Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Halil ÇİFTÇİ


2048: Arz-ı Mev’ud’a Adım Adım

Halil Çİftçi'nin "yeni" yazısı...


Yahudi tarihi, insanlık tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir bozgunculuk, ihanet ve sapkınlık örneği olarak okunabilecek bir süreçtir. Bu topluluk, tarih boyunca yer aldıkları her coğrafyada kendi çıkarları uğruna kaos ve anarşiyi körüklemiş, insan fıtratını bozmaktan ve kan dökmekten geri durmamıştır. Çok kısa süreli krallık dönemleri (Süleyman, Davud) dışında hiçbir zaman yaşadıkları toplumlarda öncü bir konuma yükselememişlerdir. Daima azınlık kalmış, diğer toplumlara karşı içten içe kin besleyerek varlıklarını sürdürmüşlerdir. Giriştikleri fitne ve fesat hareketleri sonucunda defalarca sürgüne uğramış, bu sürgünlerin bir uzantısı olarak "Arz-ı Mev’ud" hayalleri doğmuştur.

Yahudilerin küresel çapta yürüttüğü her türlü siyasî, askerî,  ekonomik ya da kültürel çabanın temelinde, diğer toplumları kendilerine hizmet ettirme arzusu yatmaktadır. Sayıca az olmaları sebebiyle bu arzunun hayata geçmesi ancak dinsel bir ütopya olan Arz-ı Mev’ud ile mümkündür. Etnik kimlik, fikir yapısı, mezhep ya da çıkar grubu fark etmeksizin her unsuru kullanmaktan çekinmeyen bu topluluk, dünya üzerindeki fitnenin ve krizlerin başlıca müsebbibidir. Çıkan savaşlar, bir avuç Yahudi ve Evanjelist silah kartelinin çıkarlarına hizmet ederken; laboratuvarlarda üretilen virüsler yine Yahudi ilaç kartellerinin ekonomik kazancını büyütmektedir.

Dünya finans piyasalarını Wall Street aracılığıyla manipüle eden bu yapılar, ülkeleri ekonomik krizlere sürükleyerek ilaç, silah ya da savunma sistemlerine yatırım yapmaya mecbur bırakmaktadır. Sıcak çatışma ortamını diri tutarak dünyayı ateşe atan Yahudi sermayesi, geri kalan büyük kitleyi adım adım kendi hegemonyasına mahkûm etmektedir. İnsanlar daha iyi bir yaşam için çabalarken, küresel gündem bir anda Yahudi lobilerinin müdahaleleriyle değişmekte, insanlık her defasında malı ya da canıyla bu bedeli ödemektedir. Nihayetinde denilebilir ki, “Yahudiler bir yumurtayı haşlamak için dünyayı ateşe verecek kadar habis ve menfaatperest bir topluluktur.”

Bugün yaşanan kaotik sürecin temelinde yatan sebep, ABD’nin koşulsuz biçimde İsrail’in ve Yahudilerin arkasında durmasıdır. Mevcut krizlerin büyük çoğunluğu, ABD’de Yahudi lobisinin ekonomik ve siyasi gücüyle sağlanmaktadır. Bu yapılar, seçim kampanyalarına yaptıkları büyük katkılarla başkan adaylarını ve senatörleri etkileri altına almakta; küresel şirketlerdeki hisseleri sayesinde birçok ülkenin iç işleyişine doğrudan müdahale edebilmektedir. Rekabetin ortadan kaldırıldığı bir dünyada, Yahudi sermayesi mutlak güç olarak ortaya çıkmakta, ekonomik gücün sağladığı imtiyazlarla birçok devletin yönetimine dolaylı biçimde hükmetmektedir.

Ortadoğu’yu kan gölüne çeviren ve İslam dünyasının kalbine hançer gibi saplanan İsrail’in arkasındaki bu devasa destek, bölge yöneticilerinin sessizliğini de açıklamaktadır. 21. yüzyılın ilk çeyreğinde Ortadoğu’da yaşanan suikastlar, Arap Baharı (ya da kışı), mezhepsel ayrışmalar ve etnik bölünmelerin perde arkasında, Arz-ı Mev’ud hayalini adım adım gerçekleştirme amacı yatmaktadır. Bir avuç Yahudi, çevresindeki ülkeleri istikrarsızlaştırarak veya kendilerine bağlı yöneticiler aracılığıyla yöneterek potansiyel tehditleri bertaraf etmeyi başarmıştır. Bunun sonucu olarak Gazze’de binlerce insanı kaygısızca katletmekten geri durmamıştır. Ne yazık ki, hiçbir İslam ülkesi bir yılı aşkın süredir devam eden Gazze katliamına gerçek anlamda etkili bir cevap verememektedir. Bu duruma tek istisna ise Yemen’dir; Gazze’de yaşananlar karşısında, imkânsızlıklara rağmen direniş ve mücadele için büyük çaba sarf etmektedir.

Arz-ı Mev’ud hayalinin ikinci aşamasında ise İran’daki mollalar hedef alınmıştır. İsrail’in yürüttüğü stratejik saldırılarla İran’ı diz çöktürme çabası, bu ütopyanın doğu sınırlarını güvenceye alma hedefinin bir parçasıdır. İsrail, 2048’e kadar, yani kendi 100. yılına dek bu planı adım adım gerçekleştirme konusunda kararlıdır. İran'da cirit atan yabancı istihbarat (CIA,Mossad,IM6…) örgütleri eliyle toplumsal infialler tetiklenmekte, molla rejimini devirmek ve yerine kukla yönetimler kurmak için planlar yürütülmektedir. İsrail uçaklarının birçok İslam ülkesinin hava sahasında yakıt ikmali yaparak başka bir Müslüman ülkeyi bombalaması, bizlere tarihi bir utanç olarak yetmektedir. Bu uçakların yakıtlarının İslam ülkelerinde sağlanıyor olması, adeta bir felakettir.

Büyük bir oyun, adım adım sahneye konulmaktadır. 11 Eylül saldırılarıyla fitili ateşlenen bu süreç, İslam dünyasının kolu kanadı kırılmış ülkelerinin (Irak, Suriye, Lübnan, Ürdün...) dirençsiz hâle getirilmesiyle daha da aşikar hâle gelmiştir. Ortadoğu, artık İsrail’in sistematik olarak yürüttüğü ekonomik, siyasi ve kültürel kırılmaların getirdiği boşlukta at koşturduğu ve Arz-ı Mev’ud haritasının çizilmeye başlandığı bir uçurumun kenarındadır. İslam ülkelerinin içine düştüğü bu çaresizlik ortamı, Arz-ı Mev’ud’un gerçekleşmesi için bir eşiğin daha aşıldığını göstermektedir. Düne kadar komşumuza gelen zulüm, bugün başka bir komşumuza gelmiş, yarın bir diğerine gelecek ve nihayetinde bizim kapımıza dayandığında, yardımımıza koşacak kimseyi bulamayacağız. Bu nedenle İslam ülkeleri, bu şizofrenik dinsel ütopyayı durdurmak için kolektif bir iradeye ve bilince sahip olmak zorundadır. Aksi hâlde, binlerce kilometre öteden gelen ABD’nin sadece bir petrol sahası için değil, asıl olarak Yahudilerin dinsel ütopyası olan Arz-ı Mev’ud’u gerçekleştirmek amacıyla tüm dünyayı ateşe atabildiği gerçeği göz önüne alındığında, bu planın insanlığı nasıl bir felakete sürüklediğini daha açık şekilde kavrayabiliriz.

Artık suskunluğun ve seyirci kalmanın sonuna geldik. Şu soruyu sormanın tam vakti: Daha ne kadar boykotlarla, göstermelik tepkilerle yetinip, tanklara, jetlere, ölüm makinelerine akan petrolü durduracağız? Hangi zaman diliminde, kendi toprağımızda, kendi çiftçimizin ellerinde filizlenen yerli tohumuna karşılık Yahudi’nin dayattığı hibrit tohumlarına mahkûm etmeye devam edeceğiz? Özgürlükten ve bağımsızlıktan yoksun, faizle dolanmış bu ekonomik düzenin esaretinde, dış borçlarımızı Wall Street’in soğuk komisyoncularına akıtmaya ne zamana kadar razı olacağız?

Ve en acısı, Filistin’de, Irak’ta, Lübnan’da, İran’da ve Gazze’de İslam coğrafyasında yaşanan zulümlere karşı sadece “kınama” mesajlarıyla yetinmemizdir. Bu tavırla, aslında farkında olmadan Arz-ı Mev’ud adlı kanlı bir hayalin temellerine kendi ellerimizle tuğlalar koymaya devam ediyoruz. Artık gözlerimizi açmanın, vicdanlarımızı harekete geçirmenin ve üzerimize örülen suskunluk zincirlerini kırmak için cesaretimizi toplamamızın zamanı gelmiştir. Bu döngüyü kırmazsak, bugün sessizce izlediğimiz acılar, yarınlarımızın karanlığına dönüşecektir. Sesimizi yükseltmeli, sahte barış naralarıyla kandırılmayı reddetmeli ve İslami bir refleksle, ilahi vahyin bize emrettiği şekilde zalime karşı durmalıyız. Çünkü Kur’an bize şöyle seslenir: “Yılmayın, üzülmeyin; eğer inanıyorsanız, üstün olan sizlersiniz.” (Âl-i İmrân, 3: 139). Aynı şekilde, “Onlara karşı gücünüz yettiğince kuvvet hazırlayın; böylece Allah’ın düşmanlarını ve sizin düşmanlarınızı korkutursunuz...” (Enfal, 8: 60) ayetiyle bize mücadele ve hazırlık emredilmektedir. Unutulmamalıdır ki, “İman edenler Allah yolunda savaşırlar; inkâr edenler ise bâtıl dava uğrunda savaşırlar. O hâlde, şeytanın dostlarıyla savaşın. Şüphesiz ki şeytanın tuzağı zayıftır.” (Enfal, 8: 60). Çünkü özgürlük, ancak cesaret edenlerin ellerinde filizlenir. Bu topraklarda insanca yaşam, suskun kalanların değil, ayağa kalkanların eseridir.

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR