda salt istiklal ve ölümün dışında üçüncü bir şıkkı –hatta manda yönetimini bile- ihtimal dışında tuttuğu için sonunda zafer kazanıldı.
Bazan toprak için ölümü göze almak, o toprağın bağımsızlığı için tek seçenektir. Bu perspektiften, işgal altındaki toprakları bütünüyle kurtarıncaya kadar mücadeleyi göze alan Hamas, İslami Cihat ve diğer örgüt ve yapıların, Anadolu’nun işgalcilerden temizlenmesi için verilen mücadeleye paralel bir mücadele verildiğini söyleyenler temelsiz bir analoji yapmııyor. Ogün başta İngilizler olmak üzere Fransızlar, İtalyanlar ve Yunanlılar bağımsızlık mücadelesini verenlere “çabulcu” diyorlardı, bugün de İsrail ve Amerika yüzkızartıcı işgale, soykırıma karşı mücadele veren Hamas’a ve Hamas’ı destekleyen Hizbullah’a, Ensarullah’a “terörist” diyorlar.
Buna rağmen hiçbir Müslüman veya Filistinli’den “bu topraklardan son Yahudi de sökülüp atılıncaya kadar mücadele sürecektir” sözü duyulmamıştır, “İsrail haritadan silinecektir” diyen İranlılar da, bu topraklardan yahudilerin tamamını etnik arındırma gibi bir niyete ve hedefe sahip değildirler, öyle olsaydı Filistin mücadelesine ağır bedeller ödeyerek destek veren İranlılar, İran’da tek bir yahudi bırakmaz, siyonist İsrail gibi ya yahudileri soykırımdan geçirir veya tehcire zorlarlardı. Yahudilerin ifadesiyle, yahudiler İran’da yüzyıllardır ve bugün güvenlik içinde yaşamaktadırlar.
Hiç şüphesiz bu topraklarda Yahudiler de yaşayacaktır, siyonizme karşı mücadele verilecek, yahudiliği kurucu ideoloji seçen siyonist devlet olmayacaktır, Eğer Tanrı bu toprakları İbrahim ve oğullarına vaadettiyse, İsmail ve çocukları da İbrahimin soyundandır. Ama Yahudi öğretisi, cariye ve siyah Hacer’den olduğu için İsmaili ve çocuklarını mirasta hak sahibi görmez, bu mirasın sadece Sara’dan doğan İshakoğullarına ait olduğunu söyler. Bu apaçık bir ırkçılıktır ve bütün bir savaş stratejisi bu ırkçılık dolayısıyla sahip olunduğuna inanılan hak üzerinde kurulmuştur.
Bugün gelinen noktada Filistin sorunu BM’nin aldığı 242. Karar çerçevesinde çözüleceği, iki devletin yanyana olabileceği düşünülüyordu, halen neredeyse herkesin dillendirdiği formül budur, İsrail’e BM kararlarına uyması için çağrı yapılmaktadır. İsrail öyle bir devlettir ki, kuruluşunu sağlayan BM’nin bugüne kadar hiçbir kararına uymuş değildir, hatta Ekim 2023’ten bu yana açlık tehdidiyle karşı karşıya kalan Filistinlilere yardım tedarik etmekle gröveli BM’nin binalarını dahi bombalamaktadır. Bu , bize BM’nin de pervasızlığı ve cinayetleri karşısında aciz kaldığı İsrail’i kendi dini/milli ideolojisi ve hedefleri dışında hiç kimse durduramaz. Amerika ve batı durdurabilir ama apaçık anlaşıldı ki, Amerika ve batı da siyonizmin etkisinde hareket etmektedirler.
Şimdi sormak lazım: Burada Filistinliler’in, Araplar’ın, Müslümanlar’ın ve İslam dininin suçu nedir? “Mesele dini olmaktan çıkarılmalı” diyenler, hangi noktada çözümsüzlüğü İslam’a yüklenmektedirler?
Kendisiyle iyi niyetlerin tamamanı yok eden İsrail tek bir dilden anlar, o da gücün dilidir.
Mevcut durumda İsrail’i tek başına durdurabilecek tek bir İslam ülkesi yoktur; İran’ın varını yoğunu koyarak yapıp ettikleri ortada. Tek mümkün yol var, o da başta Türkiye, İran, Mısır, Suudi Arabistan ve diğerlerinin ortak hareket edip soruuna hamasi retoriklerle değil, fiili olarak el koymasından ibarettir. Bu ülkeler de kanser gibi bedenlerini ve beyinlerini saran milliyetçilik ve mezhepçilik hastalığından kurtulmadıkça, hepimizin gözü önünde Gazze ve Filistinler açık alan mezbahalarda kurban edilecek, sonra sıra bölgenin diğer halklarna gelecektir. Çünkü siyonistler katliam emrini dinlerinden almaktadırlar, ateist ve deist yahudilerin de bilinçaltında onları motive eden bu dini inançtır.
Filistin sorunu “Arapların, Filistinlilerin, Gazzelilerin, İslam dini veya müslümanların sorunu” değil, beşeriyetin tamamını tehdit eden İsrail sorunudur.
Kaynak: Farklı Bakış