Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


ESAT HOCALAR


20. Yüzyıl Müslüman Türk Dünyası Gerçeği ve Koparılan Bağlar, Sessizleştirilen Kökler

Esad Hocalar'ın "yeni" yazısı...


20. yüzyılın ilk yarısı, yalnızca savaşların ve siyasi dönüşümlerin değil; aynı zamanda Müslüman Türk topluluklarının tarihî hafızalarının silinmeye çalışıldığı, kültürel köklerinin söküldüğü bir dönem olarak tarihe geçmiştir. Bu süreç, Müslüman Türk dünyasının birbirine kardeş halklarını, farklı ideolojiler ve baskı politikaları yoluyla birbirinden kopuk, habersiz ve ilgisiz topluluklara dönüştürmüştür.

 

1926 Sovyet Alfabe Değişimi  ve Alfabe ile Gelen Kopuş

1926 yılında Sovyetler Birliği, Orta Asya’daki Türk halklarını Arap elifbasından Latin alfabesine geçmeye zorladı. Ancak bu geçiş kalıcı olmadı. 1939’dan itibaren Latin alfabesi de terk edilerek Kiril alfabesi zorunlu kılındı. Bu değişiklikler, yalnızca teknik değil; nesiller arası bağların kopartılması ve İslâmî-tarihî hafızanın silinmesi amacı taşıyan stratejik müdahalelerdi. Bin yıllık ilmî ve edebî birikime yabancı nesiller yetiştirildi; Kur’ân okumak, klasik metinleri anlamak ve ortak kültür dilini yaşatmak neredeyse imkânsız hâle geldi.

 

Türkiye’de Koparılan Bağ 1928 Harf Devrimi ve Eğitim Reformları

Türkiye’de de benzer bir kopuş süreci yaşandı. 

1928’deki Harf İnkılabı ile yaklaşık bin yıl boyunca Türkçenin yazımında kullanılan ve zamanla dile uyarlanarak bir gelenek hâline gelen Arap harfleri terk edilerek, Latin alfabesi esaslı yeni bir yazı sistemi benimsenmiştir. Latin alfabesi de bir günde Türk alfabesi oldu. Bu inkılabın hemen ardından medreseler kapatıldı, klasik eğitim sistemleri sona erdirildi ve halk, bir anda kendi geçmiş metinlerini okuyamaz hâle geldi. Bin yıllık yazılı birikim, halkın erişemeyeceği raflara kaldırıldı.

 

12 Temmuz 1932'deki Dil Devrimiyle Derinleşen Kopuş Ve Asimilasyon Politikası 

12 Temmuz 1932’de kurulan Türk Dili Tetkik Cemiyeti ile başlatılan Dil Devrimi, bu hafıza kopuşunun bir başka ayağı oldu. Yüzlerce yıldır kullanılan Arapça ve Farsça kökenli kelimeler tasfiye edilerek, yerlerine ya uydurulmuş ya da zorlama karşılıklar getirildi. Bu süreçte “muvaffakiyet” yerini “başarı”ya, “kütüphane” “kitaplık”a, “kalem” “yazgaç”a bırakmaya zorlandı. Bir milletin kelimeleriyle oynamak, aslında düşünce dünyasını ve geçmişle bağını yeniden şekillendirmek demekti. Halk, artık dedesinin yazdığı mektubu, mezar taşını, hattâ dua kitabını bile okuyamaz hâle geldi.

 

1937–1938'deki Stalin Baskıları Ve Sovyetler Altında Milliyetin Ezilmesi

1937–38 yıllarında Sovyetler Birliği’nde özellikle Türkistan’daki Müslüman-Türk aydınlara karşı büyük bir tasfiye dalgası başlatıldı. Binlerce alim, entelektüel, yazar ya kurşuna dizildi ya da Sibirya’ya ve başka yerlere sürgün edildi. Camiler kapatıldı, dinî yayınlar yasaklandı, Türkçe yayınlar sansürlendi. Böylece halkın hem dini hem millî hafızası felç edildi.

 

1949 Çin İstilası ve Doğu Türkistan’da Bitmeyen Zulüm

1949 yılında Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla Doğu Türkistan fiilen işgal altına girdi. Uygur Türklerinin bağımsızlık mücadelesi bastırıldı, on binlerce kişi katledildi. 1950’lerden itibaren dinî hayat, ana dilde eğitim ve kültürel faaliyetler büyük ölçüde yasaklandı. Bugün hâlâ toplama kampları, zorla doğum kontrolü, aile içi gözetim uygulamaları gibi ağır insanlık suçları işlenmektedir. Çin’in amacı; Uygur Türklerini yalnızca bastırmak değil, kültürel kimliklerini tamamen silmektir.

 

Kopukluk, Uzaklık ve İlgisizlik

Bu tarihî gelişmelerin sonucu olarak, Müslüman Türk dünyası büyük oranda birbirinden koparıldı. Türkiye’de yaşayan Türkler, Kazakistan’daki, Özbekistan’daki, Kırım’daki veya Doğu Türkistan’daki kardeşlerinin varlığından bile habersiz hâle geldi. Alfabeler farklılaştı, kavramlar değişti, eğitim sistemleri ayrıldı, tarih farklı yazıldı. Bu sadece fizikî bir ayrılık değil; lisanî, zihinî ve ruhî bir parçalanmaydı.

Bir Kazak genç, bir Anadolu genciyle aynı atasözünü anlayamaz, aynı destanı hissedemez hâle geldi. Çünkü harfler ve dil değişince düşünce de değişmişti. Bu da milletin ruh köklerini zayıflattı.

 

Umuda Açılan Kapı & Bugün ve Yarın

1991’de Sovyetler’in dağılmasıyla birlikte bağımsız Türk devletleri kuruldu. Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan gibi ülkeler, yeniden birbirine yaklaşmaya başladı. Günümüzde Türk Devletleri Teşkilatı, ortak alfabe çalışmaları, kültürel programlar ve ekonomik iş birlikleri umut verici adımlar atmaktadır.

Ancak bu köprülerin yeniden kurulması, yalnızca diplomatik masalarda değil; gönüllerde, dillerde ve tarih şuurunda da inşa edilmelidir.

 

Son Söz 

Kökle Bağ, Kimlikle Var Olur

Unutulmamalıdır ki bir milletin geçmişiyle bağını koparmak, sadece onu susturmak değil; onu köksüz ve kimliksiz bırakmaktır.

Köküyle bağını yitiren bir millet, rüzgârda savrulan bir yaprak gibi varlık mücadelesi verir.

Ama hâlâ umut var. Çünkü ortak bir geçmiş, ortak acılar ve ortak dualar yaşamaya devam ediyor. Bu dualar, bir gün Müslüman Türk dünyasının yeniden birleşeceği, geçmişiyle yeniden barışacağı ve tarih sahnesine hak ettiği yerden döneceği günün habercisidir.  Ancak bu yol ve yol alış, meşakkatli bir yürüyüştür; zahmetle örülmüş, sabırla aşılacak, inançla kat edilecek bir kardeşlik seferidir. Bu yolda azim, sebat, basiret, yüksek ve kararlı bir irade, en çok da tarihten gelen sorumluluğu omuzlama şuuru gereklidir. Çünkü bu yürüyüş, sadece sınırları değil, gönülleri de birleştirme; sadece devletleri değil, kalpleri de aynı kıbleye yöneltme meselesidir. 

 

Peki, Müslüman Araplarda Durum Ne? 

Aslında bu başka bir yazının konusu ancak kısaca buna da değineceğim. 

Bugün dünyada 20'yi aşkın Müslüman Arap devleti bulunmasına rağmen, ne siyasi birliktelik ne de ortak bir irade ortaya koyabilmişlerdir. Tıpkı Müslüman Türk toplulukları gibi, Arap dünyası da suni sınırlarla bölünmüş, parçalanmış ve birbirinden uzaklaştırılmıştır. Bu bölünmüşlüğün arkasında ise başta İngiltere olmak üzere, sonrasında Amerika'nın yönlendirmeleriyle şekillenen emperyalist planlar yatmaktadır. Sykes-Picot anlaşmasıyla başlayan bu süreç, Müslüman Arap coğrafyasının doğal birliği yerine parçalanmış küçük devletçikler ve bağımlı rejimler ortaya çıkarmıştır.

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR