Tarih: 07.07.2021 13:46

Zülfü Livaneli halkın ‘40 milyonu’ için ne öneriyor?

Facebook Twitter Linked-in

ülfü Livaneli’nin siyasetten elini eteğini çektiğini, karlı kayın ormanlarında yürüyüşler yapıp, güneş topladığını düşünenler, içinde nasıl bir canavar beslediğini son mülâkatında söyledikleriyle fark etmiş olmalı.

Son aylardaki kampanya ile başlangıç vuruşu yapılan, Türkiye’ye yeni bir elbise giydirme çabaları, belli ki Livaneli’yi de heyecanlandırmış.

Gazeteduvar isimli internet sitesine verdiği mülakatta Bülent Ecevit’i mezarından çıkarıp tekrar gömmesi, aynısını Deniz Baykal’a tekerlekli sandalye ile tutunduğu hayattayken yapması, böyle bir misyonun ürünü gibi duruyor.

Bu, bana göre kıymetli bir mülâkat yalnız.

Şu bakımdan kıymetli:

Türkiye’ye son dönemde yeni bir psikolojik harekâtla giydirilmek istenen elbisenin, nasıl bir elbise olduğunu anlamanıza yardımcı olabilecek türden bir mülâkat.

Önce CHP’nin yakın tarihini, yakın tarihin sembolleri ile tarihe gömmek, devamında ise, ‘Yeni CHP’nin’ mevcut halini kurumsallaştırdıktan sonra aynı elbiseyi Türkiye’ye giydirmek.

Livaneli’nin uhdesine almaya çalıştığı misyon dediğimiz şey bu.

Belli ki, bu projenin ‘akil adamlığı’ kendisine verilmiş.

Ya da kendisi bu işe talip olmuş.

Belli ki, kendisine, “Sen de buradan yürümelisin” denmiş, ya da kendisi “Ben de buradan yürümeliyim” diyerek durumdan vazife çıkarmış.

LİVANELİ’NİN HALKA HAKARET ETTİĞİ, AŞAĞILADIĞI YAZIYI HATIRLAMANIN TAM SIRASI

Bu durumda, Livaneli’nin Kasım 2014’te kaleme aldığı yazı üzerinde daha fazla düşünmek, daha fazla önem taşır hale gelmiş oluyor.

Yazı, 3 Kasım 2014’te, yani Ak Parti’nin iktidara gelişinin 12’inci yıldönümünde yayınlanmıştı.

İlk defa bir cumhurbaşkanının halk tarafından seçildiği 2014 Ağustos seçimlerinin atmosferi içerisinde.

Livaneli o yazısında, Tayyip Erdoğan’ı da bir kenara bırakıp, doğrudan halka dönük suçlamalarda bulunuyor.

Marksist ağzıyla, (Son mülâkatında kendisi “Ben Marksist çizgiden gelen, bunu hayatıma rehber etmiş bir insanım” dediği için böyle diyoruz) Erdoğan’a oy veren kitleleri aşağılıyor, hakaretler savuruyor.

“Tayyip Erdoğan sebep değil, bir sürecin sonucudur” dedikten sonra, kendisine oy verenleri ‘giyotin sehpasına’ yatırıp, içinde ‘yaratık’ tabirlerinin de geçtiği korkunç tanımlamalar yapıyor:

“Bu halk yığınının Anadolu Müslümanlığıyla, gelenekle, ahlakla, haram helal kavramıyla, merhametle, şefkatle hiçbir ilgisi yoktur. Köyden kente göçle başlayan, ne köylü ne kentli olabilen, bütün değer ölçülerinden kopmuş, vahşi birer yaratık haline gelmiş, talandan yalandan pay kapmaya çalışan ve literatürde lümpen proletarya olarak tanımlanmış olan kitledir bu.”

Bu korkunç tanımların devamında küçük bir geri adım gibi gözüken bir cümle geliyor:

“AKP’ye oy vermiş olanların tümünü böyle yaftalamak doğru değil elbette. İçlerinde düzgün ve samimiyetle oy veren seçmenler de olabilir. Ama o kitlenin genel karakteristiği budur.”

Ama sonra, kaç kişiyi, ne kadarlık bir kitleyi kast ettiğini söyleyince, bu ‘istisna cümlesini’ de genel geçer bir laf olsun diye kullandığını belli ediyor Livaneli.

Suçladığı, aşağıladığı, ‘yaratık’ diyerek nefret objesi haline getirdiği halkın sayısı ile ilgili bir rakam bile veriyor.

“Aşağı yukarı sayıları kırk milyon dolayında tahmin edilen bu kitle” diye söz ediyor, ‘halk yığınlarından.’

40 MİLYONU ÜZERİNDEN TIRLA GEÇMEYİ FALAN MI DÜŞÜNÜYOR?

Livaneli’nin o günkü yazısından bu 40 milyon dolayında olduğunu tahmin ettiği kitleye ne yapılması gerektiğine dair nasıl bir fikre sahip olduğunu öğrenemiyoruz.

O konudaki fikrini kendisine saklamış.

Ancak, Marksist çizgiden geldiğini, bu çizgiyi kendisine rehber edindiğini söylediğine göre, yine oradan bakarak bir ‘tedavi yöntemi’ düşünüyor olmalı.

Devrime karşı, karşı devrim yaptığı düşünülen halkın, bir başka devrimle ‘terbiye edilmesi’ gerektiğini düşünüyor olabilir meselâ.

Çin’in Doğu Türkistan’da yaşayan Uygur Türklerine karşı uyguladığı, ‘toplama kampları’ projesi aklının bir köşesinden geçiyor mudur acaba?

Yoksa, bu ‘lümpen proletarya’ daha fazlasını da mı hak etmektedir?

Baykal’ın siyasi yaşamının en esaslı işini, (halk tarafından seçilmiş Erdoğan’ın siyasi yasağının kaldırılmasına destek vermesi) büyük bir öfkeyle karşıladığına göre, bu 40 milyonun ‘demokratik yöntemlerle’ ikna edilmesi fikrine sıcak baktığı düşünülebilir mi acaba?

Hayır, sanmıyorum.

Bu durumda, Livaneli’nin aklından geçenleri kavramak için daha farklı şeyler, Marksist öğretiye daha uygun düşecek ‘düşünceler’ üzerinde durmamız gerekecek.

En iyisi kendisi söylesin kendi fikrini.

Livaneli, Türkiye’ye giydirilmek istenen yeni elbisenin ‘akil adamlığı’ rolünü üstlendiğine göre, “Aşağı yukarı 40 milyon civarında” dediği ‘halkı’ nasıl hizaya getirecek?

Suriye’de Esed’in yaptığını öneriyor olabilir mi?

20 milyonluk Suriye’nin yarısı boşalmışsa, Türkiye için 40 milyon, yine aynı orana, yani nüfusun yarısına tekabül etmiyor mu?




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —