Mahmut Olgun

Tarih: 20.02.2023 14:34

Allah’a, Kur’an’a, Peygambere yoldaş olmak mı dünya’ya yoldaş olmak mı?

Facebook Twitter Linked-in

 

 

Allah’ım! Sen biliyorsun ki, insanlardan bazısı ahmaktır.

Öyle ahmak ki gözüyle gördüğü yaşadığı halde kötülükten ısrar ediyor.

Allah’ım senin; “Acil olanı seviyorsunuz,  ahireti (ahirettekini) unutuyorsunuz!” sözü de bu ahmaklar için midir?

- Siz, bildiğiniz halde dünya hayatını ahiret hayatına tercih ediyorsunuz. 

- Ahirete inanıyorsunuz, sonsuz yaşamı biliyorsunuz. Fakat yine de geçici dünya hayatını ondan üstün tutuyorsunuz. 

Siz adi dünya menfaatlerini ahiret yurduna bile bile tercih ediyorsunuz.

- Siz uyarılıyorsunuz, ama yine de uyanmıyorsunuz!.

- Yoksa siz “(Ey Muhammed!) Sen onları uyarsan da uyarmasan da onlar inanmazlar!” grubundan mısınız? (Allah korusun!..)

Dünya hayatı Sizi aldatmasın. 

Her şeyden evvel siz kendiniz kendinizi aldatmayınız! 

Yarınınızı, bugününüzü gördüğünüz gibi görün. 

İşte o ahmaklardan bir ahmakın bir peygamberle olan arkadaşlığı ve adamın ahmaklığının derece-i adiyesi!

Adam öyle yaptı da sonu yani akibeti ne oldu? Sakın!  Sizin sonunuz da öyle olmasın!

Gerçekten çok ilginç. Okuduktan sonra tekrar kendime dönüp: 

“Ey gafil nefsim! Sen beni peşine takıp, nereye götürüyorsun? 

Ey benim ahmaklığım! 

-“Sen benim gafletimden faydalanıyorsun. Oysaki ben kendimi peygambere uyan bir Müslüman biliyorum. Yoksa nefsime mi uyuyormuşum da ahmaklığımdan bunun farkında mı değilim? 

Yoksa dünyaya taparcasına dünyanın ardına mı düşmüşüm de yol arkadaşım olan hazreti peygamberi yolda mı bırakmışım?”  dedim. 

Ey ahmak-ul humakadan tahammuk etmiş sarhoş ahmak!

Yani: Ey ahmakların en ahmakından ahmaklık öğrenmiş sarhoş ahmak!

İşte senin anlayışın bu kadarmış ki, peygambere böyle davrandın.

İşte seninle o büyük peygamberin arkadaşlığı ve senin arkadaşlık anlayışın!

Peygamber, insanları uyarmak için yola çıkar. Yolda bir adamla karşılaşır.

Adam:

- “Ey Allah’ın peygamberi! Sana arkadaş olabilir miyim?”  der.

Peygamber adamın teklifini kabul eder ve yollarına devam ederler.

Bir müddet yürürler. Yorulup bir nehrin kenarında dinlenmek üzere mola verirler.

Peygamber torbasını açar, torbasında üç tane börek vardır. 

Börekleri çıkarır. Bir tanesini adama verir, bir tanesini de kendisi alır. 

Bir sonraki molada aralarında pay etmek için bir böreği torbada bırakır.

 Böreğini yedikten sonra peygamber abdest almak için nehrin yanına iner. 

Abdestini alır döner, bakar ki torbada börek yok.

Adama:

- “Börek nerede? Kim aldı?” diye sorar.

Adam:  

- “Bilmiyorum.” der.

Peygamber, adamla birlikte yollarına devam ederler. 

Epey yürüdükten sonra tekrar acıkırlar.      

Yolda iki yavrulu bir geyik görürler.

Peygamber yavrulardan birini yanına çağırır. Yavru geyik peygamberin davetine uyar, koşarak onun yanına gelir. 

Peygamber yavruyu tutup keser, etinin bir kısmını pişirip yerler.

Yemekten sonra Peygamber,  kalıntıları önüne koyar ve:

-“Allah’ın izniyle canlanıp kalkın” der

Yavru geyiğin kalıntıları hemen canlanıp kalkarlar. Koşarak uzaklaşıp, annesinin yanına gider.

Bu olay üzerine peygamber yol arkadaşı olan adama:

-“Sana az önce bir mu’cize gösteren, beni ve seni bu mu’cize ile doyuran Allah için soruyorum;

O böreği kim aldı?” der. 

Adam yine:

-“Bilmiyorum” der

Yola devam ederler, epey zaman sonra bir nehrin kenarına varırlar.

Peygamber o adamın elinden tutarak suyun üstünde yürüyüp karşıya geçerler.

Nehri geçtiklerinde peygamber tekrar adama:

“ Sana az önceki mu’cizeyi de gösteren Allan hakkı için soruyorum: 

O üçüncü böreği kim aldı?” diye sorar. 

Adam yine: 

- “Bilmiyorum” der.

Yolculuk devam eder. Bir müddet sonra bir çöle varırlar. Çölde de epey yürüdükten sonra bir ağacın gölgesinde otururlar.

Peygamber yaprak ve kumdan büyük bir yığınak yapar.

Bir araya getirdiği yığınağa:

-“Allah’ın izniyle altın ol”  der. 

O yığın kum hemen altın olur.

Peygamber altın yığınını üçe bölerek adama:

- “Üçte biri benim, üçte biri senin, diğer üçte biri de üçüncü böreği alanın.” der.

Adam hemen;

- O böreği de ‘Ben aldım’ deyip itiraf eder.

Peygamber ise zaten böreği onun aldığını biliyordu.

Ama adam bunca ilahi mu’cizeleri peygamberin elinde gördüğü halde böreği aldığını itiraf etmedi. Ama altınları görünce hemen itiraf etti. 

Peygamber:

- “Al! Altınların hepsi senin olsun!” diyerek onu orada bırakarak ayrılır ve gerçek yaşamı insanlara öğretmek üzere yoluna devam eder.

Adam ise altınlarının başında oyalanır, 

Derken çölde iki eşkıya onun yanına gelir. Onu öldürüp altınları almak isterler. 

Adam biraz mücadeleden sonra eşkıyalara:

-“Beni öldürmeyin! Görüyorsunuz ki,  altınlar çoktur. Aramızda bölüşelim.” diye yalvarır. 

Eşkıyalar adamı öldürmekten vazgeçerek,  adamın altınları bölüşme teklifini kabul ederler.

Sonra kendi aralarında şöyle anlaşırlar: 

-“Birimiz şehre gidip yiyecek getirsin. Çok acıkmışız. Yemeğimizi yiyelim. Sonra da altınlarımızı bölüşelim.” derler.

Teklif uygun görülüp kabul edilir ve iki eşkıyadan birini yiyecek almak için şehre gönderirler.

Yiyecek almak için oradan ayrılan eşkıya, yolda şöyle düşünür: 

- “Niçin altınları onlarla bölüşeyim ki, alacağım yiyeceğe zehir katarım, onlar yiyip ölsünler, altınların hepsi bana kalsın.” 

Ve düşündüğü gibi şehre varıp yiyecek alır ve içine zehir katarak döner.

Altınların yanında kalan adam ile eşkıya da aralarında şöyle anlaşırlar:

-“Niçin altınların üçte birini ona verelim ki. O dönünce onu öldürelim. Getirdiği yemeği de yiyelim.

Sonrada altınları ikimiz aramızda bölüşelim.” 

         Plan uygulanır;

Adam şehirden yiyecek ile beraber döner. Aldığı yiyecekleri yere bırakır. Onların yanına gider. Onlar da yaptıkları plan gereği adamı hemen oracıkta öldürürler.

Ve yemeğimizi yiyelim sonra da işimize bakalım derler. 

Getirilen yiyecekleri kemal-i afiyetle yerler.                                     İkisi de yiyeceklerden zehirlenip onlarda hemen oracıkta ölürler.

Böylece yığınlarla altınlar çöl ortasında,

Her üçünün de ölüsü  üç tepe yığını altınların yanı başında!.

Neticede;

Ne adam altınları aldı!

Ne de eşkıyalar altınları alabildiler!..

Önce peygamber gitti, 

Sonra altınlar gitti, 

Ve daha sonrada canlar gitti.

Bir börek hırsı adamı canından da etti, imanından da etti.

Şairin dediği gibi:

Yamadık dünyamızı, yırtarak dinimizden,

Sonra din de gitti, dünya da gitti elimizden.

Evet:

Ne mutlu o adama ki dünya için ahireti unutmaz, ahiretini dünyaya feda etmez.

Yazıklar olsun o adama ki dünya için bütün bütün ahiretini unutur. Ahiretini dünyaya feda eder.”

Evet, hepsi de kötü niyetlerinin altında kalıp, altınlardan da oldular.

Kötü bir durumda can verdiler.

Canları cehenneme!..

Adamlar kötülük düşünüp iyiliklerden mahrum kaldılar,

Şimdi sahipsizdirler… 

Hayır, hayır her şey gerçek sahiblerinin elinde…

Bugün varlık, tek, yegane ve gerçek sahiplerinin elinde!..

Onun izni olmadan hiç kimse hiçbir şeye el uzatamaz!..

Hırs ile dünyaya sarılmanın da hiçbir faydası yoktur.

Çünkü “Hırs, hasarete sebebtir!”

İşte ahmaklık, işte kalleşlik ve  işte arkadaşını aldatma örneği!..

İşte dünya! 

İşte peygamberi dinlemeyen ve ona güvenmeyen, 

İşte mu’cizatı gözleriyle gördüğü halde, görmezden gelen, 

İşte yalan söyleyen dünyaperestin son durumu! 

İşte Hakk’a gözlerini kapayanların, Hak(Allah) tarafından gözlerinin nasıl kapatıldığının  ve nasıl haklandıklarının bir görüntüsü!..

İşte son durum, 

Zaten önemli olan da son durum değil mi?

 “ Dünya sevgisi bütün hataların başı” değil mi?

Kendimize dönüp de kendimizle hesaplaşalım! 

Eyvah aldandık! Şu dünya hayatını sabit zannettik. O zan, sebebiyle hem dünyamızı, hem de ahiretimizi bütün bütün zayi ettik (kaybettik) 

Meğerki şu ana kadar ki geçen hayatımız, bir uyku imiş.  Bir rüya gibi geçti. 

Şu hayatımızın da hiçbir sağlam temeli yokmuş. Ömür denen şey de bir su gibi akıp gitmekte ve bir rüzgâr gibi uçup geçmekte.

Geride kalansa..?

Ya bir yığın günah!

Veya bir tepe yığını altınlar(!)

Veya ağırlığı altında ezilen bir ölü beden!


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —