Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Zihinsel Bir Çöl Manzarası

Atasoy Müftüoğlu yazdı:

Zihinsel Bir Çöl Manzarası

Hangi toplum olursa olsun, her toplumun hayatı boyunca karşı karşıya kalabileceği en büyük felaket, ilgili toplumların hakikat ile propagandayı birbirinden ayırt etme yeteneklerini kaybetmeleridir. Anlık/günlük/pragmatik etkiler üretmesi beklenen propaganda günü kurtarmaya yarar. Propagandanın etkili olduğu toplumlarda, resmi çıkarlar adına, iktidar çıkarları adına, etnik ve mezhepçi karşıtlıklar adına, toplumun duygu ve düşünce dünyasına barbarca müdahale edilebiliyor. Psikolojik manipülasyonlar yoluyla kitleler, istenilen doğrultuda yönlendirilebiliyor. Toplumun zihinsel dünyası, iktidar ve saltanat ihtirasları adına sınırlandırılabiliyor. Bütün bu yapılanların ilgili toplumlara kötülük yapmak demek olduğu düşünülmüyor. Hangi yönde kullanılıyor olursa olsun, propagandanın anlamlı olması, ilkeli olması, tutarlı olması gerekmiyor. Popülist propaganda yoğunluklarına maruz kalarak, yanlış hayatlar, yanlış tercihler içerisinde yaşayan, yanlış konumları seçen halklar/toplumlar, bilinçli ortak bir iradeyi temsil-tecrübe cesareti göstererek artık yeter demedikçe, hiçbir şeyi hiçbir zaman değiştiremezler.

Güç ilişkilerinin belirleyici ve tayin edici olduğu bir dünyada/toplumda, hiç bir şekilde adalet'ten söz edilemez, nitelikli inşa'lar, dönüşümler gerçekleştirilemez. Otoriter devletçi popülizmler, hangi toplumda uygulanıyor olursa olsun, ilgili toplumları kültürel/entelektüel/estetik sefalete sürüklerler. Bu tür toplumlarda, içerisinde yaşamakta bulunduğumuz toplumda da, Müslümanları uysal/edilgen/konformist/teslimiyetçi nesnelere dönüştüren geleneksel kültürle yüzleşilemez, hesaplaşılamaz. Propaganda yoluyla aynılaştırılan, düşüncesizleştirilen, edilgenleştirilen halkların niteliksizlikleri, çapsızlıkları, sığlıkları, yavanlıkları, yeteneksizlikleri, siyasal sadakat ve siyasal putperestlik karşılığında, toplumlarımızda ödüllendirilebiliyor. Otoriter devletçi popülizme maruz kalan toplumlarda, özellikle İslam toplumlarında, Türkiye’de de öteden beri yaşanageldiği üzere, toplum, nihai bir tercih yapması gerektiğinde, İslam lehinde değil, otoriter devlet lehinde tercihte bulunuyor.

Propagandanın hakikati bastırdığı toplumlarda, toplumlarımızda, toplumsal bayağılaşma derinleşiyor, lümpenlik kol geziyor, siyaset ahlaki dil ve yaklaşımlara hayat hakkı tanımıyor, rövanşist siyasetin kişiselleşmesi sebebiyle, iktidar sağduyu sınırlarını aşıyor. Saltanat, iktidar ve tahakküm ayrıcalıklarını kaybetme korkusu yaşayan iktidarlar, büyük/derin/kapsamlı çok boyutlu toplumsal/kültürel çürümeyle yüzleşmek istemiyor. Tek adam rejimlerinde, tek adamlara tapınanlar, adam olmaktan çıkarak, kuklalara dönüştüklerini fark etmiyor. Sorgulayıcı bir zihin dünyasına sahip olmadıkları için halklar, köleleşme/kuklalaşma süreçlerini sorun haline getirmiyor, bu alçaltıcı durumdan rahatsız olmuyor. Ahlaki bağımsızlıklarını bir şekilde kaybedenler, hiçbir şekilde zihinsel bağımsızlığa sahip olamıyor. Gerçek anlamda yaşamak, düşünerek, tefekkür ederek yaşandığı takdirde, bir anlam ifade eder. Düşünmek, çok yoğun bir çabayı zorunlu kılar. İslami değişim/dönüşüm/dayanışma/birliktelik, ancak, yerli-milli sınırlar, önyargılar, bencillikler kaldırıldığında başlayabilir. Yeryüzünü ve gökyüzünü aydınlatan yıldızlar arasında sınırlar olmadığını tefekkür etmek gerekir. İslami-ahlaki varoluş, ırkların-ırkçılıkların çok ötesinde çok büyük anlamlar-bilgelikler içerir. İslam dünyası ulus-devletleri, yerli-milli sınırların, önyargıların mutlaklaştırılması nedeniyle, İslami evrensel dayanışmaya mutlak anlamda yabancılaştılar, bu konuyu gündemlerinden çıkardılar. Sözünü ettiğimiz yabancılaşma sebebiyle, büyük, derin yabancılaşma sebebiyle, emperyalist/Siyonist/faşist küresel haçlı ittifakına dahil olarak, Filistin davasına ve direniş mücadelesine ihanet ettiler, Filistin’in/Gazze'nin sömürgeci dünya sistemine dahil olmasına, Gazze'de sömürge yönetimine onay verdiler. Köhne siyasetler, köhne kültürler, köhne sağcılıklar, köhne muhafazakarlıklarla, emperyalist vesayet ve meşruiyetin hizmetine giren İslam dünyası ulus-devletleri yönetimleri, kendi toplumlarında, kendilerini İslam’a nispet eden halkları, İslami varoluşsal değerleri/ilkeleri/anlamları/aidiyetleri, temsil ve tecrübe edemeyecek çok sefil bir konuma sürüklüyor. Bu emsali görülmemiş teslimiyetçilikle ilgili olarak, İslami düşünce/kültür/edebiyat/ilahiyat hayatı, gerçek derinlikli sorgulamalar yapmıyor, yapamıyor.

Toplumlarımızda, hiç bir anlam ve etki alanına sahip olmayan, toplumlarımızı emperyalist vesayet ve meşruiyete elverişli hale getiren bilinç yoksunu oportünist muhafazakarlıklar, mümkün bütün İslami umutları, mümkün bütün gelecekleri imkansız hale getiriyor. Kendilerini çıkar ve iktidar mücadelelerine adayan oportünist muhafazakar kadrolar, İslami varoluşun bütün boyutlarına yabancılaşıyor ve emperyalist vesayeti içselleştiriyor. Bu içselleştirme sebebiyle, toplumlarımızda çok ağır bir bilinç kaybı yaşanıyor, bu bilinç kaybı nedeniyle bütün kamusal alanlar bu konuda suskun/tepkisiz/ruhsuz bir taşlaşma içerisinde bulunuyor. Bugün, içerisinde yaşadığımız toplum, çok katı otoriter devletçi bir popülizme mahkum edildiği için, sömürgeci bilginin, ilerleme ideolojisinin, sekülerleşmenin, rasyonalitenin, tek doğru sayılarak mutlaklaştırılması, evrenselleştirilmesi, bütün toplumlara/kültürlere dayatılması karşısında, entelektüel bir hesaplaşma yapamıyor, böyle bir hesaplaşmayı yapabilecek kadrolar yetiştiremiyor, iktidarların/siyasetin güdümünde olan üniversiteler bu hayati meselelerle ilgilenmiyor. Konformist kültür, popülist kültür, radikal/özgün/bağımsız/eleştirel kültür üretimini imkansız kılıyor. Tek boyutlu toplum, tek boyutlu kültür ve siyaset, eleştiri ve muhalefete hayat hakkı tanımıyor. Otoriter devletçi oportünizm, politik rakiplerini hapse atmakla iktifa etmiyor, hapse atılanların ailelerini de sistematik bir şekilde taciz etmek suretiyle, ilkel davranışlar sergiliyor. Hangi toplumda olursa olsun, en büyük terörün hukuksuzluk olduğunu bilmek gerekiyor.

İslam dünyası toplumlarında kitleler, kendilerinde istisnai bir kutsallık/kahramanlık olduğuna inanılan dini-politik figürlere tapınageldikleri için, bu toplumlar dünya çapında etkiye sahip filozoflar/düşünürler/bilgeler yetiştiremiyor. Bu toplumlar kendi yerli-milli gündemlerine kapandıkları için, tarihsel bir farkındalığa sahip değiller, bunun için de, ortak bir İslami gelecek fikri üzerinde çalışma ihtiyacı duymuyorlar. Gerçekleri kendi çıkar ve ayrıcalıkları doğrultusunda sistematik bir biçimde çarpıtan/eğip büken, partizanca yorumlayan oportünist/sağcı muhafazakarlıklarla, bilenmiş bir bilinçle hesaplaşmak gerekir. Taklit kültürü ve sıradanlaşmalar, bağımsız eleştirel üretkenlikleri, özgürlük ve özgünlükleri yok ettiği için, acilen gerçekleştirilmesi gereken hesaplaşmalar hep erteleniyor. Sözünü ettiğimiz hesaplaşmalar gerçekleştirilmediği için de, İslam’ı emperyalist iradenin tayin ettiği doğrultuda araçsallaştıran sağcı/milliyetçi/dindar muhafazakar politik kadrolar, İslam’ı siyasal anlamda etkisizleştirerek yerel bir folklora dönüştürüyor. Günümüzde, içerisinde yaşadığımız toplum seküler temelde ideolojik manipülasyona, bir diğer yanda, sağcı/milliyetçi/faşist/ muhafazakar manipülasyona tabi tutulduğu için, toplumun eleştirel bağımsız, çok yönlü, çok boyutlu entelektüel bir ufku yok. İdeolojik/seküler/muhafazakar/milliyetçi manipülasyonlarla kuşatılan toplum, zihinsel-ruhsal bir çöl manzarası oluşturuyor. Hangi anlamda olursa olsun, yalnızca manipülasyon üreten çevrelerin kafalarında fikirler değil, yalnızca soyut propaganda sloganları var. Trol/aparatçık çiftliklerinde gündelik çıkarlara hizmet etmek üzere üretilen nesnelerin/araçların, fikir sahibi olmaları beklenemez. Propaganda sloganlarıyla yönetilen bir toplum bugün karşıtlıklar üreten, çatışmacı bir topluma dönüştürülüyor. Kentli olmayan taşralı toplum manzarası, radikal değişim/dönüşüme geçit vermiyor. Değerlere ve ilkelere göre değil, çıkarlara/ihtiraslara göre şekillenen siyaset, kültür ve medeniyet meselelerine bütünüyle yabancılaşıyor. Kültür ve medeniyet meselelerine yabancılaşan toplumlarda aklın/kalbin/bilincin/bilgeliğin bütün imkanları bir hurdalığa dönüştürülüyor. Çıkar/iktidar ve tahakküm ihtirasları dışında hiçbir anlam sistemine sahip olmadıkları için, İslam dünyası ulus-devletleri, en ağır şekilde lanetlenmeleri/aşağılanmaları/tahkir edilmeleri gereken iğrenç diktatörlerle birlikte görünmek için olağanüstü tavizler veriyor, vermeye devam ediyor. Amerikan emperyalizminin sağladığı vesayet ve meşruiyetle saltanatlarını sürdüren siyasal rejimlerin, İsrail'i kınama bildirilerinin çok utanmaz bir ikiyüzlülük, riyakarlıktan ibaret olduğunu bilmek gerekir.

 

Devamı >>>



Anahtar Kelimeler: Zihinsel Manzarası

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER