Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Yusuf YAVUZYILMAZ


Diyanet ve Meal

Yusuf Yavuzyılmaz'ın yeni yazısı...


Diyanet İşleri Başkanlığının mealleri denetleme ve uygun görmediği mealleri toplatıp imha etme içeriği ile hazırlanan kanun teklifi tartışmalara neden oldu. Bir yönüyle bu yaklaşım biçimi, tarihsel süreçte fazlasıyla görülen, siyasal iktidarın kendi isteğine uygun bir dini söylem oluşturma gayretinin bir uzantısıdır.

Tartışma bir yönden din –siyaset ilişkilerine işaret ederken, diğer yönden resmi din anlayışı dışında kalan anlayışlara kapıyı kapatmak anlamına geliyor. Oysa bu ilmi olması gereken bir faaliyeti iktidarın sınırları içine hapsetmektir.

Tarihsel süreçte kurulan bütün devletler, kendi iktidarlarını meşrulaştıracak bir dini yorum peşinde olmuşlardır. Farklı yorumları hem epistemolojik hem de ontolojik yönden sakıncalı bulmuşlardır. Bu durum tarih boyunca resmi ve sivil din anlayışı arasında sorunlu bir ilişkinin varlığına işaret etmektedir.

Siyasal iktidarların, kendilerini meşrulaştırmak için dini araçsallaştırmaları, büyük ölçüde, dinin kitleler üzerinde yönlendirici etkisinden kaynaklanmaktadır. Dinin bu gücü hiçbir siyasal iktidarın tarafsız kalamayacağı bir imkandır. Bu durumda siyasal iktidarları eleştiren dini anlayışların yaratması mümkün tahribatları dengelemek için sistemi onaylayan bir dini retorik üretmişlerdir. Kuşku yok ki bu retoriğin ana temsilcileri de resmi din adamları sınıfı olacaktır.

Türkiye’de ilmin onurunu öne çıkaran Diyanet İşleri Başkanları da olmuştur kuşkusuz Mehmet Görmez ve Ali Bardakoğlu da bunlardan ikisidir. Ancak bu isimlerin temsil ettiği damar, bir noktada siyasal iktidarın beklentileri ile farklılaşmıştır.

Diyanetin farklı mealleri yasaklama girişimi üzerinden Ebu Hanife’nin iktidar karşısındaki duruşunun değerlendirmesi gerekmektedir. Büyük alim Ebu Hanife, Emevilerin son Abbasilerin ilk dönemlerinde yaşamıştır.

Ebu Hanife gerek Emevi gerek Abbasilerin devlette resmi bir görev alma önerilerini ısrarla reddetmiştir. Ebu Hanife’nin en büyük endişesi, Emevi ve Abbasi siyasal iktidarlarının yaptıkları eylemleri kendi ilmi otoritesi üzerinden meşrulaştırma gayretiydi.

Ebu Hanife, siyasal iktidarın çıkarı için ilminin araçsallaştırılmasına ve istismar edilmesine asla prim vermedi. İlginçtir Ebu Hanife’ye yöneltilen eleştirilerden biri Sünnet karşıtlığı idi. Sonuçta Emevi ve Abbasi iktidarları bu büyük alimi hapse atarak cezalandırdılar. Resmi devlet görevlisi alimler, Ebu Hanife’nin cezalandırması için fetva verdiler. Bir anlamda onlar resmi İslam’ın, Ebu Hanife sivil İslam’ın temsilcisi idi.

Bugün bir alimin siyasal iktidar karşısında nasıl davranması gerektiğinin ölçüsü Ebu Hanife’nin ölümsüz mirasıdır. Bu miras ilimin onurunu korumak, onu siyasetin aparatı yapmamak açısından hayati bir değere sahiptir.

Ebu Hanife, başında Halifenin bulunduğu bir toplumda eleştirisini şu sözlerle ölümsüzleştirmiştir: “Beni gasp edilmemiş bir toprak parçasına gömün ” Ebu Hanife’nin karşı duruşu, kendini müslüman olarak tanımlasa da bir siyasal iktidarın zulüm işleyebileceğini göstermektedir.

Günümüzde üzerinde durulması gereken ana sorun şudur: “Bir alim siyasal iktidarın baskısı karşısında nerede durmalıdır?” Bu anlamda günümüzün İslam alimleri, aydınları ve entelektüelleri, siyasal iktidarın belirlediği alanda faaliyet göstermek ve ona hizmet etmek ile ilmin onurunu yakışır bir temsiliyet arasında tercih yapmak durumundadır. Bu tercih onların Allah ve tarihin şahitliği karşısındaki konumunu belirleyecektir.

Alim, siyasal iktidar ve güç sahiplerini değil, ilmin onurunu korumakla mükelleftir. Bütün İslam alimleri devlet merkezli din anlayışını tek doğru yorum olarak kabul eden yaklaşıma karşı çıkmalıdır. Çünkü siyasetin emrine verilen din, dinin yozlaşması bir yana, insanlık tarihi için verimli ve üretici sonuçlar üretmemektedir.

Emeviler ve Abbasiler, resmi alimlerin dışındaki düşünceleri yasaklamayı başarabilseler ve Ebu Hanife gibi alimlerin seslerini kısabilselerdi, bugün dini hayatımızı sürdürdüğümüz fıkhı üreten Ebu Hanife’nin fıkhı olmayacaktı.

Bir devlet kurumunun veya otoritenin, farklı düşünceleri yasaklayarak Kur’an üzerinden tek otorite gibi davranması kabul edilemez. Bu tutum, engizisyon mahkemelerinin Orta çağ boyunca yürüttükleri cadı avına benzemektedir. Kur’an üzerinde tek belirleyici otorite kabul etmek, farklı yorumların önünü tıkayacak, bu alanda büyük bir kısırlığa yol açacaktır.

Ebu Hanife’nin siyasal iktidarlara karşı mücadelesi ve bu mücadele sırasında izlediği yöntem, tüm zamanlar için yol gösterici bir örnektir.

 

Kaynak: Farklı Bakış

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR